Ferit Heyderi: Çatışan ve Çakışan Çıkarlar İkileminde Türk ve Kürt Milliyetçileri

GenelGündem

Herkes yakın gelecekte PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yapacağı açıklamaya kilitlenmiş durumda. Diğer yandan birkaç aydır MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Kürt sorununun ‘’çözümüne’’ yönelik beklenmedik çıkışları yeni bir sürecin habercisi oldu. Bahçeli inisiyatif alarak bir anlamda çözüm için muhatap olduğunu da ilan etti.

Elbette bu nedensiz değildi. Bazıları için çok ters, anlaşılması zor da olsa Kürt meselesinin Türkiye sathında çözüm muhatapları Türk milliyetçileri ve ulusalcı Kemalistlerdir. Esas muhatap bu iki kesimdir. Sosyal demokratlar, sol ve muhafazakar demokratlar hem devlet içinde hem de toplumda güçsüzdürler, kitlesel güçleri yoktur. Bu bir tercih değil ancak gerçek durum böyledir. 

Tayyip Erdoğan ise hiçbir meselenin kalıcı çözümünde toplumsal çıkarı ve ortak paydayı esas alan bir duruşa sahip değildir. Erdoğan için esas mesele kendisinin ve çevresinin çıkarları ve geleceğidir. 

Dolayısıyla Kürtlerin muhatabı Türk milliyetçileridir. Kemalist-ulusalcılar ise klasik statükonun devamından yanadırlar. Onların konforu ve iktidar güçleri, kitlesel devşirme tabanları bu duruma iknadır

Bu açıdan bakıldığında ulusalcı Kemalistlerin Kürt meselesinin çözümüne negatif yaklaşımları tarihsel arka planla uyumludur. Bunların istediği ordunun eski “kudretli” dönemine geri dönmesi ve devlet kaynaklı rantiyenin istedikleri gibi paylaşılmasıdır. 

Kemalist-ulusalcıların aksine Türk milliyetçileri ise ülkenin sıkışmış durumundan haberdardırlar. Erdoğan’ın ülkeyi getirdiği uçurumun farkındadırlar. Buradan çıkmanın, kurtulmanın arayışına girmişlerdir.

Bölgesel ve küresel konjonktür ciddi riskler ve aynı zamanda imkanlarla onların önlerinde duruyor. Erdoğan’ın kişisel tutkuları ile devletin ihtiyaçları çatışma halindedir. Ancak Erdoğan’ın karizması ve kitlesel gücü, ikna yeteneği, her tarafa eğilip bükülen pragmatist kişiliği Türk milliyetçilerine ciddi imkanlar da sunuyor.

Gelip duvara dayanmış bir ülke ya küçülecek ya da büyüyecek. Bunun sancıları artık dayanılmaz hal almıştır. Bir biçimde bir erken doğum da mümkündür. Misakı Milli’nin yeniden yorumlanmasını sık sık hatırlatan Bahçeli ülkenin ne kazanıp ne kaybedeceğini bilen tecrübeli bir politikacı olarak Türkiye’yi küçülmekten kurtarmak için Erdoğan’a havuç-sopa politikası uygulayarak yol almaya çalışıyor.

Kaderin cilvesi diyebiliriz belki ama önümüzdeki süreçte Kürt hareketinin esas ittifakçısı Türk milliyetçileri olacak gibi görünüyor.

Kürt hareketinin bu duruma göre pozisyon alması, kendi kartlarını doğru oynaması ve maksimalist taleplerden imtina etmesiyle Kürtlerle Türkler arasında yeni bir sayfa açılabilir. Bu durumda yapılacak en acil durum iki ‘milliyetçiliğin’ çıkarlarını buluşturacak ve bunu politik sahaya taşıyacak yeni bir retorik kurmaktır.

Kayyum ve kitlesel tutuklama furyasını Erdoğan’ın Bahçeli’yi boşa düşürme ve Kürtleri provoke etme girişimi olarak da okumak lazım. Erdoğan yeni bir seçimin yine ‘’terör-vatan-millet-din’’ kıskacına alınarak kazanılacağını hesaplıyor. Ayrıca çevresini doyurmak için belediyelerin ürettiği ranta göz dikmiş durumda. Yıllarca bu rantı haksız ve adaletsiz bir biçimde çevresine dağıtan Erdoğan kendisinin ve çevresinin geleceği için bu kitleyi doyurmak zorunda.

Ya Beyaz Türklerin yani TÜSİAD’ın malına çökecek ya da aynı zamanda bir rant kapısı olan belediyeleri,  seçim öncesinde ne pahasına olursa olsun yeniden ele geçirecek. Sırada hem İstanbul hem de Ankara belediyeleri var. Bu konuda gözlerini karartıkları söylenebilir. 

İstanbul ve Ankara’ya kayyum atanması gerilimi has safhaya çıkaracaktır. Çünkü Erdoğan açısından artık ”terör” propagandası gerilim için yeterli değil. Bugüne kadar bütün seçimleri gerilim üreterek ‘’kazanan adam’’ tecrübeyle sabit olduğu üzere yeniden başa dönecek, gerilimi tırmandıracaktır. En azından şimdilik hesap bu yönde gözüküyor.  

İşin sonu nasıl olacak peki?

Karl Marks’ın veciz deyimiyle yaşadığımız trajedi komediye dönüşecek ve beklide ciddi bir iç savaş iklimi oluşacak… 

Bu iç savaş ikliminde Kürtler ile MHP’nin yan yana gelmesi ihtimal dahilindedir. 

Ancak Erdoğan baştan itibaren bir iç savaş öngörüsüne göre kendisini, çevresini ve partisini dizayn etmiş durumda.

Bu nedenle gidişat ‘’bıçak sırtı’’ kadar keskindir. 

Kürt-Türk milliyetçilerinin çıkarlarının maksimalize edilmesinde ve süratle ete kemiğe bürünmesinde Öcalan katalizör rolü oynayabilir. 

Bu rolün gerçekleşmesi için Öcalan’ın mekan koşullarının düzeltilmesi zorunludur. Bugün geline noktada Öcalan ve Bahçeli’nin küresel sistemle ilgili yakın görüşlere sahip olmaları büyük bir avantajdır. Erdoğan’ın Hamas-İhvan sevdası Türkiye’yi küresel çapta büyük risklerle karşı karşıya getirdi. Türkiye Erdoğan’ın öngörüsüz siyaseti sayesinde Doğu Akdeniz’den, küresel tedarik zincirleri hattından dışlandı.

Dış politikada yaşanan hezimet ve kayıplar SİHA’larla doldurulamayacak kadar büyüktür. Damadı zengin etme endeksli SİHA propagandası dolar milyarderi damada koruma kalkanı oluşturmak için çok ince hesaplanmış bir piar yani halkla ilişkiler çalışmasıdır. 

Bu nedenle Bahçeli -Öcalan İttifakı içte çürümeye dışta ise Türkiye’yi uçurumun kenarına getiren Erdoğan ve çevresinin bu akıl dışı politikasını tersine çevirme ve yeniden tashih etme potansiyeline sahiptir.

Yeter ki Kürt ve Türk milliyetçileri, iki taraf için de kritik olan bu kavşakta basiretli davranabilsin; çatışan çıkarları çakışan çıkarlarla telafi etme yeteneği gösterebilsin…

İlginizi Çekebilir

ABD-Rusya görüşmeleri: Avrupa’nın masadaki yeri hala belirsiz
DEM Partili tüm belediye eş başkanları ve meclis üyeleri Ankara’da oturma eylemi düzenleyecek

Öne Çıkanlar