Günay Aslan: Bahçeli’nin çağrısı, Öcalan’ın açıklaması ve sonrası…

Yazarlar

Temmuz ayında İmralı’da bulunan PKK lideri Öcalan Kandil’e bir mektup gönderdi. 19 Temmuz günü de PKK’nin merkez yöneticileri Öcalan’dan gelen mektubu görüşmek üzere bir toplantı gerçekleştirdi.

Mektubunda Kandil’den yeni bir kongre yapmasını isteyen Öcalan, PKK’nin kongre kararıyla feshedilmesini istiyordu. Öcalan mektubunda, ‘’Demokratik bir değişim ve dönüşüm için bu gereklidir, yeni dönemde PKK ismi olmaz’’ diyordu. PKK feshedildikten sonra onun yerine kurulacak parti için de, Halkın Çağı Partisi (HÇP) veya Halkın Özgürlük Partisi (HÖP) isimlerini öneriyordu.

PKK açısından bu hayata geçirilmesi pek mümkün olmayan oldukça zor bir istekti ancak, PKK’nin ve öncülük ettiği mücadelenin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle buna ‘hayır’ demek de kolay değildi.

Öcalan, 15 Şubat’ta Kenya’nın başkenti Nairobi’den kaçırılmış, 16 Şubat’ta Türkiye’ye getirilmişti. Amerika’nın başını çektiği, İsrail ve Mısır’ın içinde yer aldığı, Almanya, Yunanistan, İngiltere ve Rusya’nın da onay verdiği uluslararası bir operasyonla PKK lideri Öcalan, 20 yıl kadar yaşadığı Suriye’nin başkenti Şam’dan çıkarılmış, 134 gün süren ‘yakın takip’ sonrası Kenya’dan kaçırılmış, Türkiye’ye teslim edilmişti.

Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği günlerde PKK de, özgür Kürdistan dağlarındaki bir vadide 6. Kongresini yapıyordu. Kongrede gerilim de tepki de yüksekti. Sonunda oy birliği ve sloganlar eşliğinde ’’Komploya karşı fedai eylemleri düzenlemek ve savaşı büyütmek’’ kararı alındı.

PKK kongresi ‘’Acil Müdahale’ kararı almış ve yönetim buna uygun planlama yapmaya başlamıştı. Öcalan’ın kaçırılmış ve Türkiye’ye teslim edilmiş olmasının yarattığı travmatik ortamda çoğu insan kendi başına eyleme geçmiş, bir yerlerden talimat alma gereği duymadan tepkilerini yakarak- yıkarak ve vurarak göstermeye başlamıştı. Kaotik bir ortam vardı ve PKK yönetimi buradan hareketle planlama yapmaya çalışıyordu ki Öcalan İmralı’dan müdahale etti. 

Öcalan İmralı’dan ilk olarak PKK’ye yazıyor ve ‘’İntiharvari eylemleri tasvip etmediği’ belirtiyordu. Bu tarza derhal son verilmesini istiyordu. PKK Başkanlık Konseyi bu talebi değerlendirdi ve kabul ettiğini 1 Mayıs 1999 tarihinde kamuoyuna ilan etti.

Ardından Öcalan’dan ‘gerilla güçlerinin geri çekilmesi’ talebi geldi. O tarihte Kuzey Kürdistan’da binlerce gerilla vardı ve savaş bütün şiddetiyle sürüyordu. Dolayısıyla ortada somut bir gelişme yokken, savaşı tek taraflı olarak durdurmak ve alelacele geri çekilmek de kolay değildi. Ancak Öcalan ısrar ediyor ve PKK Konseyi ne yapacağını pek bilemiyordu. Öcalan’ın yakalanmış olmasının yarattığı türbülansta o da sarsılıyor ve savruluyordu.

Sonunda konsey bu talebi de kabul etti ve 2 Ağustos 1999’da ‘gerilla güçlerinin geri çekilmesi’ süreci başladı. PKK’nin ruhundaki ilk büyük kırılma da böylece yaşandı. Bu karara itiraz edenler, karşı çıkanlar, eleştirenler olduysa da yönetim bütün bunları elindeki imkanları kullanarak bastırdı. Bastırdı bastırmasına da bunun  karşı taraf açısından bir anlamı olmadı. Devlet Öcalan’a verdiği sözleri tutmadı.Geri çekilen gerilla grupların yollarına kalleşçe pusular atıldı ve yüzlerce gerilla katledildi. Yaşayanlar bilir; o günler acı, ızdırap, öfke, kahır, çaresizlik ve utanç içinde geçen günlerdi.

