2000’li yılların başlarında Türk devletinin ana merkezinde yaşanan güç ve iktidar mücadelesinde devletin bir tercihi olarak Erdoğan öne çıkmıştı. Erdoğan bu sayede geride kalan yıllarda yaşanan altüst oluşlara rağmen ayakta kalmayı başardı.
E-muhtırası’ndan, Kapatma Davası’ndan, Oslo Tutanakları’ndan, MİT Tırları Soruşturması’ndan, 17- 24 Aralık Yolsuzluk Operasyonları’ndan ve nihayetinde 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden devletin derinliğinden gelen destek sayesinde yakayı kurtardı fakat, hakkını da yememek gerek; Erdoğan sadece devletin değil toplumun da bir tercihi olarak öne çıkmıştı.
Bütün bu badireleri atlamasında ve ayakta kalmasında toplum nezdindeki karşılığının da önemli bir payı vardı.
Ne var ki geride kalan 17 yılda yaşanan sarsıntılarından kurtulmayı başaran Erdoğan için, bundan sonrasını kestirmek kolay görünmüyor. Erdoğan’ın 31 Mart seçimlerinden sonra start alan ve çatışmalı geçeceği anlaşılan yeni süreçten başarılı çıkması pek de mümkün görünmüyor.
Hem devlet içindeki hakimiyet çekişmesi hem de Erdoğan’ın toplum nezdindeki karşılığı yeni bir başarıya izin vereceğe benzemiyor. İçerideki ‘birikmiş gazın’ ve dışarıdaki basıncın radikal değişimleri tetikliyeceği gözleniyor.
Erdoğan , MHP’nin sürüklemesiyle birlikte kendisini de, Türkiye’yi de bir açmazın içine düşürmüş durumda. Bir altüst oluş yaşanmadan da buradan çıkış olası görünmüyor.
Gelinen aşamada Erdoğan’ın da, Türkiye’nin de önünde tehlikeli bir yol ayrımı duruyor. Türkiye kimsenin ne olacağını bilemediği ve kestiremediği şiddetli bir türbülansta sarsıntılar geçiriyor. Uçağın salimen inmesi gibi çakılması ihtimali de var.
Önümüzdeki birkaç yıl bu anlamda çok kritik geçeceğe benziyor. Yakın zamana kadar ‘bölgesel ve küresel bir aktör’ iddiasındaki Türkiye, şimdi sonuçları kestirilemeyen bir belirsizliği içinde debelenip duruyor.
Bu belirsizliğin Erdoğan’ı ve Türkiye’yi nereye sürükleyeceğini ve sonun nasıl şekilleneceğini içerideki güç mücadelesi kadar dışarıdaki çıkar ve etniklik mücadelesi belirleyecektir.
Her şey biraz da yeni uluslararası sistemin nasıl şekilleneceğine bağlı gözüküyor. Küresel sistem çekişmesi sona ermeden, yeni bir uluslararası sistem inşa edilmeden neyin nasıl olacağını kestirmek zor ancak, o güne değin Türkiye’de bir altüst oluşun yaşanacağını, iç siyasi dengelerin, rejimin şiddetli bir biçimde sarsılacağını ve ciddi hesaplaşmaların ve yeni yapılanmaların kaçınılmaz olacağını söylemek için kahin olmak gerekmiyor.
Şartlar artık ne Türkiye ne de Erdoğan için 2000’li yılların başlarındaki gibi değil. Geride kalan yıllarda tarih hızlı aktı ve çok şey değişti. Bu süreçte Türkiye’nin iç dengeleri tarihinin en kırılgan haline geldi. Kırılgan ve çatırdayan dengeler egemenler de dahil herkes için çok ciddi tehlikeler arz ediyor.
Erdoğan ve Türkiye için tek çare, tek çıkış demokratikleşmedir; Kürt sorununu siyasal yollardan barışçıl biçimde çözmektir, bölge Kürtlerinin iradesine saygı göstermektir, köklü reformlar eşliğinde içeride demokratik bir sistem inşa etmektir ancak, Erdoğan bu şansı kaçırmış görünüyor.
Karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım fakat, bana göre Türkiye, ‘yumuşak bir geçişle’ kronikleşen krizlerini çözme şansını yitirmeye başladı ve bu herkes, her kesim için ciddi sorunlar üreteceğe benziyor.
Kaldı ki iktidar bloku, özellikle de MHP krizleri derinleştirmek için ısrar edeceğinin mesajını veriyor. MHP sanki devlet içindeki müttefiki gladyoya yol açıyor. İzlediği siyaset buna işaret ediyor.
MHP ve devlet içindeki müttefiki karanlık güçlerin mevcut politikada ısrar etmesi; içeride ve dışarıda yeni krizler üretmeye devam etmesi gelecek açısından bazı ipuçları veriyor. Erdoğan’ı da zaten Çözüm Süreci çöktükten beridir onlar peşlerinden sürüklüyor.
Erdoğan’ın inisiyatifi yeniden ele alması, MHP’den bağımsız davranması, CHP’yle sözü edilen ‘Türkiye İttiffakı’nı gerçekleştirmesi ancak, devlet içinden gelecek ciddi bir destekle mümkün olabilir ki, çok zor. Böyle bir şey deyim yerindeyse kellesiz, bedelsiz olmaz.
Elbette dış dinamikler de tıpkı 7 Haziran sürecinde olduğu gibi bugün de bir AKP-CHP koalisyonu istiyor ve AKP’nin eski aktörlerine bu anlamda yol açılıyor ancak, devletin derinliğindeki parçalanmış iradenin bunların etrafında birleşmesi, bu senaryoya cevaz vermesi zor görünüyor.
Çünkü bu, her şeyden önce Türkiye’nin, Rusya’nın Anadolu’ya yerleşmesine son vermesi ve yönünü yeniden Batı’ya çevirmesi anlamına gelir ve yeni ciddi kırılmalar üretir.
Batı’yla yapılan pazarlıkların, CHP’li senaryoların gerçekleşmesi bazı şartların oluşmasına bağlı görünüyor ki bunların da başında Kürt meselesi geliyor.
Batılı güçlerin özellikle de ABD’nin Kürt/ Kürdistan meselesinde Türkiye’ye güvence vermesi; Kürtlere karşı yeni bir ‘ tedip ve tenkil’ uygulamasını desteklemesi gerekir ki, o da eskisi kadar kolay olacağa benzemiyor.
Batı-Asya (Rusya) çekişmesi 100 yıl önce olduğu gibi günümüzde de Türk devletini yeni bir tercih yapmaya zorluyor ve devlet hangisini tercih ederse etsin sancısız olmayacak; birileri ağır faturalar ödemek zorunda kalacaktır.
Fatura ödeme sırasının Erdoğan’a geldiğini söylemek yanlış olmaz. Nasıl olacağını kestirmek kolay değil ancak erken seçim, ara rejim, darbe; umulmadık her tür gelişme gündeme gelebilir. Şartlar bunu mümkün kılıyor.
Kimi siyasal gözlemciler MHP ve gladyonun bir ‘B Planı’ dahilinde Türkiye’yi yeni bir 27 Mayıs darbesine doğru sürüklediğini iddia ediyor. Bu senaryoya baştan olmaz dememek gerek zira, dediğim gibi Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu süreçte her şey mümkün görünüyor. Bir bakarsınız yeni bir darbe olmuş.
Unutmadan 27 Mayıs darbe bildirisini MHP’nin kurucu lideri Türkeş okumuştu! Kim bilebilir belki yeni darbenin bildirisini de Bahçeli okur.
Son olarak; Türkiye’nin tehlikeli bir yol ayrımına geldiği, çıkış için darbe dahil çeşitli senaryoların dillendirildiği; umulmadık gelişmelerin gündeme hd porno gelebileceği sürece özellikle Kürtlerin hazırlıklı olması gerekir. Zira, bütün kirli senaryoların hedefinde Kürt hareketi duruyor. Dolayısıyla Kürt siyasetinin öncü depremleri görmesi, büyük depreme hazırlıklı olması gerekir…
/Nupel/