Günay Aslan: 2021; Belirsizlikler, riskler ve Kürtler

Yazarlar

2020 yılının dikkat çeken önemli gelişmelerinden biri de kökleri 100 yıl öncesine uzanan Arap-İsrail geriliminin düşmeye, İsrail- İran geriliminin ise yükselmeye başlaması oldu. 

İsrail’in 42 yıl önce Mısır ile yaptığı ‘’barış anlaşmasına’’ zaman içinde Ürdün de katıldı fakat, aradan bunca zaman geçmesine rağmen gerilim azalmadığı gibi başka bir Arap ülkesi de İsrail ile anlaşmaya yanaşmadı. 

Ne var ki 2020 yılında dört Arap ülkesi peş peş İsrail ile ‘’normalleşme’’ adımları attı. Önce Birleşik Arap Emirlikleri, sonra Bahreyn ve Sudan derken yıl bitmeden kervana Fas da katıldı. Böylece İsrail ile ilişkileri ‘normalleşen’ Arap ülkesi sayısı altıya çıktı. Sırada yeni Arap ülkelerinin olduğu da söyleniyor.

Trump’ın öncülük ettiği, görüşmelerini de Trump’ın damadı ve danışmanı olan Kushner’in organize ettiği ‘’Arap-İsrail normalleşmesi’’ elbette bölgeyi ciddi şekilde etkileyecektir. Aynı şekilde bu gelişme Kürtlere de doğrudan etki edecektir.

Ne de olsa Araplar artık İsrail devletini ‘’yok etmekten’’ vazgeçmekle kalmıyor, İsrail’i ‘yok etmek’ istediğini söyleyen İran’a karşı İsrail ile ortak cephede bir araya geliyorlar. 

Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği Arap ülkeleri İsrail ile savunma ve güvenlik konularında ‘stratejik ortaklık’ kurmaya hazırlanıyor ki bu bütün ezberleri, dengeleri ve hesapları alt-üst edeceğe benziyor.

Bu arada yine Kushner’in çabalarıyla yaklaşık dört yıldır devam eden ‘Katar krizi’ de aşıldı. Dün yapılan Körfez İşbirliği Konseyi zirvesinden esen havaya bakılırsa ‘Arap cephesinde tahkimat’ tam hız devam ediyor.

Almanya’nın önemli gazetelerinden Die Welt’in Dış Politika Editörü Clemens Wergin, dünkü zirveyi, ‘’Körfez İran ile çatışmaya hazırlanıyor’’ başlığıyla verdi. 

Wergin’e göre, Yemen’den Libya’ya kadar birçok çatışma alanında şimdiye kadar karşıt cephelerde yer alan Katar ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmazlığın çözülmesi, ‘’Arap cephesinin İran’la gelecekte yaşanacak çatışmaya daha iyi hazırlanmak istemesiyle’’ alakalı.

Hem Arap-İsrail hem de Körfez’deki yakınlaşmanın arkasında Amerika var ve İran krizinin tırmanacağı ve bölgede bir deprem yaşanacağı, herkesin de bundan nasibini alacağı anlaşılıyor.

Dolayısıyla Kürtlerin de buna uygun bir değerlendirme, bir hazırlık, bir hamle yapmaları gerekiyor.  Gerekiyor çünkü, Ortadoğu’nun kalbinde yaşayan Kürtler hem savaş hem de bölgesel tasarım senaryolarının içinde yer aldıkları için her gelişme onları doğrudan etkiliyor.

Kaldı ki krizin daha başlangıç aşamasında Kürtler üzerindeki etkileri sarsıcı oldu. Bugün de Kürt cephesinde yaşanan birçok gelişmeye İran meselesinin önemli etkileri olmaktadır.

Sanırım bundan iki yıl kadar önceydi; KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık medyaya yaptığı açıklamada, ‘’Amerika Kürtleri İran’a karşı konumlandırmaya ve harekete geçirmeye çalışıyor. Fakat burada PKK engeli ortaya çıkıyor. PKK Kürtlerin bu koalisyona dahil olmasını önlüyor ve Amerika bu engeli (PKK) ortadan kaldırmak istiyor’’ demişti.

