Gergerlioğlu: Kırşehir Cezaevi’nde vahim bir ortamla karşılaştık

DEM Parti Kocaeli milletvekili ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu, mahpus ailelerinin başvuruları ve mahpusların mektup yoluyla ilettikleri şikayetler üzerine 5 Ağustos’ta Kırşehir cezaevlerini ziyaret etti. Temaslarında; S tipi ve yüksek güvenlikli cezaevinde tutulan mahpusların yanı sıra cezaevi idareleri ve infaz koruma memurlarıyla da konuşan Gergerlioğlu, 130 gündür açlık grevinde olan mahpuslar Rezzan Şengül ve Vedat Doğan’la da görüştü.

Gazeteci Aslıhan Gençay, ziyaret ve incelemeleri sonrası Gergerlioğlu’yla yaptığı söyleşiyi  #P24Blog‘da yazdı:

“Cezaevinde şartlar çok ağır”

> Kırşehir Cezaevi’nde kaç kişiyle görüştünüz, size anlatılan ve gözlemlediğiniz sorunlar nelerdir?

Yüksek güvenlikli cezaevi ve S tipi cezaevini ziyaret ettim. İlk cezaevinde 7, ikinci cezaevinde 4 mahpus olmak üzere toplam 11 kişiyle görüştüm. Sadece tek tarafı dinlemedim. Hem cezaevi idarecileri hem de mahpusları, iki kesimi de ayrıntılı dinleyerek kanaat sahibi olmaya çalıştım. Yüksek güvenlikli cezaevleri oldukça sıkıntılı. Kuyu tipi hapishaneler denen S ve Y tipi cezaevlerinin şartları çok ağır.

Üç katlı, pencereleri demir parmaklık ve tel örgülerle kapatıldığı için güneş ışığıyla oksijenin zor girdiği tek ya da üç kişilik, oldukça dar hücrelerden oluşan bu cezaevlerine, başından beri itiraz etmiştik.

Hücrelerin havalandırmaları yok. Günde 1,5 saat havalandırmaya çıkarılan mahpuslara, yıkadıkları çamaşırları havalandırmaya asma hakkı tanınmıyor. Çamaşırlarını, hücrelerin penceresine asmak zorunda kaldıklarından, güneşle irtibatları tamamen kopuyor.

İnfaz koruma memurları (İKM), günde üç kez lambayı açıp hücreleri kontrol ediyorlar. Nedenini sorduğumuzda; “Mahpus yaşıyor mu, yaşamıyor mu bakıyoruz.” diyorlar. Gece 23.30’da yatağa girseniz, 00.00’da İKM’ler hücrenin ışığını açarak sizi kontrol ediyor. Saat 04.00’te tekrar kontrol var. Nasıl uyuyabilirsiniz, siz düşünün. Açlık grevi yapan mahpuslar, bu uygulamayı daha yoğun yaşıyor. İKM’ler, saat başı ışık açarak onları kontrol ediyor. Nedenini ise; “Ya ölseler ve haberimiz olmasa” diye açıklıyorlar.

Oldukça vahim bir ortam gördük. Pek çok hak ihlali iddiası ve iddialara bakanlığın verdiği cevaplar söz konusuydu. Cezaevi idarecileriyle görüştüğümüzde, onların yanıtlarını da dinledik.

> Cezaevi idarecileri size hangi açıklamalarda bulundular?

Kendilerine göre cevaplar verdiler. Yaptıklarının yasal mevzuata dahil olduğunu, yasa ve yönetmeliğe aykırı uygulamalar yapmadıklarını, söyleyerek kendilerini savundular.

“Açlık grevi yapan mahpuslar ölüme gidiyor”

> Açlık grevi yapan iki mahpusla da görüştünüz, değerlendirmeleriniz nelerdir?

