CHP, yeni dönemde ne yapar
Yeni sürecin emareleri 31 Mart yerel seçimlerinde ortaya çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin Yüksel Seçim Kurulu’nun yenilenmesi kararıyla başladı. Önemli eşik 6 Mayıs 2019 tarihli yargıçlar darbesi oldu.
Diğer önemli eşik ise Van, Mardin ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlarının İçişleri Bakanı kararıyla görevden alınması oldu.
Bu, yeni süreçte Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin geleceğine ilişkin mücadelenin daha bir keskinleşecek ve sorunlar ağırlaşacak. Bir anlamda AK Parti, MHP ittifakının rejiminin kurumsallaşması nasıl bir hal alacağının ve nasıl sonuçlanacağının beli olacağı bir süreç yaşanıyor.
Bu sürecin en önemli belirleyicisi hiç kuşkusuz CHP olacak. CHP’nin siyasal alanda tutuğu yerden gelen ağırlığı ve aynı ölçüde önemi var. Bundan sonra CHP’nin izleyici siyaset ve çeşitli kritik eşiklerde alacağı tutum sürecin karakterini, yönünü şekillendirecek. Bu açıdan CHP, siyasal krizin kronikleşmesinin önüne geçecek yol, yöntem izleyecek mi sorusu kritik önemde bir soru.
Bu sorunun yanıtını kritik hale getiren CHP’nin 2016 sonrasında siyasal alanın budanmasına yol veren, sessiz kalan politikalarıdır. Bir çok aşamada iktidarın can simidi olmasıdır. Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının tutuklanmasının önünü açan dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek vermesi ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önceki dönem Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın İçişleri Bakanı kararıyla görevde alınması ve yerlerine bugün ki kayyım atanması sürecindeki edilgen, onay veren hatta kendi belediye başkanlarına yeterli sahip çıkmaması gibi konulardır.
19 Ağustos 2019 kayyım atamaları karşısında aldığı tutum, CHP bir şeylerin değişmeye başladığını gösterdi. CHP’nin aynı gün yalnızca kayyım gündemiyle MYK toplanması, parti sözcüsünün sadece kayyım konusunda açıklama yapması ve olayı darbe olarak tanımlaması, keza birçok parti yetkisinin, İzmir ve İstanbul belediye başkanları başta olmak üzere kayyımlara karşı anında yüksek tonda açıklama yapmaları ve daha sonra bu tutumları sürdürmeleri, Ekrem İmamoğlu Diyarbakır belediye başkanlarını ziyaret etmesi, CHP içindeki küçük değişim dinamiklerinin harekete geçtiğini işareti sayabiliriz. Bu basite alınamaz. Bu dinamik doğru kavrandığında. Öyle her şeyin yoluna girmekte olduğu gibi bir hayale kapılmanın büyük bir yanılgı olduğu kavranacaktı. CHP’nin alması gereken daha çok ve zor bir yol var. Kendi iç yapısından ve ittifakı partilerinden kaynaklık çok büyük sorunları var.
Eski MHP’li Mansur Yavaş’ın ve İYİ Parti’nin kayyım konusundaki yaklaşımındaki farklılık bile ı dikkate tek başına CHP’nin işinin neden, ne kadar zor olduğu görülebilir.
Unutmayalım CHP’in 2016 sonrası izlediği stratejinin ve ittifak politikasının merkezde milliyetçilik, oldukça önemli bir ağırlığa sahip. Bu nedenle ki, Meclisin üçüncü büyük partisi ve demokrasi, özgürlükler ve sol değerler konusunda çok daha fazla ortaklığı bulunan HDP’yi değil İYİ Parti’nin hassasiyetlerini önceleyen bir politika izliyor.
CHP’nin bu tutumunu, Türk siyasetinde egemen olan milli konularda “devlet aklını” gözü kapalı savunma siyaseti belirliyor. HDP’nin ise bu politikaların tam karşısında konumlanıyor.
Bugün CHP’nin ülkedeki siyasal, bölgesel ve küresel gelişmeler sonucu omuzlarında büyük yük ve sorumluk var. 24 Haziran seçimleri sonuçları itibaren bunda kaçabilme imkânı kalmamıştır. CHP’de harekete gecen dinamiklerin evrensel değerler, toplumsal duyarlıklar ekseninde ilerlemesi, toplumsal değişim ve dönüşümün yolunu açacak. Bunu başarabilir mi çok kuşkulu. Ancak, birazda siyaset aynı zamanda beliren fırsatları, siyasal dinamikleri doğru biçimde konumlandırma ve değerlendirme becerisizdir.
AK Parti’nin başarısızlığının önemli bir nedeni, unsuru da üzerinde yükseldiği sosyal, siyasal, kültürel zemini bölgesel, küresel gelişmelerin gösterdiği istikamette dönüştürme, değiştirme siyaseti izleme yerine tam tersine bir siyaset izlemesidir. Siyasal krizin rejim krizi niteliği kazanmasıdır. AK Parti’nin muhafazakâr, taban üzerinde kurduğu zeminde bugün deprem yaşanıyor. Sorun çözen konumdan/iddiasında çoktandır uzaklaştı, şimdi yeni sorunlar üreterek rejim krizine yol açtı.
