CHP kurultayı ve iç tutarlılık
Ana muhalefet partisi CHP, 25-26 Temmuz 2020 tarihlerinde Büyük Kurultayını topluyor. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu kurultayın “iktidar kurultayı” olduğunu söylüyor. Türkiye’nin siyasal ve sosyal krizinden çıkışı açısından merak konusu olacak bir kurultay.
Bugün içinde bulunduğumuz tarihsel eşikte, Türk siyasetinde işgal ettiği alan nedeniyle, CHP’nin omuzlarında büyük ve ağır bir sorumluluk var. Cumhur İttifakı partilerinin, yetki ve gücün tek elde toplandığı, hesap vermenin tümden ortadan kaldırıldığı, hukukun yerini keyfiyetin aldığı “korku cumhuriyeti” inşa etmelerinin ve bunu kurumsallaştırmalarının önüne geçecek demokratik bir alternatifin ortaya çıkmasında, CHP’nin izleyeceği politika belirleyici olacak.
Bir anlamda 21.yüzyılın Türkiye’sinin geleceği, hâlâ cumhuriyeti kuran partinin ambargosunda.
AK Parti ve MHP, cumhuriyetin 100. yılında “korku cumhuriyeti” inşasını tamamlamayı planlamış durumdalar. Buna karşı, gerçek anlamda evrensel kriterlere ve hukuka uygun, özgürlükçü, eşitlikçi, yerinden yönetimlerin ve yerel demokrasinin güçlendirildiği, âdemi merkeziyetçi, çok kültürlü, çok dilli bir Türkiye’de özgürce bir arada yaşamanın yol haritasını oluşturmak, bugünün siyasetinin acil görevi ve sorumluluğu.
CHP, bu yola ancak hazırlayacağı iç bütünlüğe sahip demokrasi, özgürlük ve barış manifestosuyla girebilir. Türkiye siyasetinde kurucu aktör olması için her şeyden önce iç dengelerinin prangasından kurtulması ve radikal demokrasi yönünde parti örgütünü dönüştürücü adımları cesaretle atması gerek. Ama bunu başarması hayli zor.
Ne yapacağınızı bilememek
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, geçen hafta sonu gazeteci Mirgün Cabas ile Deutsche Welle (DW) televizyonundaki söyleşisinde, bir soruya verdiği yanıtta; “kurultayda iktidara geldiklerinde ne yapacaklarını topluma anlatacaklarını, seçim sistemini nasıl değiştireceklerini, parlamenter sisteme dönülsün dediklerinde eski sisteme dönmekten mi söz ettiklerini, yoksa başka bir şey mi düşündüklerini, yasalarda ve anayasada yapmak istedikleri değişiklikleri ve bunların ne doğrultuda olacağını netleştireceklerini, Türkiye’nin gelirini nasıl artıracaklarını, kısaca 18 yıldır yapılmayanları nasıl yapacaklarını belirleyeceklerini” açıkladı. Zaman ilerliyor ama CHP’nin saflarında bu sözlere paralel bir hazırlık ve heyecan görülmüyor.
Toplumun önemli bir kesimi, hatta kendi sadık seçmeninin ciddi bir bölümü, bu sorumluluğa uygun davranılacağı konusunda haklı kuşkulara sahip ve güven vermiyor. Bunun nedenlerinin başında CHP’nin iç tutarsızlığının kronikleşmesi geliyor. CHP rotası belirsiz bir gemi gibi. Her an her şey yapabilir.
CHP karar vermeli
Parti yönetimi, çıkmaz bir sokakta olduğunun farkında. Ancak bunun gereğini yapmak için ciddi ve radikal bir kısa dönem muhasebesine ihtiyaç var. Bundan kaçınması, tarihsel rolünü oynamaktan imtina etmesi, korku cumhuriyetinin inşasına dolaylı da olsa yol vermesi demektir.
Mirgün Cabas’ın söz konusu programda Kemal Kılıçdaroğlu’na söylediği “toplumda HDP ile mahcup bir ilişki sürdürüyormuşsunuz izlenimi var. Kendi seçmeninizi küstürmekten mi korkuyorsunuz, burada bir samimiyet sorunu var” sözleri, tam da bu iç tutarsızlığın başka bir biçimde ifade edilmesidir.
23 Haziran 2020 tarihinde Ekrem İmamoğlu da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına seçilmesinin birinci yılı nedeniyle yaptığı basın toplantısında benzer bir tutum sergiledi. İyi Parti yöneticilerine ağız dolusu teşekkür etti ama İstanbul İttifakı’ndan nedense hiç söz etmedi. Seçimi kazandığında yaptığı teşekkür konuşmasını bir yıl içinde kendisi herhangi bir gerekçeyle unutmuş olabilir, ama oy verenlerin, başta da HDP seçmeninin unutması mümkün değildir.
Herkes için adalet yürüyüşü yapan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun çelişkili, güven vermeyen ve iç tutarlığı olmayan politikalarından birisi de 674 sayılı KHK’nin, TBMM‘de yasalaştırılmasında yaşandı. TBMM’den geçen yasaları Anayasa Mahkeme’sine taşıma yetkisi, Anayasa’nın 150. maddesine göre, ana muhalefet partisi CHP’nin meclis grubuna ait. CHP, İçişleri Bakanı’na seçilmiş belediye başkanlarının yerine valileri kayyım olarak atama yetkisi veren 674 sayılı KHK Meclis’te kanunlaştırıldığında, bu hakkını kullanmadı. İçişleri Bakanı bu kanuna dayanarak, 31 Mart seçimlerinde seçim kazanmış ve haklarında kesinleşmiş hiçbir mahkeme kararı olmayan HDP’li belediye başkanlarının yerine kayyım atadı.
CHP yönetimi, bu tutumlarıyla iktidar blokunun terör bahanesiyle yürüttüğü Kürt karşıtı politikasına ve kayyım politikasına yol verdi. Buradaki tutarsızlığa, AİHM ve Avrupa Konseyi Asamblesi Bakanlar Komitesi üzerinde çok etkili role sahip, Venedik Komisyonu da kısa bir süre önce açıkladığı Kayyımlar raporunda dikkat çekti.
Birçok konuda buna benzer politika izleyen CHP’nin “yeni tarihi rolünü oynaması” ve demokratik muhalefetin şekillenmesine hizmet edecek bir kurultay yapması pek gerçekçi görünmüyor. 31 Mart seçimleri sonrasında ortaya çıkan beklentilerin heba edilmemesi bu gibi iç tutarsızlıkların giderilmesine bağlı.
CHP karar vermek zorunda; demokrasiyi, barışı, hukuku, eşitliği ve sosyal adaleti mi inşa etmek istiyor; yoksa yeni muhafazakârlarla ve modern görünümlü Türk milliyetçileriyle birlikte yeni bir statükocu cumhuriyet mi inşa etmek istiyor. Kurultayda bunun netleşmesine memleket insanı için hayırlı sonuçlar doğuracaktır…