Elbette her şey burada bitmedi; istim arkadan geldi. PKK yeni bir kongre düzenledi. 6 Kongre’nin kararları daha doğru düzgün tartışılmamış ve birçok yere ulaşmamışken bu kez 7. Kongre toplandı. Öcalan’ın istemiyle yeni kongrede ‘savaşa son verilmesi’ kararı alınacaktı. 7. kongre 2 Ocak 2000’de toplandı. 7. Kongre’nin açılış kongresi PKK Konsey Üyesi Cemil Bayık yaptı. Öcalan yakalandıktan sonra gözlerin çevrildiği, PKK’nin ‘ikinci lideri’ olarak bilinen Bayık, yeni kongrenin düzenlenmesi nedenini ‘’ideolojik, politik ve örgütsel çizgideki yetersizliklere’’ bağlıyor, ‘’yaşanan tıkanmanın kendini tekrar etmesi nedeniyle çözümsüzlüğün derinleştiğini’’ belirtiyordu. Bayık kongrenin çözümsüzlüğü aşmak için gerekli değişim ve dönüşümü sağlaması gerektiğini söylüyor, ‘’bunu Başkan Apo cezaevinde olduğu için yaptıkları’’ iddiasını reddediyordu. 

Şimdi KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı olan Cemil Bayık’ın ‘Yeni çizgiyi oluşturma kongresi’ olarak tanımladığı 7. PKK Kongresinde, sadece savaşa son verilmedi; 15 Ağustos 1984 adını Eruh-Şemdinli baskınıyla duyuran ARGK’nin ( Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu) adı ve işlevi değiştirildi. Aynı şekilde ERNK (Kürdistan Halk Kurtuluş Cephesi) ismi de kongre kararıyla değişti. Gündeme yeni isimler geldi ve ARGK ile ERNK’den o günden sonra pek bi söz edilmedi. 

Sonra yine Öcalan’ın çağrısıyla Türkiye’ye ‘dağdan ve Avrupa’dan barış grupları’ gönderildi. Türkiye barışın elçilerini tutukladı. Her birine on yılı aşkın ceza verdi.

Ne var ki bu kadarı da yeterli olmadı. PKK bir yıl içinde iki kongre yapmış,  gerillasını geri çekilmiş, çizgisini değiştirmiş ve kaotik bir tartışmanın, örgütsel geleceğini tehdit eden bir çalkantının içine düşmüştü.

Bu çalkantılı günlerde Öcalan’dan PKK’ye yeni bir mektup ulaştı.Yeni bir kongrenin toplanmasını ve kongre kararıyla PKK’nin feshedilmesini istiyordu. PKK Konseyi 8. Kongreyi Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan 2002 tarihinde topladı. 8. Kongreye PKK adına katılan deleger, tartışmalı bu kongre sonrası alandan KADEK’li olarak ayrıldılar. PKK gitmiş KADEK gelmişti. 

MHP lideri Bahçeli’nin gündeme getirdiği, bugünlerde çok dillendirilen amiyane tabirle ‘PKK lağvedilmişti…’ 

Kürtler kendilerini kendi elleriyle bir kez daha hançerlemişti ancak bu da sonuç vermedi.

PKK geri çekildi, savaşa son verdi, sistemini değiştirdi ve sonunda kendini feshetti. Aslında ayrılsın ya da PKK’de kalsın, PKK’li biri için en ağır karar buydu zira, PKK ismi onlar için bir mücadele azmi, dayanma gücü, moral ve motivasyon kaynağından öte sanki yaşam gerekçesiydi. Buna da ağır bir darbe indirilmişti. ARGK- ERNK- PKK tarihten çekilmiş, örgüt boşluğa düşmüş, dağılmanın eşiğine gelmişti.

