Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Bizim onlara verdiğimiz ültimatom ortada. Amerikalılar üzerinden de verdik, basın üzerinden de verdik. Kime? YPG’ye. Türkiye’den, İran’dan, Irak’tan gelmişlerin terk etmeleri gerekiyor. PKK’lı kadroların ülkeyi terk etmeleri gerekiyor. Şu anda buna yönelik bir hazırlık da görmüyoruz, niyet de görmüyoruz ve bekliyoruz. Eğer askeri harekat olmasını istemiyorsanız, bunun şartları bellidir” dedi.
CNN Türk yayınına katılan Fidan, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Şam ziyaretine ilişkin izlenimlerini aktaran Fidan, “O gün tabii uçak müsait olmadığı için havalimanı çalışmıyordu, daha yeni belki bugünlerde çalışmaya başladı. Karayoluyla gitme durumunda kaldık. Hatay’dan itibaren, sınırdan geçtiğimiz andan itibaren, İdlib tarafı iyiydi zaten. İdlib’e önceden de gittik geldiğimiz bir yerde ama daha sonra Hama, Humus ve Şam’a. Halep’ten geçmedik. Hama, Humus üzerinden. …ve Şam’ın eteklerine gelene kadar sürekli bir yıkım vardı aslında” dedi.
”Şartları kabul edilmezse Rojava’ya operasyon yapılacağını” söyleyen Fidan, “YPG konusunda beklenen yapılmazsa gereği yapılacak. Gereği askeri operasyondur. Sen terör faaliyeti içerisindesin. Toplamışsın dünyanın her tarafından adamları. Başkasının toprağını işgal etmişsin” dedi.
Fidan’ın açıklamalarında öne çıkanlar şöyle:
“Rasyonel ama oturaklı bir lider”
(Colani’nin kişiliğine yönelik soru üzerine) Ahmet el Şara, İdlip’te kaldığı zamanların ona yaradığını gördüm. Uzun yıllardır bir deneyimi var aslında İdib’ten. Benim onunla ilgili gözlemlerim var. Sorumluluğunun farkında. Rasyonel ama oturaklı bir lider.
“Görüşme öncesinde 10-11 gün dışişleri bakanlarıyla görüştüm”
Görüşmemiz uzun sürdü. Her türlü konuyu ele aldık. Açıkçası bundan sonra Suriye’de ne yapılmalı, nasıl yapılır, kendi görüşleri bu konuda ne, nasıl bir süreç yönetimi zihninde var, Türkiye’nin bu konudaki tavsiyeleri ne? Ve daha doğrusu aslında ben oraya gitmeden önce uluslararası toplumla yaklaşık 10-11 gün süren yoğun bir maraton, diplomasi maratonu yaptım Dışişleri Bakanlarıyla. Dışişleri Bakanlarıyla, Arap dünyasıyla bir araya geldik, Batı dünyasıyla bir araya geldik.
Bizim ortaya koyduğumuz bir tez vardı; Biz Şam’daki yeni yönetim hiçbir şekilde yargılamadan ne istediğimizi ilk önce kendi aramızda kararlaştıralım, evrensel taleplerimizi. Ondan sonra gidelim diyelim ki biz uluslararası toplum olarak senden bunu görmek istiyoruz, bizim tavsiyemiz bu. Onlar da belli zaten, 4-5 madde bizim çıkardığımız maddeler, hem batılılar hem doğulular herkes buna zaten evet dedi. Yani Suriye’nin komşuları için tehdit olmaktan çıkması, hiçbir şekilde teröre yer veren, başta DEAŞ ve PKK olmak üzere bir alan olmaması, azınlıkların can, mal ve hayatı için güvenliğin sağlanması, kötü muameleye tabi olmaması, ülkenin toprak birliğinin bütünlüğünün korunması konuları başta olmak üzere ve bu türden maddelerimiz vardı.
“Şara, ‘ben de bu fikirdeyim’ dedi”
İlk kriz çıktığı esnada herkes şaşkındı. Nasıl bir politika dili kullanılacak? Ne yapılacak? Yani burada yeni bir yönetim var. Yani bunlara nasıl tavır alınacak? Burada bir söylem oluşturulması gerekiyordu. Biz Türkiye olarak herkesin kabul edeceği, aslında vicdanen ve aklen de, hukuken de geçerli olan bir söylemi ortaya koyduk, teklif ettik aktörlere. Herkes bunu kabul etti. Ve bunun etrafında oluşan söylemi biz aldık, Şam’a götürdük, Şara’ya da bunları anlattık. Yani hem bölgedeki Arap ve Müslümanlar hem Türkiye, hem de uluslararası toplum senden bunu bekliyor. Ben de bu fikirdeyim dedi, bunda hiçbir şeyim yok, itirazım yok dedi.
