Bazı kişiler isimlerinde daha çok, çeşitli sıfatla anlamlaşırlar. Ve bu sıfatlar olarak çok yakışır ve üzerlerine yapışır. Böylelerinde biri de Beşir Atalay hoca.
İlk karşılaşmam 10 Haziran 2005 tarihinde kendisi gibi hoca sıfatıyla tanınan Prof. Gencay Gürsoy başkanlığında Kürt sorunuyla ilgili ilk kez yurttaş heyetinin dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmemizde oldu. Başbakanın resmi bir toplantıda bakanına hocam diye hitap etmesi dikkatimi çekmiştir.
Yeni çözüm sürecinin resmen başlamasına denk gelen günlerde hocanın “Dünden Bugüne Anılar. Sadece Yaşayıp Yazdıklarım” kitabı yayınlandığında AK Parti hükümetlerinin farklı tarihlerde Habur girişimi, Milli Birlik ve Bütünlük projesi, Oslo girişimi, 2013-2015 Çözüm Süreci’ne dair bir değerlendirmeye rastlarım diye düşünerek kitabı edindim.
Okudum, beklediğimi bulamadım. Hoca çocukluğundan başlayan bir hayat hikayesini partinin kuruluşu ve Abdullah Gül başbakanlığında birinci AK Parti (58. TC) hükümeti dönemini yazmış. Sonrasıyla ilgili anı ve değerlendirmesini kapsayan kitabın hazırlığını yaptığı okuyucuna ve benim gibi merak edenlere duyurmuş. Yani beklediğimi bulamadım ama hocadan verdiği sözü yerine getirmesini dört gözle bekliyorum.
Birinci kitapta da dikkat çekici ve üzerinde durulması gereken kıymetli değerlendirme var. Hoca kitabın girişinde “Türkiye şartlarında yaptığımız işleri, bulunduğumuz görevleri de düşündüğümüzde, her şartta ilkelerimi korumaya, ikircikli tutumlara, iki yüzlülüklere sapmadan, olduğum gibi görünerek, düşündüklerimi her durumda usulüne uygun şekilde söyleyerek bir hayat yaşamaya çalıştığımı ifade edebilirim.” cümlesiyle kendini tanımlamış.
Tabi ki bunu ne derece gerçeğe denk düştüğünü bilebilecek pozisyona ve yeterli bilgiye sahip değilim, hocanın yakında olan biri değilim.
AK Parti Hükümetlerinde aldığı görevler nedeniyle bu konuda bir değerlendirmeyi ancak ikinci kitap yayınlıktan sonra yapabilirim. Kendisi barış çalışmalarımın nedeniyle yakından takip ettim, bir kaç kez de görüştüm.
Bu görüşmelerimde edindiğim bende bıraktı intiba, siyasetçi kimliğine uygun davranmadığına hoca kimliğine daha uygun davranıyordu.
Siyasetçi genellikle eleştiriye cevap vermek için anında harekete geçer ve kendisini savunur. Beşir hoca böyle yapmaz, bütün ciddiyetiyle dinlemede kalmayı sürdürdüğüne şahit oldu.
Hatta bir kez AK Parti Diyarbakır’da düzenlediği Çözüm süreci çalıştayında Prof. Gencay Gürsoy’un ağır eleştirilerine karşı Gencay hoca özel olarak gösterdiği cesaret ve açık yüreklik nedeniyle özel olarak teşekkür ettiği hatırlıyorum.
Artık bugünü kutuplaştırılan Türkiye’de siyasetçilerde, akademide ve medyadaki tartışmalarda böylesine bir yaklaşıma rastlamak mümkün olmuyor. Bu nedenle hocanın bu türden yaklaşımlarının kıymeti daha iyi anlaşılıyor.
28 Şubat değerlendirmesi
Beşir hocanın benim için kitaptaki en kıymetli değerlendirmesi bölümü 28 Şubat Post modern darbe dönemine ilişkin yazıkları.
Hoca, “28 Şubat Post- Modern darbe sürecinde dış faktörün çok daha belirgindir” kantini belirtilmiş. Ama açık adres belirtmemiş ama ABD açık tarih etmiş.
Dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’ın İran ziyaretiyle, D8 çalışması Batı’yı ve ABD’yi çok fazla ürküttüğünü ve harekete geçtikleri değerlendirmesi yapıyor.
ABD Ulusal Güvenlik Yahudi Enstitüsü, 28 Şubat çalışmaları nedeniyle dönemin Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve 2. başkan Çevik Bir’e ödül vermesine dikkat çekiyor.
28 Şubat dönemin kurulan Batı Çalışma Gurubunun patentinin ve öncüsünün ABD ait olduğunu anlatılmış.
28 Şubat döneminde karşılaştığı haksız, hukuksuz muameleleri ayrıntısıyla aktarırken aynı zamanda Erbakan hükümetinin kim yanlışlarını cesaretle belirtmiş.
Erbakan’ın Libya ziyaretin ve dönemin Libya lideri Kaddafi’nin çadırdaki konuşmasında Türkiye karşı sert ve ağır sözlerine karşı kamuoyuna açıklama yapılmamasını; Susurluk kazazına karşı başlatılan ve bütün ülkeye yayılan ışık söndürme eylemini ilişkin Erbakan’ın “Susurluk fasa fiso” tanımlaması ve MGK kararına imza atılması ve hükümetin hiçbir karşı tutum almaması eleştirilerin başından geliyor.
Hoca kitabında “Türkiye’nin siyasi tarihimizde özeleştiri geleneğinin olmasını da eleştirirken Erbakan hükümetinde bu kapsamda değerlendirmiş.
Hoca gibi siyasal İslam geleneğine sıkı sıkıya bağlı bir siyasetçinin ve bir akademisyenin eleştirel değerlendirmesi dikkat çekici ve kıymetli olsa gerek.
Hoca okuyucularına 28 Şubat Post-Modern anlayabilmeleri için Mehmet Ali Birand, Cüneyt Arcayürek, Şevket Kazan ve Ali Bayramoğlu’nun 28 Şubat’ı konu alan kitaplarına ve Tanıl Bora’ın Demirel kitabına bakmalarını öneriyor.
Umarım Beşir hoca ikinci kitabı AK Parti Hükümetleri’ni değerlendirmesini ve AK Parti’nin kavranmasını kolaylaştırıcı olur. Özellikle de yeni çözüm sürecinde olanlar açısından..