İktidarın sandıktan çıkan siyasi iradeyi yok etme politikasına karşı Kürt seçmen ve siyasetçilerde yapılan partinin etkili karşı politika izleyemediği eleştirisi ve sonrasında gündeme gelen seçilmişlerin istifa etmesi talebi, HDP’de karşılık bulmadı. Erken seçim çağrısı yapıldı.
Bu, Kürt siyasetinde ilk kez gündeme gelen bir konu değildi. En son DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasının ardından da tartışıldı.
Parti yönetiminin duyguları, tepkileri öne koymadan ve sosyal medya dalgasına kapılmadan bu tartışmayı sonlandırması, birçok açıdan hayırlı oldu. Her şeyden önce iktidarın Kürt siyasetini demokratik siyaset ve mücadele zeminlerinde tasfiye etme siyasasını kolaylaştırmamak ve demokratik mücadele ve mevzilerin savunmak kıymetlidir.
Kürt seçilmişlerin çekilmesi tartışması çok sık ve kolay dile getiriliyor. Bu, sola egemen olan ‘siyasal mücadele esas olarak sokakta yürütülür’ yaklaşımının yanlış ve eksik kavranmasından ve parlamento zeminine karşı negatif duygudan kaynaklanıyor.
Örneğin dernek, vakıf, gazete gibi yasal mücadele kurumları kapatıldığında hiç bu tartışmalar gündeme gelmez. Hızla yenisinin kurulması için kollar sıvanır.
Öneri, sol ve demokratik muhalefetin savunageldiği “aşağıdan siyaset” yaklaşımına da uygun değildi. Diyarbakır merkezli SAMER’in (Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) Kürt illerinde kısa bir süre önce yaptığı araştırma sonuçlarında güçlü bir geri çekilme, iktidar bloğunu seçime zorlama eğilimi olarak görülmüyor.
Araştırmada, HDP seçmeni veya Kürtler kayyımlara karşı partinin daha etkili bir politika izlemesini dillendirdi. Sonuçlar, sadece yüzde 10’luk bir kitlenin seçim ve sandıktan umudunu kestiğini gösterdi. Bu da 2015 sonrası geliştirilen Kürt karşıtı politikalar dikkate alındığında yüksek bir oran değil.
Bu bakımdan HDP’nin istifa etmeme ve mevzileri savunma kararı, seçmeninin eğilimini gözeten ve yerinde bir karardır. Daha etkili ve sürdürülebilir politika geliştirme beklentisi ise karşılık bulabilmiş değil.
Kürt siyaseti ve HDP epey bir süredir bu tür beklentilere yanıt verecek bir konumdan uzaklaştı. HDP’nin kuruluşuyla kazanılan demokratik siyasal mücadelede oyun kurucu ve etkili siyasal özne pozisyonunu 7 Haziran 2015 seçim süreci ve sonrasındaki gelişmelerle yitirildi.
Bu bakımdan, seçim çağrısının, kayyımlara karşı daha güçlü bir pozisyon elde edilmesi ve “daha etkin bir şeyler” yapılması beklentisini karşıladığını söylemek zor.
Bunu HDP değil, ana muhalefet partisi CHP’nin yaklaşımı ve kurulma çalışmaları yürütülen yeni partilerin AKP saflarında ve siyasal alanda yaratacağı etki belirleyebilir. Bunların da kısa bir süre içinde seçimi gündeme getirme ihtimali zayıf. Hele de aman aman HDP ile görünmeyelim kaygılarının muhalefet partilerin saflarında güçlü olduğu bir dönemde HDP’nin bu çağırısının muhalefette yanıt bulması söz konusu olamaz.
Tıpkı 3 büyükşehir Belediye başkanlarının yerine kayyım atamaları sonrasında geliştirilen kayyımlara karşı sürekli nöbet eylemlerinde olduğu gibi.
Kayyım atamalarında iktidar bloğunun, HDP’yi yalnızlaştırma siyaseti muhalefet saflarında belli ölçülerde karşılık bulduğu koşullarda bu çağrı karşılık bulmaz ve doğru bir yere yığınak yapmak olamaz. HDP’nin daha fazla yalnızlaşması sonucunu doğurması büyük olasılık. Bunun işaretlerini muhalefet partileri, Suriye’ye müdahalede iktidar bloğuyla birlikte davranarak verdiler.
HDP’nin günübirlik politikalar yerine, uzun soluklu yol haritasına ihtiyacı var. Bu kolay değil. Ulusal ve uluslararası arenada etkili ve sonuç alıcı siyasal diplomasi çalışması, yalnızlaştırılmak siyasetini kırmak ve etkin pozisyon elde etmek için ilk adım olabilir.