“Suriye halkı yönetimi sahiplendi”
Ben ortaya konan hareketlere, politikalara, eylemlere bakarak hüküm verme taraftarıyım. Yani bu şekilde de hareket ettiğimiz zaman zaten diğer muhataplarımız için de ikna edici oluyoruz. Geldiğimiz noktada dediğim gibi şu anda azınlıkların güvencesi olma durumunda bir sıkıntısı yok. Ama yarın bir gün ülkede ulusal güvenliği ve bütünlüğü sağlamada sıkıntılar olabilir mi? Olabilir. Yani bölgede belli anlaşmazlıklar olabilir mi? Olabilir. Suriye üzerinde başkalarının hesabı olup karıştırmaya gidebilirler mi? Gidebilirler. Bütün bunların da farkında olmak gerekiyor. Ama güzel olan şu, Suriye halkı kendinden olan bir yönetimi sahiplendi ve umudunu ona bağladı. Bize de bu umudu desteklemek, beslemek düşüyor ve doğru olanı tavsiye etmek düşüyor.
“İlk iş hükümetin kurulması”
İşlem sıralaması yapacağımız zaman aslında ortada şu anda bir numaralı ödev, bir an önce hem halka hizmet edecek hem de uluslararası muhataplığı sağlayacak bir hükümetin kurulması. Şu anda resmi devlet başkanı vasfı yok Ahmet Şara’nın. Hala devrim yapan heyetin başkanı sıfatı taşıyor. Üç tane bakan atadı ama bunlar asıl kalıcı hükümetin atanması gerekiyor. Çünkü uluslararası toplum bir an önce oraya yardım ve teknik iş birliği için bekliyor. Bir muhatap istiyorlar.
Mesela dün kabinedeydik. Cumhurbaşkanımız talimat verdi. Buraya Türkiye olarak yardımların seferber edilmesi, yani Sağlık Bakanı, Enerji Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Ulaştırma Bakanı, herkes karşısında bir muhatap görmek istiyor haklı olarak. Şimdi bir defa hükümetin öncelikle kurulması gerekiyor.
“Domine etme fikrine karşıyız”
(Türkiye ‘ağabey konumunda mı” sorusu üzerine) Biz bu unvanları bırakalı çok uzun zaman oldu. Böyle bir şey yok. Eşit ilişki… Karşımızdakiler bizim kardeşimizdir. Şu anda bize ihtiyaçları var ama tarih onları öyle bir noktaya getirir ki bizden daha da ileri olabilirler. Günün sonunda gerçekten Suriye milleti asil bir millet, kabiliyeti olan bir millet yanlış yönetimden dolayı, emperyal oyunlardan dolayı belli bir mağduriyet yaşadılar. Bize düşen onlara yardım etmek. Biz domine etme fikrine karşıyız. Etkimiz olabilir, örnek alabilirler. Ama domine kültürü gerçekten bizim bölgemizi öldürüyor. Ben Arap kardeşlerime de bölgede dedim. Orada bu olaydan sonra çekincesi olanlar oldu. Biz bölgede ne Türkiye’yi ne İran’ı ne Araplar’ı herhangi bir şekilde domine etme bakış açısıyla bir politika üretimine razı değiliz.
“YPG’ye yapmaları gerekeni söyledik”
Kabul etmezse ki zamana oynadıkları ortada. Bu insanlar buraya savaşarak geldiler, Şam’daki yönetim savaştan korkan bir yönetim değil.
Bizim onlara verdiğimiz ültimatom ortada. Amerikalılar üzerinden de verdik, basın üzerinden de verdik. Kime? YPG’ye. Uluslararası terörist savaşçı niteliği taşıyan, Türkiye’den, İran’dan, Irak’tan gelmişlerin terk etmeleri gerekiyor. PKK’lı kadroların ülkeyi terk etmeleri gerekiyor. Şu anda buna yönelik bir hazırlık da görmüyoruz, niyet de görmüyoruz, açıkçası. Ve bekliyoruz. Örgütün üst düzey yöneticilerinin Suriye’yi terk etmesi gerekiyor. Onlar kendilerini biliyorlar, isimleri bizde var. Daha sonraki kadroların silahlarını bırakarak yeni sisteme dahil olmaları gerekiyor. Bu kansız, problemsiz bir geçiş.
Suriyeli, Kürt vatandaşların da canları, malları güvence altında olacak, yeni yönetime katılacaklar. Eşit yurttaş olarak orada var olacaklar. Tabii, onun da garantisini istiyoruz.
“Beklenen yapılmazsa operasyon yapılacak”
YPG konusunda beklenen yapılmazsa gereği yapılacak. Gereği askeri operasyondur. Sen terör faaliyeti içerisindesin. Bunu kendin de kabul ediyorsun. Toplamışsın dünyanın her tarafından adamları. Başkasının toprağını işgal etmişsin. Benim için tehditsin, Suriye için tehditsin, Irak için tehditsin, bölge için tehditsin. Artık bu tehditin, bu yanlışlığın, bu çılgınlığın ortadan kalkması gerekiyor..”