Türkiye’nin içinde debelendiği siyasal krizin kronikleşmesinde etkin bir konuma sahip olan Türk siyasetindeki ‘muhalefetsizlik’ sorunu, 2023 Mayıs seçimleriyle tam bir muhalefet krizine dönüştü.
14 Mayıs akşamı milletvekili ve cumhurbaşkanı seçim sonuçları, toplumun yarısına yakınında, muhalefet kadrolarında, muhalif seçmen kitlesinde hayal kırıklığı ve siyasal kırılma yarattı.
Cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci turunda Türk siyasal muhalefetinin seçim stratejisinde radikal değişiklikler oldu. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu tek başına ve etkisiz bir kampanya yürüttü. Cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci tura kalması ile ilgili, Türk siyasal muhalefet partilerinin önceden bir strateji ve plan belirlemedikleri ortaya çıktı.
Bir bütün olarak Cumhur İttifakı’na ve tek adam rejimine karşı mücadele edenlerin, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçmeyi vadedenlerin moralsizliği ve dağınıklığı yaşanıyor. Mayıs seçimlerinin sonuçları beklenenden daha derin tahribat yaratacağı anlaşıldı.
Bunun tek nedeni seçim başarısızlığı değil. Yıllardır biriken muhalefetin yapısal politik sorunları krizi derinleştiriyor ve şiddetini artırıyor.
Seçim yenilgisi sonrasında muhalefet partilerinin dişe dokunur bir özeleştiri yapmaması, liderlerinin pişkin tutumları, muhalefet saflarındaki dağınıklığı derinleştiriyor.
Son iki aydır CHP içinde yaşananlar ise seçmende şok etkisi yarattı, güvensizliği büsbütün yaygınlaştırdı.
Değişim, yenilenme tartışmaları Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu güne kadar gizlemeyi başardığı yanını açığa çıkardı. Tek adam rejimine karşı kapsayıcı, daha demokrat, çoğulcu ve güç zehirlenmesine karşı güçlü dirençli bir lider olamadığını gösterdi.
Detaya girmeye gerek yok. Yenilgi sonrası parti içi krizi yönetmede gösterdiği beceriksizliği, genel başkanlığı bırakmasını ve değişim isteyen partililerin zoom toplantısına tepkisi, il başkanlarının görevden alınmasına yapılan itirazlara yaklaşımı ve seçim başarısızlığının sorumluluğunu almaktan kaçınan tavrı, Halk TV ile yaşanan protokolü fes edilmesi ve gazetecilere yönelik “kimin ne kadar maaş aldığını biliyorum” gibi, söylem ve tutumları, 13. Cumhurbaşkanı olması durumunda Türkiye’nin ne türden yeni sorunlar yaşayacağı sorusunu akıllara getirdi.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi eski dar statükocu, yaşam tarzı savunuculuğuna indirgenmiş politik kabuğundan çıkaran belirli belirsiz çabaları doğru girişimlerdi, umut vericiydi. Keza Millet İttifakı’nın kurulmasında üstlendiği rol eksikti ama ülkenin siyasal krizden çıkışı için anlamlıydı. Demokratik muhalefetin gelişmesine, güçlenmesine fırsat sunan bir yaklaşımdı.
Ancak seçim yenilgisi sonrasında bambaşka bir Kılıçdaroğlu ile karşı karşıyayız. Seçim kampanyası sırasında ‘sevgi işareti‘ yapan Kılıçdaroğlu şimdilerde kendisini eleştiren, istifasını isteyen partililere, medya mensuplarına ve siyasi analizcilere parmak sallamaya başladı. Bırakalım parti içinde yarattığı memnuniyetsizliğin yükselişini, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olarak kendisine her iki turda oy veren ittifak dışı seçmende de büyük nahoşsuzluk, pişmanlık yarattı.