Cezaevlerinde pek çok sıkıntı yaşanıyor ama bize göre en acil konu, açlık grevi yapan Rezzan Şengül ve Vedat Doğan’ın durumu.  Cezaevine gittiğimizde açlık grevindeki mahpusların aileleri de oradaydı. Aileler, beni sürekli arayarak çocuklarının ölüme gittiğini ve acil çözüm bulunması gerektiğini, söylüyorlardı. Rezzan Şengül ve Vedat Doğan tutuklular. Yargılandıkları dosyada iddianameleri bile çıkmadan, ağırlaştırılmış müebbet mahkumlarının konulduğu hücrelere yerleştirilmişler. İkametleri İstanbul’da olmasına rağmen Kırşehir’de tutuluyorlar. Açlık grevinde Halil Yakut isimli bir mahpus daha vardı. O da tutukluydu ve ağırlaştırılmış müebbet cezası alanlar gibi hücreye konulduğu için açlık grevi yapıyordu. Aylarca süren açlık grevinin ardından mahkemede tahliye edildi. 

> Açlık grevini sürdüren iki mahpusun talepleri nedir?

“Bizi tahliye edin” demiyorlar. “Tutuklu olarak yargılanıyoruz ve bu cezaevi tutuklulara uygun değil, ağırlaştırılmış müebbet alan mahpusların tutulduğu bir yer.  Bizi başka bir cezaevine sevk edin.” diyorlar. Sevk edilmezlerse açlık grevine devam edeceklerini, hiçbir şekilde geri adım atmayacaklarını, belirtiyorlar. Aileleri de ikna edemiyor. “Biz burada hakarete, darba uğradık, adli mahpuslarla karışık tutulduk ve onların hakaretlerine maruz kaldık.” iddialarında bulundular. İdareye; en azından hücrelerimiz birleştirilsin, demişler ama yapılmamış. Geceleri saat başı ışıklarının açılmaması ve uyandırılmama istekleri de kabul edilmemiş. Sevk edilseler açlık grevini bitirecekler ama talepleri karşılanmıyor ve sıkıntı devam ediyor. Bu kişiler ölüme gidiyorlar.

> Sağlık durumları nasıl peki?

130 günde 17 kilo civarı zayıflamış, 40’lı kilolara düşmüşler. Herhangi bir sevk yapılmazsa açlık grevine devam edecek gibi görünüyorlar. Bunun sonucu ölüm olabilir.

> Bilinç kapanması durumunda açlık grevine zorla müdahale de edilebiliyor tabii. Adalet Bakanlığının Y ve S tipi cezaevleriyle ilgili yönetmeliğinde yer alan bir maddeye göre; ağırlaştırılmış müebbet cezası almasalar da bulundukları cezaevinde tehlikeli görülen mahpuslar, bu cezaevlerine nakledilebiliyor. Y e S tipi cezaevlerinde tutuklu mahpuslar da var. Belki de beraat edecek, tahliye olacak mahpuslar, tehlikeli olarak değerlendirilebilir mi?

“Tehlikeli mahpus” diye tabir edilen ve tutuklu olmalarına rağmen bu cezaevlerinde tutulan mahpusların durumu, 9’a 3 maddesiyle düzenlenmiş. “Sizi tehlikeli mahpus ilan ettik, burada tutarız.” diyorlar. Bu keyfi bir tanımlama da olabilir. Örneğin; çıplak arama, ağız içi arama gibi bir ihlale karşı direndiğiniz zaman, darp olayı veya hırgür yaşanıyor. Bu nedenle disiplin cezası alanlar, “tehlikeli mahpus” sayılıyorlar. Yani durup dururken, sadece bir ihlale itiraz ederek “tehlikeli mahpus” olabilirsiniz. Mahpuslar, bakanlığın talimatıyla mı, yoksa cezaevi idarelerinin uygulamalarıyla mı “tehlikeli” ilan ediliyor, net olarak bilmiyoruz. Genel bir uygulama söz konusu ama ayın zamanda bir keyfiyet rejimindeyiz.

“Tecrit, mahpusların psikolojilerini bozuyor”

> Y ve S tiplerinde uygulanan tek kişilik tecrit, mahpusların psikolojilerin bozuyor. “Biz burada öleceğiz” diyen mahpuslar var Y tiplerinde. Görüştüğünüz mahpuslar üzerinde, tecridin etkilerini gözlemlediniz mi?

Yaptığım görüşmelerde mahpusların psikolojilerinin bozuk olduğunu gözlemledim. “Benim bu cezaevinde intihar etmemi istiyorlar herhalde.” diyen mahpuslar oldu. Objektif davranarak idareyle de görüştüğümüzde idareciler; “Biz mahpuslara çok iyi muamele ediyoruz.” dediler.