Bu krizi aşmak iddiasında olanların özünde çok benzeyen politikalar ve yöntemler izlemeleri, iktidar partisinin ekmeğine yağ sürmüş olmaktan başka bir sonuç doğurmuyor. Türkiye’nin içerde ve dışarda sıkışması, tıkanıklığı ve siyasal krizi sürdürülemez bir nokta ulaştı.
Yeni parti arayışlarını bu bakımda bir derde deva olacak görünmekte en azından şimdilik oldukça uzak. Kendilerine ne misyon biçtikleri de çok net değil.
Bütün bunların ülke krizinin başka bir veçhesini oluşturuyor. Kılıçdaroğlu, çözümde etkili rol oynayabilecek bir pozisyona sahip olduğuna ilişkin çeşitli işaret vermekte. Sonucu kestirmek kolay değil.
Daha önce seçim bildirgelerinde, çeşitli raporlarda yazıların tam tersi politikaların izlendiğine çok sık şahit olduğumuz gibi bu günde aynı şeyleri yaşanabilir. Sözler havada kalır. Bu noktada dikkatli olunmadığında yeni toplumsal hayal kırıklıkları yaşanabilir.
CHP’nin Kürt politikası değişir mi?
Bu soruya evet veya hayır diye kesin bir yanıt vermek ancak ezberlerinin esiri olanlar verebilir. Kesin konuşabilmemiz için elimizde yeterli ve güçlü veri yok. Ayrıca 199 seçimlerinde Meclis dışı kalan CHP başına gecen Altan Öymen’in partinin Kürt politikasını değiştirme giriştiğinde hızla partinin başından uzaklaştırıldı. Erdal İnönü aktif siyasete vedasına yol açan, Turgut Özal’ın başına geleni , hatta Necmettin Erbakan’ın iktidardan uzaklaşmasında Kürt sorunundan çözüm arayışların payı olduğu iddiaları hatırlamakta yarar var.
CHP, eski politikalarını zorunlu olarak değiştirmek durumunda olduğu ve bu yönde 31 Mart 2019 yerel seçimleriyle bir süreç yaşıyor. Kürt sorununda yaşanan niteliksel değişim, ülkeden, bölgeden ve dünyada yaşan siyasal gelişmelerin her biri CHP’yi buna zorluyor.
Kayyım sonrası bu çok net görüldü. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’un İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Kürtçe kurs vereceğini ve Kürt raporunun güncelleneceğini açıklaması, Suriye çalıştayı toplaması değişimin niteliğini belirleyecek kapsamda açılımlar.
Abdullah Öcalan ile mayıs ayı başında yeniden avukatların görüştürülmeye başlaması, Suriye’de Türkiye’nin izlediği yanlış politikaların yarattığı sıkışmanın bir sonucu. ABD gibi güçlerin arkadan itelemesiyle başlatılan bir arayış. Hükümet partisi bir taşla iki kuş vurma arzusu içinde olması yabana atılamaz. 24 Haziran seçimleri öncesinde İmralı’da gelen açıklama, Osman Öcalan’ın dahi ipine sarılması, Binali Yıldırım’ın Diyarbakır ziyaretinde görüldü. Ama Türkiye esasında Suriye masasında elini güçlendirmeye çalışıyor. Çözüm süreci benzeri bir yeni arayıştan uzak. Dış dinamikler de böyle bir şeye zorlamıyor. ABD için şu an kritik mesele Suriye’deki çıkarlarını korumanın biricik yolunun Kürtlerle ilişkilerini diri tutmak, Kürtlerin kazanılmış haklarının bir biçimde kalıcılaşmasını sağlamaktır. Aynı biçimde en azında şimdilik Türkiye için düşündüğü söylenemez.
Türkiye de, Kürt meselesinde ne yapılacağını iç dinamiklerin pozisyonları belirleyici oluyor. Bu nedenle CHP’den gelen sinyaller önemsenmelidir. Güçlü ve etkili bir biçimde değişim gelişmezse önümüz kapalı. Bölgesel gelişmelere bağlı içte yeni bir çözüm süreci gelişeceği beklentisi yanıltıcıdır.
.
2013-2015 çözüm sürecinde, Türk milliyetçiliği Kürt karşıtlığının vurucu unsuru olarak değerlendirmekte uzak cumhuriyetçileri, Türk yurtseverleri, Atatürkçüleri, demokratları, ilericileri, solcuları, sağ veya sol liberalleri ve tabi ki kafatasçı olmayan muhafazakarları kapsamadan ve/veya onayını/ rızasını almadan Kürt sorununda yol almanın imkansızlığı görüldü.
Kürt sorunu her hangi bir partinin tek başına çözebileceği bir sorun değil. Bu görüldü. Hatta Türkiye’nin tek başına çözebileceği bir sorun dahi değil. Kendi ellerimizle Türkiye küresel, bölgesel güçlerle birlikte bir çözüm üretmek mecbur duruma sürükledik. Bu durum dikkate alınarak CHP yeni bir yola girmek durumunda.