HDP İstanbul milletvekili Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu’nun Kronos’tan Eylem Yılmaz’a 29 Haziran 2021 tarihinde verdiği söyleşi, bir süredir muhalefet saflarında çeşitli tartışmalara ve sert tepkilere yol açtı.
Sosyal medya paylaşımlarının birçoğunun linç çağrışımı yapması ve ötekileştiren içerikte olması, geçmiş çözüm sürecinden ve sonrasında yaşananlardan yeterli ders çıkarılmadığını gösteriyor. Diğer yandan muhalefet saflarında da iktidar bloğunun toplumu kutuplaştırıcı siyaset anlayışının güçlü bir şekilde paylaşıldığına işaret ediyor.
Tartışmaya, Eylem Yılmaz’ın “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile müzakere edilir ve çözülür diyor musunuz?” sorusuna Katırcıoğlu’nun verdiği: “Evet, çözüm konusunda bir adım atmayı düşünürse tabii ki konuşuruz. Ben bunun doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü Kürt sorunu sadece Kürt sorunu değil. Türkiye’nin hem eksik demokrasisinin sorunu hem de ekonomik bir sorun. Kürt sorununu çözen bir Türkiye, ekonomik sorunlarını da çözebilir” yanıtı yol açtı.
Tartışmanın daha da alevlenmesine, PKK yetkilileriyle devlet güvenlik bürokrasinin doğrudan veya dolaylı temaslarının çoğaldığına dair, doğruluğu teyit edilemeyecek spekülasyonların da vesile olduğu anlaşılıyor. Bu türden temas, işin doğal akışına uygundur. Bunu kendi yakın ve uzak tecrübemizden biliyoruz.
Bu spekülasyonların HDP ile bir alakası olmadığı gibi, olası yeni bir süreçte HDP’nin eskisi gibi bir rolünün olmayacağı çok açık. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Bianet’ten Ruken Tuncel’e 2 Temmuz 2021’de verdiği söyleşide nasıl bir süreçte yer alabileceklerini net olarak ifade ediyor.
Mithat Sancar, aynı söyleşide Katırcıoğlu’nun bu açıklamasına ve konuya ilişkin sorusuna verdiği yanıtta, Kürt sorununun demokratik çözümünün müzakere ve diyalog dışında bir yolunun olmadığının altını çiziyor.
Sancar söyleşide; geçmişte yaşanan deneyimlerin başarısızlığının, müzakere ve diyalog modelinin doğru olmadığına kanıt olamayacağının uyarısını yapıyor. Yeni bir barış süreci için görüş ve önerilerinin çerçevesini çiziyor. Bunlardan en önemlisi HDP ile AKP arasında kapalı devre ilişki yerine, “parlamentonun etkin bir biçimde rol üstleneceği, yasal çerçeveye bağlanmış ve şeffaf bir sürecin” işletilmesini öneriyor.
Katırcıoğlu’na dair öne çıkan tepkiler üç başlık altında toplanıyor. Kürt siyasal hareketine karşı derin güvensizlik besleyen; ulusalcı, Kemalist, Kürt karşıtı, devletçi, AKP muhalifi görünümlü kesimler. Yaşanmış deneyimin yıkıcı ve kahredici sonuçları nedeniyle iktidara karşı derin güvensizlik taşıyan Kürtler. Ve AKP’nin Sünni siyasal İslamcı kimliği nedeniyle diyalog ve müzakere yürütülmesinin veya başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını düşünen; sol, demokrat, liberal, sosyalist kesimler, HDP içinde yer alan Kürt olmayanlar.
Kürtlerin kaygılarını, endişelerini ve güvensizliklerini anlaşılabilir kılan birçok neden mevcut. Çözüm süreci sonrasında yaşanan büyük yıkım ve siyasal alaboranın sonuçlarının Kürtlerde açtığı yaralar kolay kapanabilecek cinsten değil.
Çatışma çözümünde güven, diyalog için önkoşul değildir
Üçüncü kesimlerin birçoğunun, bugün Katırcıoğlu’na gösterdikleri tepkinin ve yaptıkları eleştirilerin çok benzerini, 2013-2015 çözüm süreci döneminde daha bir çekingen şekilde sergilemiş olmaları tesadüf olmasa gerek. Bugün daha bir cesaretle sergilemeleri ise başarısızlıkla sonuçlanan çözüm sürecinin kendilerini doğruladığını sanmalarının yanlışlığından kaynaklanıyor. Tepkiler, çözüm sürecinde ortaya çıkan, Türkiye’de çoğu insanın çatışma çözümü konusunda yeterli donanıma, tecrübeye ve bilgiye sahip olmamasından kaynaklanıyor.
Diyalog ve müzakere için “güven”i bir önkoşul olarak ileri sürmek, topu taca atmaktır. Çatışan taraflar arasında diyalogun ve müzakerenin başlangıç aşaması, güvensizliği giderici tedbirlerin alınması, müzakerenin kural ve kurumlarının belirlenmesi aşamasıdır.
Türkiye bu aşmayı geçemeden çözüm masası devrildi. Müzakere aşaması tamamlanıp, uygulamaya geçildiğinde dahi güvensizliğin tümden giderilmesi mümkün olmayabilir. Bu yüzden uygulama aşamasına geçilmesini güvence altına alacak mekanizmalar geliştirilir, güvenceler tanımlanır. Yani çatışan tarafların birbirlerine güvenmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Diyalog ve müzakerenin her aşamasında; kendine has kural, kurum ve güvenceler olur. Esas olarak taraflar müzakerede, kendi gücüne güvenerek yer alırlar.
Çözüm süreci, AKP’ye veya Recep Tayyip Erdoğan’a güvenilerek başlatılmış değil. Çözüm masası güven ilişkisiyle kurulmadı. Güven geliştirecek tedbirlerle masa sağlamlaştırılmaya çalışıldı. Olmadı, başarılamadı.
Demokratikleşmenin kilidi barış
Devlet veya silahlı örgüt için çatışma çeşitli nedenlerle sürdürülemez duruma geldiğinde, diyalog başlar. Çatışmaya ve soruna siyasal çözüm arayışı başlar. İlk diyalog veya temas, genellikle siyasal iktidarlardan gelir. Ancak bu hiçbir biçimde iktidarın sorunu kavramasından veya demokratikleşme yoluna girme arzusundan kaynaklanmaz. Barış talebenin toplumsallaşması ve çözüm sürecine verilen destek kendi doğallığında, sorunun demokratik çözümünü ve ülkenin demokratik dönüşümünü getirir.
Çözüm sürecinde, hâlâ bugün kimilerinin iddia ettiği gibi önce demokratikleşme sağlanıp, sonra Kürt sorununun çözümü gibi bir şey olmaz. Kürt sorunu demokratikleşmenin kilidi konumundadır. Barış isteminin toplumsallaşması mücadelesi, aynı zamanda kilidin açılması mücadelesidir.
Hiçbir koşulda barış ve çözüm mücadelesi verenler, diyalog ve temastan kaçınamazlar, uzak duramazlar.
Aksi durumda; bu türden sekter tavırlar, çözüm istemeyenlerin eline arayıp da bulamayacakları propaganda malzemesi sunulması demektir.