Hakan Tahmaz: Barış İçin Ezberlerimizi Bozmalıyız

Yazarlar

Son günlerde Kürtler, siyasetin merkezine oturdular yeniden. AKP iktidarından kurtulmak isteyen siyasetçiler, Kürtlerin sesine kulak veren açıklamalar yapıyorlar. Kürt sorununun çözümüne ilişkin ve barış konusunda ürkek de olsa kelam ediyorlar.

Son bir yıldır CHP’nin  Kürt sorunu  üzerine yaptığı çalışmaları;  37. Genel Kurul’da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu çözeceğim” sözleri gibi çıkışları; Ahmet Davutoğlu’nun, partisinin Diyarbakır kongresindeki konuşmasını, DEVA Partisi yetkililerinin Kürt Sorunu konusunda gösterdikleri duyarlılığı, yeni barış arayışı  olarak önemsemekte yarar var.

Bunların geçmişteki tutum, politika ve günahlarından hareketle, “hadi oradan” diyen kaba, toptancı ve reddiyeci yaklaşımlarda bulunmak, “ağızlarına biber sürmeye” veya susturmaya çalışmak doğru bir yaklaşım olamaz. Tabi ki her söylenene, anında kimsenin inanması veya güvenmesi söz konusu değil. Çözüm süreci sonrasındaki Kürt direncinin seyri, böylesi beklentilerin apolitik bir yaklaşım olacağını öğretmiş olsa gerek. Ortada lolipop şekerle susturulamayacak büyüklükte, kararlılıkta ve hakiki bir toplumsal hareketin var olduğu kavranmış olmalı.

Çözüm sürecinde biriken çöpler

Kürt sorununda yeni bir yola girme konusunda tutarlı olmanın ilk adımı, geçmiş politika, tutum ve davranışlarla yüzleşmektir. İşe çözüm sürecinin muhasebesiyle başlanabilir. Tüm taraflar öncelikle kendi eksikliklerini, hatalarını, yanlış politikalarını tespit etmeli. Örneğin CHP, çözüm sürecinde neden Türk milliyetçisi MHP’nin peşine takılarak TBMM’de oluşturulan çözüm komisyonunda yer almadığını; Ahmet Davutoğlu, Urfa Ceylanpınar’da 2 polisin infaz edilmesini; HDP, öz savunma siyasetinin muhasebesini yapmalı ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmalı. Salt geçmiş iktidarın yanlışları veya politikaları üzerinden yapılan muhasebe güven verici ve inandırıcı olamaz. Kısaca herkes, çözüm sürecinden kendi evinin önünde kalan çöpleri temizlemeli.

Çözüm sürecinin bitirilme biçiminin ve sonrasında geliştirilen Kürt karşıtı politikaların, yeni dönemde çatışma çözümü çalışmalarına yeni sosyal, kültürel ve siyasal sorunlar yüklediği bir gerçek.  Bu gerçeğin ürettiği derin güvensizliği bugünkü siyasal ortamda dikkate almadan, çözümün yol haritasını oluşturmanın ve toplumsal zeminini geliştirmenin imkânları sınırlıdır.

Çözümü konuşmak zorundayız

Tabi ki, büyük yıkımdan ve barış arayışlarında çok uzaklara düşülmesinden sonra, bir yerlerden yeniden başlanmasının kıymetini doğru değerlendirmek gerekiyor. Muhalif çevrelerde çok sık dillendiren “şimdi barışı veya Kürt sorununu konuşmanın zamanı değil, Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulalım, demokrasi ve adalet ekseninde bu Kürt sorunu da çözülür” görüşlerden sonra, kimilerinin Kürt sorununun çözümü ve barışı konuşmaya başlamalarını anlamaya çalışmak ve yanlışlarını göstermek, Türkiye’nin barışa giden yolda ilerlemesine katkı sunmaya çalışmak olacaktır.

Kürt sorunu ve barış, değişik mecralarda ve değişik sosyal kesimlerde konuşularak kendi çözüm yolunu bulabilir. Bu anlamda,  konuşulmasına, tartışılmasına karşı çıkmadan veya aktöre itiraz eder pozisyona düşmeden, içerik tartışması yapmak doğru yoldan ilerlemeye katkı olabilir.

Son bir senedir CHP liderinin Kürt sorununa ilişkin arayış ve açıklamalarını, yeni kurulan Gelecek Partisi’nin ve DEVA Partisi’nin çıkışlarını bu çerçevede abartmadan değerlendirmekte yarar var. Küçümsemek,  öfkeyle yaklaşmak barış için beliren en küçük fırsatı değerlendirmekten uzak durmaktır. Çözüme dayatmayla değil, konuşmakla, müzakereyle ulaşabiliriz.

