Tanrı aradığı ölümü insanda buldu. Bu yüzden toprağın doğurduğu insanı yine toprak yuttu. İnsan topraktan aldığı hayatı her defasında toprağa geri sundu. Geride kalan, günü henüz dolmayan kim varsa onun da kalbi ölüm acısıyla doldu…
Bu topraklarda Ermeni soykırımından sonraki en büyük insan kaybı 6 Şubat 2023 tarihinde yaşandı. Bir günde yüz binlerce insan enkazın altında kaldı. Yüz binlerce insanın kaçı kurtuldu, kaçı öldü kimse tam olarak bilmiyor… Milyonlarca insandan kaçının eksik, kaçının evsiz, kaçının yetim ve öksüz kaldığını da kimse tam olarak bilmiyor.
Kayıpların ve acıların kaydını tutmak mümkün olmuyor.
Bildiğimiz; kalbine kan dolmuş şehirlerin enkazından çıkarılmış insanların isimsiz, törensiz, kefensiz toprağa verildiğidir. Gördüğümüz mevsimlerin ard arda, ölülerin yan yana dizildiği, mevsimlerin ve insanların karmaşa içinde ve aceleyle sonsuzluğa yolcu edildiğidir.
Bildiğimiz ve gördüğümüz; toprağın üzerinde sonsuz bir boşluğun kaldığıdır.
Kalbine kan dolmuş kentlerin, hayalleri kırılmış evlerinden havalanan acı kuşlarının sonsuz boşlukta çırpındığıdır, bildiğimiz. Sonsuz boşluğun geride kalmış ne varsa büyük bir iştahla yuttuğu, insanların yalnızlıklarını boşlukla doldurmaya çalıştıklarıdır, gördüğümüz.
Bildiğimiz ve gördüğümüz; dün hayata geç kalanların, bugün ölümü doya doya yaşadıklarıdır…
İnsan ölmeden önce çocukluğunda kaybettiği hayatına geri dönmek istermiş. Enkaz altında kalan yüz binlerce insanın kaçı o 83 saniyelik sürede çocukluğuna geri dönebildi? Unutulan, kayıp ve kırgın çocuklukların kaçı onları kabul etti, kaçı geri çevirdi? Bunu da bilmiyoruz…
Depremin enkazından çıkamadığımız için, hayallerimizin üzerine de çıkamıyoruz. Hayatı kaybolmuş bir anı gibi boşlukta arıyoruz. Boşluk bizi paramparça ediyor. Bildiğimiz ve gördüğümüz ne varsa iştahla yutuyor ve bu bize eziyet ediyor.
İnsanlar başkalarıyla yaşar, kendileriyle ölürlermiş. Herkes yalnız mı öldü? Öyle ise annelerin koynundaki bebeleri oraya kim koydu? Doğru söz insanların kendileriyle yaşadıkları, başkalarıyla öldükleri olabilir mi? Kayıp çocukluğunu enkaz altında bulan biri bir başına ölebilir mi?
Yanlış anlaşılmasın; bu insanlar için şefkat aramıyor, kimseden merhamet beklemiyorum. Her şey olup bittikten, toprak yüzbinleri yuttuktan sonra, onlar adına yardım dilemekten ise nefret ediyorum.
Ayrıca bu gün enkaza dönen o şehirlerin yeniden ‘gün yüzü’ göreceğini, ayın oralardan yeniden yükseleceğini, yıldızların insanlara yine gülümseyeceğini de biliyorum.
Bugün enkaz altında kalan insanlar, o gün orada olmasalar ve çoooktan unutulmuş olsalar da bunu biliyorum. Üstelik ölümün bu kez kalanları yine aynı yerde beklediğini de görüyorum. Sadece bunu anlamanın bu sefer uzun, çok uzun sürmemesini istiyorum.
Yas tutmanın bile sahte olduğu bir ülkede, toprağın üzerindeki sonsuz boşluğun adına ’kader’ denilen karanlık tarafından doldurulmasına bundan böyle izin verilmemesini en çok da yalnızlık ve sessizlik içinde ölen, mevsimlerle birlikte alelacele toprağa verilen insanlar için diliyorum.
Sonsuz boşluğu artık tenhada kazılmış yalnız ve kimsesiz mezarların değil, hayatın doldurması için enkazın üzerinden acı kuşları yerine özgürlük kuşları havalansın istiyorum…