Aradan geçen iki yıllık zaman içerisinde meydana gelen birçok olayda PKK yöneticileri benzer açıklamalar yaptılar. Türk ordusunun Güney Kürdistan’a yerleşmesine, Rojava’da Afrin, Serekaniye ve Gire Sipi’nin işgal edilmesine Amerika’nın destek verdiğini söyleyen PKK, bunu birçok yerde İran meselesiyle ilişkilendirdi.

PKK, Amerika ile İran arasındaki gerilimin Türkiye-KDP ve ABD ilişkilerine yansımasını ‘örtülü ittifak’ olarak değerlendiriyor ve Rojava’daki ENKS görüşmelerini de, ‘’kazanımları çalmaya dönük bir oyun’’ olarak görüyor.

Yeni yıl değerlendirmesinde bu görüşleri ifade eden PKK yöneticilerinden Duran Kalkan, ‘’Amerika’nın PKK’nin tasfiyesi ve Suriye ile Irak’ta Türkiye’nin inisiyatifinin güçlendirilmesi siyaseti izlediğini’’ ileri sürüyor ve Biden yönetiminin bu siyaseti sürdürme ihtimalinin yüksek olduğunu düşünüyor. 

Öte yandan KDP ile PKK arasında yaşanan gerilimde de İran meselesinin etkili olduğu gözleniyor. Ne de olsa KDP, kendisine yönelik en büyük tehdit olarak İran’ı, PKK ise Türkiye’yi görüyor. 

İran’ı ve İran’ın güdümündeki Iraklı Şiileri kendisi için en büyük tehdit olarak gören KDP, Türkiye’yi bu tehdide karşı bir ‘denge’, hatta bir ‘güvence’ olarak yanında tutmaya çalışıyor. 

KDP için temel sorun İran, PKK için Türkiye olunca ikisi arasındaki yakınlaşma mümkün olmuyor. Olmadığı gibi de gerilim bu meselede yaşanan gelişmelere bağlı olarak yükseliyor. KDP’nin Türkiye ile ilişkileri ilerledikçe PKK ile ilişkileri geriliyor ve bu konjonktürde düzelmesi de artık pek mümkün görünmüyor. 

Kürt cephesinde birçok şey gibi bu gerilimin de nereye doğru evrileceğine bölgesel gelişmeler etki edecektir.

Tabii, İran meselesi sadece KDP- PKK ilişkilerini değil, YNK-KDP, YNK-PKK ilişkilerini ve hatta YNK’nin iç ilişkilerini de sarsıyor. Ayrıca Rojava’da da ciddi sıkıntıların ortaya çıkmasına yol açıyor. Rojava’da bazı sıkıntıların yaşandığı PKK yöneticilerinin açıklamalarından anlaşılıyor. Sadece ENKS ile yapılan görüşmelerin değil, Amerika ile ilişkilerin de sorun olarak öne çıktığı görülüyor.

Amerika’nın Rojava’nın geleceği ile ilgili aldığı kararlar, SDG’nin önüne koyduğu PKK’nin Rojava’dan çıkarılmasını da içeren ‘çözüm’ planları ciddi sıkıntılar yaratıyor. Amerika Türkiye’yi yanına almak için Rojava’da onun kabul edeceği bir ‘’çözüm’’ istiyor ve bunu Kürtlere kabul ettirmeye çalışıyor. Bu amaçla Türk tehdidini kullanmaktan da kaçınmıyor.

Yeni dönemde ne olacağını kestirmek güç ancak, Rojava yönetimi Amerika’nın PKK ile ilgili taleplerine katılmasa da, ENKS ile ilgili taleplerini karşılamaya çalışıyor ki bu da KDP- PKK gerilimi nedeniyle gerçekleşeceğe benzemiyor.

