Günay Aslan: Devlet güçlenince erkek de güçleniyor

Yazarlar

Kadınlar bugün dünyanın dört bir yanında Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele  Günü nedeniyle alanlara çıkıyor. Gün vesilesiyle mitingler, yürüyüşler ve etkinlikler düzenleniyor.

Kadına yönelik şiddet dünyanın her yerinde temel bir sorun olarak insanlığın karşısına çıkıyor. 

İstatistikler sorunun sadece geri kalmış ülkelerin bir sorunu olmadığını, ‘uygar dünyanın’ da sorunu çözemediği, erkek egemen şiddetin yoğunluğunu düşürse de üstesinden gelemediğini gösteriyor.

BM verilerine göre her 3 kadından biri şiddet görüyor.  

Amerika’da geçen her iki dakikada bir kadına tecavüz ediliyor. Günde ortalama 15 kadının öldürüldüğü Hindistan’da kadınların yüzde 75’i, Afganistan’daysa yüzde 80’i fiziki ve manevi şiddet görüyor. 

Afrika’da her yıl yüz binlerce kız çocuğu sünnet ediliyor. Bu kıtada 130 milyon sünnet edilmiş travmalı kadın yaşıyor. 

Ürdün’de her 4 cinayetin biri kadına karşı işleniyor. Yeni Gine’de kırsal kesimdeki kadınların yüzde 67’si, şehirlerde ise yüzde 52’si şiddete ve tacize maruz kalıyor. 

‘Uygarlığın merkezi‘ Avrupa’da da durum farklı görünmüyor. 

Alman Aile ve Kadın Bakanlığı Avrupa’da şiddet mağduru kadın sayısını 60 milyon olarak veriyor. 

Ayrıca Avrupa‘da her yıl 300’e yakın kadın öldürülüyor. Tecavüze uğrayan kadın sayısı yüz binleri buluyor. Sadece Fransa’da yılda ortalama 25 bin kadın tecavüze uğruyor.

Çoğu çocuk yaşta ve çoğu Doğu Avrupa kökenli on binlerce kadın fuhuşa sürükleniyor. Beyaz kadın ticareti ve seks işçiliği ‘Avrupa’nın güçlü sektörlerinin‘ başında geliyor.

Veriler dünyanın her yerinden benzer tablonun yaşandığını gösteriyor. Kadına yönelik şiddet, tecavüz ve sömürü artarak devam ediyor. 

Öte yandan Kürdistan’da da kadına yönelik şiddet artarak devam ediyor.

Kadın Merkezi’nin (KAMER) 19 Kürt ilinde  yaptığı ve bugün Nupel’de yayınladığımız araştırma şiddetin vahim boyutlara ulaştığını gösteriyor. Araştırmaya göre şiddet yaşayan kadınların oranı yüzde 96 çıkmış durumda.

Araştırmaya, 13-87 yaş arası, 11 bin 493 kadın katılmış.  Kadınlara sorulan, ‘Sizce kadınlar şiddet yaşıyor mu?’ sorusuna kadınların yüzde 96’sı evet yanıtı veriyor.

Kadınların yüzde 87’si fiziksel, yüzde 81’i ekonomik, yüzde 78’si psikolojik, yüzde 61’i de cinsel şiddetten şikayet ediyor.

KAMER araştırması üzerinde çokça düşünmemiz gereken bir gerçeği de bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Zira, şiddete maruz kalan kadınların yüzde 25’i nereye başvuracağını bilmiyor. Yüzde 64’ü ise sorunu aile içinde çözmeye çalışıyor. Yine şikayetten korkanların oranı yüzde 70’i geçiyor. Şiddete razı olanlar ise yüzde 42 civarında seyrediyor.

Rakamların bu kadar yüksek olması anlayana çok şey anlatıyor. 

Son beş yılda yaşanan olayların, artan siyasi baskıların ve devletin uygulamaya koyduğu ‘çökertme planının’ rakamların bu denli yükselmesinde etkili olduğunu görmek gerekiyor. 

Eski araştırmalara bakıldığında rakamların bu kadar yüksek olmasını başka türlü açıklamak mantıklı görünmüyor.

Devlet kadın özgürlükçü Kürt hareketini baskıladıkça, inisiyatifini güçlendirip kalıcılaştırdıkça onunla paralel olarak erkek egemen zihniyet de güç kazanıyor. 

Devletin halkın üzerindeki şiddeti arttıkça, erkeğin de kadına karşı uyguladığı şiddetin dozu artıyor. Rakamları başka türlü okumanın izahı ve anlamı yok.

Kadının ‘fıtratı gereği’ ehil olmadığını düşünen, devleti güçlendirmenin yolunun ‘aileyi güçlendirmekten’ geçtiğini söyleyen AKP iktidarı, ki onun aileden kast ettiğinin erkek olduğu biliniyor, 40 yıla yakın bir zamandır özgürlük için direnen ve bunun bedelini ödeyen Kürt kadınından intikam alıyor.  

Gerici iktidar bloku Kürt kadınını karanlığa itmeden, onun özgürlük umutlarını söndürmeden Kürt toplumunu karanlığa itemeyeceğini biliyor ve elindeki bütün araçlarla bu yüzden kadına saldırıyor.

Bugün Kürt kadınına pervasız bir biçimde yönelen erkek egemen şiddetin kaynağındaki devlet şiddetini görmek gerekiyor. Artan erkek şiddeti kadın öncülüğündeki Kürt özgürlük hareketinin bastırılmasına bir araç olarak kullanıyor ve devlet onu belli bir politik amaç doğrultusunda güçlendiriliyor.

Dolayısıyla Kürt kadınlarına yönelik şiddetin önlenmesi için her şeyden devletin şiddetin önlenmesi;  özgürlükçü dinamiklerin yeniden yükselişe geçmesi, bunun yol ve yöntemlerini üretmesi gerekiyor.

 

Özgürlük dinamiklerinin ezilmeye çalışıldığı, buna paralel bir biçimde erkek egemen şiddetin de azdığı, pervasızlaştığı ve toplumu travmatik sonuçlarla karşı karşıya bıraktığı günümüzde kadının kaybetmesinin halkın topyekün kaybetmesi anlamına geleceğini görmek, kadına yönelik şiddeti devletin siyasetinin içinde değerlendirmek gerekiyor…

 

İlginizi Çekebilir

Hakan Tahmaz: Operasyon gazeteciliği ve CHP halleri
Temel Demirer: ‘YDD’ Eşitsizliği ve Göç(menlik)

Öne Çıkanlar