CHP’nin Kürt sorununda yıllardır savunduğu statükocu politikalarına ya da AKP’den türeme partilerin kurucularının geçmişlerine takılıp kalmak, hatıralarla hareket etmek bugünü yakalamamızı engelleyecektir. Toplumsal hafızanın silinmesinden söz etmiyorum. Aksine çözüm isteyen, toplumsal hafızayı diri tutmak, çözümü geçmiş deneyim ışığında doğru kurgulamak zorunda.

31 Mart’ın sonucu

31 Mart seçim sonuçları, muhalif partilerin Kürt sorununda ve barış konusunda pozisyonlarını gözden geçirmeye mecbur bıraktı. Cumhur ittifakı karşısında başarının yolunun Kürt seçmenin, HDP’nin tutumundan geçmesi muhalefet partilerinin gözünü açtı. HDP seçmeni, AKP ile çözümün imkânsızlığına ikna olduğu için muhalefet adaylarına oy vererek, çözümün önünü açma, iktidarı sarsma doğrultusunda güçlü ve etkili bir irade gösterdi. Türkiye’nin önünü açtı, ana muhalefete kredi verdi.

Kürtlerin, yerel seçimlerde CHP adaylarına, çaresizliklerinden, mecbur olduklarından, yapabilecek başka şeyleri olmadığından veya CHP’nin politikasını, adaylarını onayladıkları için oy verdiklerini düşünmeye devam etmek büyük bir tehlike. Kürtler yerel seçimlerde de bir biçimde direnişlerini sürdürebilirlerdi. Muhalefetin moral üstünlüğü elde etmesini ve AKP’nin yenilgiyi Ankara, İstanbul gibi yerlerde de tatmasını istedikleri için Selahattin Demirtaş’ın ifadesiyle bağırlarına taş basıp muhalefet oy verdiler. Kimse, kimseyi yerel seçimlerde  “demokrasi cephesi” oluşturulduğu için CHP adaylarına  oy verildiği diye kandırmasın.

Bu noktada HDP-CHP ilişkisine ya da HDP-Millet İttifakı ilişkisine demokratik bir muhtevada aleniyet ve netlik kazandırılması artık kaçınılmazdır. Bugünkü belirsizlik ve karışıklık, çözüm ve barışın geliş dinamiklerini fazla zora sokuyor.  İYİ Parti’nin Türk milliyetçi çizgisinin, muhalefetin baş ağrısı olmasına son verecek bir yol bulunması gerek.

Değişen dinamikler

Şimdi Türk muhaliflerin böğründe kaya oturuyor. Kürt sorunu doğru idrak edilmeye başlandığında, kaya yerinden kımıldayacak. Bu yolda atılması gerek ilk adım herkesin, bütün tarafların kendi ezberlerini masaya yatırması olmalı. Kürt sorunu 2015 öncesinin sorunu olmadığı gibi Kürtler de eski Kürtler değil. Zaman Kürt sorununda bazı ezberleri bozmayı dayatıyor. Seçmen davranışlarında ortaya çıkan değişikliğin yanı sıra Kürt mahallesinin davranış ve yaklaşım kalıplarında radikal değişiklikler yaşandığı gözlemleniyor.

Kürtler, hem çözüm sürecinde hem de sonrasında yoğun ve sert çatışmalar yaşadılar. Ayrıca ülkenin ve Kürt sorununun globalleşmesinin girdilerinin, çıktılarının muhatabı idiler. Çözüm süreci sonrası yaşananlar karşısında Kürt siyasal hareketinin kitlesinin sergilediği tavır, davranış iyi tahlil edilmek durumunda.

HDP’ye sandıkta sahip çıkma oranı ile siyasal çalışmalara katılım oranı arasındaki uçurumu, yalnızca devlet baskından çekinme olarak izah etmeye çalışmak, Kürt mahallesindeki siyasal tutum alıştaki değişikliği hafife almaktır. Aradaki farkın demokratik siyaset yapma tarzında değişim isteğinden ve siyasal gerilimin anlamsız tırmandırılmasına karşı tutumdan kaynaklandığı, bazı kritik eşiklerde test edildi.

Diğer yandan Kürt muhafazakâr mahalle gençlerinde 2015 çözüm süreci öncesinde olduğu ölçüde radikalleşme olmadığını, özellikle sekülerleşmenin daha önceki dönemlere göre daha hızlı yaşanmaya başlandığını saha araştırmaları gösteriyor.

Kürt sorununun değişimi, doğal olarak Kürtleri de değiştirdi. Küreselleşme, Kürtlük bilinçlerini geliştirdi, daha derinden yaşamalarını sağladı. Başkalarıyla ortak yaşam alanlarını çoğalttı. Özgüvenleri artı. Bunun pek ala düne göre çözümü l daha azla kolaylaştırdığını söyleyebiliriz.

İlginizi Çekebilir

Hasip Kaplan: Anayasa Mahkemesi İktidarın Emrinde
Hasip Kaplan Mecliste İlk Kürtçe Konuşma

Öne Çıkanlar