Türkiye ve Suriye tarafından kuşatılmış olan ve Rusya’nın bunaltıcı dayatmalarıyla karşı karşı kalan Rojava yönetimi, Amerika ile yürümek zorunda olduğunu görüyor ve zor olsa da  ilişkilerde bir denge tutturmaya çalışıyor.

Rojava’nın darbelenmesi veya elden gitmesi Kürtlerin özgürlük rüyasını kabusa çevireceğinden Rojava’nın korunması Kürtler açısından yaşamsal bir önem arz ediyor ve dolayısıyla Kürt siyasetinin kırıp dökmeden, Rojava’nın ayakta kalmasına hizmet edecek bir yol bulması gerekiyor.

Diğer yandan; İran meselesinin bölgeyi bir savaşın eşiğine getirdiği 2021 yılında Türkiye’nin vereceği tepkinin çok önemli olduğu da biliniyor. Türkiye’nin tutumu Kürtlerin mücadelesine ciddi anlamda etki edecektir. 

Türkiye’nin İran meselesindeki tercihini şekillendirecek tek şey de Amerika’nın Kürt meselesinde izleyeceği siyaset olacaktır. Türkiye S-400’lerden sonra İran meselesini de Kürtlere karşı koz olarak kullanacak ve pazarlık konusu yapacaktır.

Amerika Kürt meselesinde taviz verdiği oranda Türkiye onunla işbirliği yapacak, aksi durumda ‘oyun bozucu’’ tavrını sürdürecektir. 

İran meselesinde Amerika ile pazarlıklara hazırlanan, İsrail ile de ilişkilerini düzeltmeye çalışan Türkiye, Avrupa’yı ise arkalamış görünüyor.

Arap Baharı’nın çökmesinin ardından güvenlik politikalarını değiştiren ve Türkiye’nin dayatmalarına boyun eğen Avrupa’nın, İran meselesinde çıkması olası yangının kendisine sıçramaması için Türkiye’yi bölgede itfaiyeci olarak kullanmak isteyeceği anlaşılıyor. 2020 yılı sonunda yapılan AB zirvesinden benim anladığım bu. 

Avrupa, bölgesel sorunlar hal yoluna girinceye; Ortadoğu’da göreceli istikrar sağlanıncaya kadar Almanya başbakanı Merkel’in inşa ettiği, Türkiye’yi elde tutma, Erdoğan rejimine katlanma siyasetini bir süre daha devam ettirecek gibi görünüyor.

Son olarak; 2020 yılı dünyada ve Ortadoğu’da çok hızlı değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. Korona pandemisi dünyada yerleşik ilişkileri, kurumları sarstı ve bir çoğunu tasfiyenin eşiğine taşıdı. Dünyada yeni bir ekonomik ve güvenlik sistemi için düğmeye basıldı. Şimdi bunun sancıları yaşanıyor ve önümüzdeki yılların da sıkıntılı geçeceği anlaşılıyor.

En önemlisi de İsrail- İran gerilimi her an sıcak bir çatışmaya dönüşebilir ve bölge yangın yerine dönebilir. Türkiye gerilimi olduğu gibi olası çatışmayı da Kürtlere karşı kullanacaktır.

Türkiye, PKK’nin 2016 yılında yaptığı hata nedeniyle (şehir savaşları) ele geçirdiği inisiyatifi PKK’nin tasfiyesi için kullanmaya devam edecektir. Türk devleti 2023 yılına bir isyanı daha kanla bastırmış olarak girmek istemektedir.

Dolayısıyla Kürt siyasetinin hatalarıyla yüzleşmesi, eksiklerini, yetmezliklerini ve sorunlarını gözden geçirmesi, silkinmesi ve Türk devletinin hedefini kursağında bırakacak hamleleri yapması gerekiyor. 

Çünkü artık böyle gitmiyor

İlginizi Çekebilir

Ali Engin Yurtsever: Açlık Grevleri ve Politik Tutum
Temel Demirer: İsyan Sancağını Yükseltenlerin Kuşağındandır Gençlik

Öne Çıkanlar