Yeni Sol İÇİN yola koyulmak
CHP’lilerin ilk kurultayda, “yenilenme, değişim” ikilemindeki tartışmalar ve çekişmelerle, merkezcilerin eski, statükocu, altı okçu kimliğin pekiştirilmesi ile değişimcilerin öncüsü İmamoğlu’nun 2018’den sonra izlenen ‘siyasetsiz siyaset’ politik çizgisinin kurumsallaştırılması arasında tercih yapacağı anlaşılıyor.
Her iki tercih de Türkiye’nin muhalefet krizinin/ sorununun çözülmesinin önünü açan veya buna hizmet eden bir tercih olmayacak. Kendi iç dalgalanmasını yatıştırıcı olmayacak. Kılıçdaroğlu mu, İmamoğlu mu tartışmasına sıkışmış CHP, sorunlarını aşamaz.
Millet İttifakının diğer partileri de 14- 28 Mayıs’ta yenilgi yaşamamış gibi davranıyorlar. Seçmenin yaşamakta olduğunu görmezlikten, duymazlıktan gelerek ıslık çalarak ortalıkta dolanıyorlar.
Daha kötüsü, bu gidişle yedi ay sonraki yerel seçimlerde elde edilecek sonuçlar, muhalefetin yeni bir dip görmesi kaçınılmaz görünüyor. Muhalefetin her bir bileşeni, kendi iç sorunlarını güçlenerek aşma potansiyeline, yetkinliğine sahip olmadıkları sergiliyorlar. Bunun farkında olan partiler, bir taraftan tek başına seçimlere girmek için hazırlık yaptıklarını söylerlerken diğer taraftan işbirliklerine kapılarının açık olduğu vurguluyorlar.
Ancak 2019’da ve 2023’de yapıldığı gibi “siyasetsiz seçim ittifakları ve işbirlikleri” modeli miladını doldurmuştur. 2024 seçimlerinde benzer bir şey denense bile başarı şansı yoktur.
2023 yenilgisinin yaralarını saramayan, eksiklerini gideremeyen, yanlışlarını telafi edemeyen muhalefete karşı, Erdoğan büyük bir güç tutkusuyla yerel seçim startını daha 28 Mayıs akşamı verdi.
Daha büyük bir tehlike, iktidarın muhtemel 2024 yerel seçim başarısı sonrasında, dört yıl sonra Türkiye’nin gündemine Erdoğan’ın dördüncü dönem aday olması gelebilir. Anayasa değişikliğiyle veya Meclis’te 360 milletvekili bulunarak erken seçim kararı aldırılabilir.
Son iki yıldır yaşananlara ve ortaya çıkan kriz karşısında muhalefet partilerindeki yalpalamalara, dağınıklığa ve iç çalkantılara baktığımızda bu imkânsız görünmüyor.
Muhalifler, yerel seçimlerde krizin dip noktasına çakılmasıyla, sahici yeni bir saflaşma, politik ve örgütsel yeniden yapılanma mecburiyetiyle karşı karşıya kalacak.
Demokratik sol, yerel seçim sonrası bu sürece odaklanarak, enerjisini miladı dolmuş projelere, toplumdan kopuk işbirliğine değil, demokratik yeni bir sol partinin zeminini inşa etmeye şimdiden yoğunlaşmalıdır.
Başka bir anlamda, muhalefetin krizini aşması için; başkan, yönetim değişikliği, örgütsel yenilenme adı altında mevcutların tasfiyeleri gibi yöntemlerin rejim ve muhalefet krizinin aşılmasında işe yaramayacağının artık anlaşılmış olması gerekir. Çözüm yeni demokratik siyaset, demokratik sol odak, bu tecrübelerin eleştirel kazanımları üzerinde yeni bir sol inşasında. Nasıl olabilir sorusuna kafa yormakta. Sol, tren sallayarak ilerlemez, bütün ezberleri bozmanın zamanıdır.
/PolitikYol.Com/