Açlık grevindeki Rezzan Şengül ise bana; “Her an nefes alamayabilir, ölebilirim duygusuyla yaşıyorum. Dün ölmedim ama bugün ölebilirim, diyorum. Uykusuzum, iki saatlik uykuyla duruyorum. Açım, 130 gündür yemek yemiyorum. Her an nefesin kesilebilir. Huzursuz bacak sendromum vardı, açlık greviyle arttı.” dedi.

> İdareciler kötü muamelede bulunmasa da Y tipi cezaevlerinin mimarisi ve mevzuatı, başlı başına psikoloji bozacak etkenler değil mi?

Kuyu tipi hapishaneler insan haklarına aykırıdır. Doğru düzgün güneş görmedikleri, gerçekten kuyunun dibi gibi olan, kameralarla sürekli izlenen daracık hücrelerden oluşan bu üç katlı cezaevlerinde tutuluyor mahpuslar.

Ayrıca farklı suç ithamı gruplarından mahpuslar karıştırılarak, birbirlerine hakaret etmeleri sağlanıyor. Rezzan Şengül’ün bana anlattığı bir olay, insanın vicdansızlık düzeyinin nereye varabileceğini gösteriyor. Öncesinde bulunduğu hücre, adli mahpusların olduğu bölümdeymiş ve adli mahpuslar ona “Rezzan, bu akşam yemekte çıtır çıtır tavuk, yanında da nefis bir kadayıf vardı. Yer misin?” demişler. Açlık grevindeki bir insana işkence yapmışlar. Şimdi o bölümde değiller. 

Kuyu tipi hapishaneler, neresinden tutsanız dökülüyor. Bu cezaevleri, insan haklarını ihlal etmek için yapılmış.

> Türkiye cezaevlerinde hak gasplarına direnen, hakkını arayan mahpusların belirlenip bu cezaevlerine götürüldüğü, ağır tecrit ve baskıyla karşılaştıkları, diğer cezaevlerindeki mahpusların ise “Sizi Y tipine sevk ederiz.” tehditlerine maruz kaldıkları düşünülürse Y tipi cezaevleri, suçlu rehabilite etmenin değil, kötü örnek olacak unsurları teslim alma, biat ettirme, çökertmenin aracı gibi görünüyor. Sizce bu cezaevlerinin açılmasındaki amaç ne?

Bu cezaevlerinde psikolojinizin normal kalması mümkün değil. Tamamen insanlık dışı olan bu cezaevleri, boyun eğdirme aracı olarak kullanılıyor. Anayasamızda masumiyet karinesi diye bir ifade var ama siz daha suçu kesinleşmemiş kişiye en ağır mahpus, en tehlikeli insan muamelesi yapıyor, onu neredeyse açlık grevine zorluyorsunuz. Açlık grevine girince “Vazgeç.”  diyorsunuz. O da “Vazgeçmem.” yanıtını veriyor. Ne olacak? “Beni sevk edin buradan.” diyor mahpus, yapmıyorsunuz.  Mahpusun sağlığı bozuluyor. Açlık grevini bitirse bile kalıcı hasarlar oluşuyor vücudunda. Hala üzerine gidiyorsunuz ve bakanlık müdahale etmiyor, bekliyor. Neyi bekliyorsunuz, ölsün mü? Mezar taşını mı dikeceksiniz?

“Adalet Bakanlığıyla görüştük”

> Adalet Bakanlığıyla bu sorunları görüşebildiniz mi?

Evet. Bize yapılan başvurular sonucu, 130 gündür süren bu duruma bakanlığın müdahale etmesi gerektiğini düşündük. Bu insanlar her gün sevk dilekçesi vermişler ama bakanlık “Tekrar dilekçe yazsınlar.” dedi. Avukatlarına, sevk edilmek için tekrar dilekçe yazmaları gerektiğini, ilettik. Sonuçta ben, bir taraf değilim, milletvekili ve insan hakları savunucusuyum. Bu insanlar bize başvurdu ve vicdani duyarlılığımızla ölmesinler diye uğraşıyoruz. İnsanları yargılayabilir, suçları varsa cezalandırabilirsin ama onları bu kadar köşeye sıkıştırmamalısın. 