Aslında o zor günlerde bölgesel konjonktürde bir kırılma yaşanmasa; Amerika 2003 yılında Irak’ı tamamen işgal etmemiş olsa bir bozgunun daha yaşanması, bir Kürt isyanın daha hayal kırıklığı içinde son bulması kaçınılmaz olabilirdi.

Ne ki bölgesel dengeler değişti ama Öcalan’ın ve PKK’nin tek taraflı çabasına rağmen Türkiye’nin siyaseti ve yaklaşımı değişmedi. Türk devleti değişmeyince iş yine başa düştü ve PKK yeni gelişmelerin de katkısıyla ayağa kalkmaya başardı: 1 Haziran 2004 tarihinde ise 5 yıllık aradan sonra savaş yeniden başladı. 

O gün bugündür de devam ediyor ve soruna – devlet istemediği- için bir çözüm bulunamıyor. Şimdi bölgesel dengelerde yeni kırılmalar yaşanıyor ve bunun hem PKK hem Türk devleti açısından ciddi sonuçları olacağı da anlaşılıyor.

Türk devleti siyasetteki en has adamı Bahçeli üzerinden bu nedenle o çok tartışılan ve inanılması imkansız gibi olan Öcalan hamlesini yaptı. Bahçeli, Öcalan için ‘’tecridi kaldırılsın gelsin Meclis’te DEM Parti grubunda konuşsun. Örgütünün lağvedildiğini açıklasın. Biz de umut hakkından yararlanmasının önünü açalım’ mealinde bir çağrı yaptı.

Bahçel’in çağrısından birkaç gün sonra da DEM Parti Urfa Milletvekili, PKK lideri Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan İmralı’ya gitti ve oradan bir mesaj getirdi.

Öcalan,’’Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.” diyor.

Tartışma devam ediyor…

Bilge ise, ‘aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız’ diyor. Bir başka bilge de, ‘’aynı şeyleri tekrar tekrar yaparsınız, aynı sonuçları alırsınız’’ değerlendirmesinde bulunuyor.

Aradan geçen 25 yılda çok tecrübe birikti ve bunun ışığında söyleyeceğim sadece şudur; devlet artık değişti ise, bölgesel gelişmelerin de ışığında Kürtlerle bir felaket yaşamak, uçurumdan yuvarlanmak yerine, samimi bir çözüm istiyorsa; bu yolda ortak bir gelecek için Öcalan’a yeniden gidiyor ise bu olumludur, iyidir. Bu iradenin sergilenmesi ve atılacak somut adımlar eşliğinde sürmesi halinde desteklenmesinden yanayım. 

Kendi adıma ufacık da olsa kalıcı bir barış umudu varsa buna sarılmasından yanayım. Bu konuda netim… 

Ancak devlet tarafı yeni bir oyun, yeni bir tuzak peşinde koşuyor; Kürt bileşenleri birbirine düşürmek, Kandil ile İmralı’yı, İmralı ile Rojava’yı karşı karşıya getirmeyi amaçlıyorsa olacak olan bellidir; bu da sonuç vermeyecektir.

 Üstelik bu kez koşullar 1999-2004 döneminden de farklıdır ve hatta çok ağırdır.

Elbette PKK’nin de bu süreçte üzerine düşen ağır bir sorumluluk vardır. 25 yıl önce ‘ben yokum’ diyen ve geri çekilen PKK şimdi ‘ben varım, bensiz olmaz’ diyor haklı olarak. Ancak, ‘ben varım’ demenin yolu savaşı sürdürmek, son Ankara saldırısı gibi Öcalan’a da, PKK’ye de bütün Kürtlere de zarar veren eylemleri gerçekleştirmekten geçmiyor. 

Siyasi bir hamleye siyaseten karşılık vermek gerekiyor…Kürt tarafının da aynı şeyleri tekrar tekrar yaparak farklı bir sonuç almasının imkanı yoktur…

Küresel ve bölgesel gelişmeler bir fırsat yaratıyorsa bunu siyaseten değerlendirmek  Kürt-Türk vd. herkesin; hepimizin çıkarına olacağının bilinmesi gerekiyor…

İlginizi Çekebilir

Yavaş: Kimsenin Türkiye’ye bir şey dayatma hakkı yoktur
Temelli: Öcalan olmadan çözüm süreci olmaz, oyalanma süreci olur

Öne Çıkanlar