“S ve Y tipi cezaevleri kapatılmalı”

> Kırşehir Cezaevi’nde kalan tüm mahpuslar, oradan sevk edilmek istiyor. Açılık grevi yapanların talebi karşılansa dahi cezaevindeki sorunlar nasıl bitecek?

S ve Y tipi cezaevleri insan haklarına aykırı. “Yasal mevzuata uygundur, metrekaresi şu kadardır…” deniyor. Bana kimse bu hikayeyi anlatmasın. İnsanları bir şekilde cezalandırabilirsiniz ama onları bu denli ağır bir tecrit altında ve gayri insani şartlarda tutmak, insan hakları ihlalidir. Bir an evvel bu binaların yıkılması ve cezaevlerinin kapatılması gerekiyor. Ama hakikaten kuyu tipi denmeyi hak edecek hapishaneleri, artırmayı düşünüyorlar.

“Kırşehir cezaevi Kerbela gibi”

> İnfaz koruma memurlarıyla da görüştünüz mü, onların şikayetleri neler?

İKM’lerle de konuştuk. Hapishane yüksek güvenlikli olduğundan, içeri girdiklerinde akşama kadar çıkamıyor ve onlar da kendilerini hapis gibi hissediyorlar. Çalışma şartları ağır. 

Bu hapishaneye özel kötü bir durum daha var. Hapishanede doğru dürüst su yok. Hapishane açacağız, diye öyle heves etmişler ki yer altı araştırması yapmamışlar. Hapishane yapacağımız arazinin altında yeterli su var mı, mahpusa ve memura yetecek mi, diye araştırmadan dağın başına; açık cezaevi, yüksek güvenlikli cezaevi, S tipi cezaevi ve Y tipi cezaevi yapmışlar. Her biri, 600-700 kişilik artırılmış kapasiteli dev binalar ama yerin altında su yok. Su kuyularından su çıkarırız demişler, su kuyuları kurumuş ve ağır bir susuzluk yaşanmış. Bunu sadece mahpuslar değil, memurlar da yaşıyor. Lojmanlarda da aynı sorun var. Memurlar bize; “Bir çözüm bulun, felaket haldeyiz.” dediler. Önceleri günde sadece 5-6 saat su gelirken, bu süre şimdi 12 saate çıkmış. Ben oradayken lavaboya gittiğimde su akmıyordu. Şişelerdeki suyla elinizi yıkıyorsunuz.  Aktığı zamanlarda da suyun çamur gibi olduğunu, tüm mahpuslar anlattı. Mahpusların birçok şikayeti mevcut ama en önemlisi su şikayeti. Su hayattır. “Her şeyi geçtik, burada su yok.” diyor insanlar. Cezaevi, Kerbela’ya dönmüş.

Kampusta bulunan Y tipi cezaevi tadilata girmiş. Kısa süre sonra tadilattan çıkacak ve Y tipi cezaevinde de yüzlerce mahpusla yüzlerce memur bulunacak. Daha fazla su ihtiyacı yaşanacak. Şu anda dahi su sıkıntısı varken, yeni bir cezaevi daha açıyorlar. Zindanlara atacağımız insanlar var, orayı da hemen açalım, diye düşünüyorlar. Durum böyle.

> 9. yargı paketi, Ekim ayına ertelendi. Ekim’de meclise getirilecek pakette; Y tipi cezaevlerinin kapatılması ve hasta mahpusların tahliye edilmesine dair bir madde yer alabilir mi, bu konuda umudunuz var mı? 

Hiç umudum yok. Çok acı ama ben neyse onu söylerim. Keşke bir umut olsaydı fakat hiç görünmüyor. Oldukça üzücü. Daha da fazlasını yapmaya çalışan bir kafa yapısıyla karşı karşıyayız. Bu yüzden bu konuda hiçbir gelişme beklemiyorum.

 

İlginizi Çekebilir

AYM kararı sonrası Can Atalay zirvesi
Bulgaristan’da okullarda LGBT propagandası yasaklandı

Öne Çıkanlar