Hakkı Tekin: Suriye denklemi üzerinden Ortadoğu dizayn süreci

GenelGündem

7 Ekimle birlikte gelişen Ortadoğu’yu dizayn sürecinde taşlar yavaş-yavaş yerine oturuyor. 7 Ekim’den sonraki süreçte, birinci dünya savaşında oluşan denge ve statüler bir-bir yıkılmaktadır.  Ortadoğu’da Arap, Fars ve Türk ulus devletleri üzerinde oluşan dengeler sarsılmakta yeni statüler gelişmektedir. Batı hegemonyası bu statü ve dengeler üzerinden bölgeyi denetim altına almaktaydı.  Artık batı hegemonyası bu dengeleri yıkarak yeni statüler üzerinden hem bölgeyi sisteme entegre etme hem de denetim altına almak istemektedir. Yıkılmak istenen dengelerden biri olan Fars hegemonyası ve Şii hilali, 7 Ekim’den sonra darbe yiyerek tasfiye edilme sürecindedir.  

İkincisi, Arap-İsrail antlaşması olarak isimlendirilen İbrahimi antlaşması ile, Arapları sisteme entegre etme süreci yaşanmaktadır. Üçüncüsü, Arap baharıyla birlikte teşhir ve tecrit edilen Sünni çizgiyi kabul edilebilir bir konuma getirme süreci yaşanmıştır. Sünni çizgiyi temsil eden Türkiye’nin eski misyonu sınırlandırılarak yeniden yapılandırılmak istenmektedir. Türkler buna karşı çok direndi. Yeni konumunu, rolünü sindirmeyerek oyun bozan tarafta sürekli yer aldı.  Bundan dolayı Ortadoğu’da geliştirilen enerji hatları ve siyasal sistem modellerinden dışlandı.

Reel sosyalizmin yıkılış süreci olan 1990’dan bu yana 11 Eylül, Afganistan, Irak, Arap baharı gibi gelişmeler artık 7 Ekimle birlikte yeni bir aşamaya gelmiştir. 7 Ekimle birlikte Ortadoğu yeni bir döneme girmiştir.  Yeni süreçle birlikte İsrail, Ortadoğu’nun odak noktası olarak gösterilirken, bölge bunun etrafında yeniden dizayn edilmek istenmektedir. İsrail merkezli bu dizayn sürecine Arap ülkelerinin de dahil olacağı gözükmektedir. İran’a ise, rejim değişikliğini veya bu hegemonyayı kabul ettiği sürece yaşama imkanı tanınacaktır. Türkiye de yeni rolünü kabul ettiği sürece bölge dizayn sürecine dahil olacaktır.

7 Ekimle birlikte Hamas tasfiye edilmiştir. İsrail kalıcı olarak Filistin’de işgalci olarak kalacaktır. Önümüzdeki dönemlerde yeni siyasal değişimler Filistin’de gelişme gösterebilir.  Lübnan’da Hizbullah silahsızlandırılarak pasif pozisyonda tutulacaktır. Lübnan siyasetinde başka dinamikler öne çıkartılarak güney Lübnan’da etkili kılınacaktır. Suriye’den İran ve Hizbullah çıkartılarak parçalı bir konuma getirilmek istenecektir. Irak’ta Şiiler kontrol altına alınarak İran’ın etkisi kırılacaktır. Bu süreç Yemen için de geçerlidir.  Nükleer silah ve Şii hilali amacından uzak bir rejim olmazsa Îran’a müdahale edilecektir. 

Ortadoğu bölgesini yeni dünya düzenine göre şekillendirilirken, İsrail güvenliği, enerji rezervleri, yeni enerji rotaları, sermayenin engelsiz dolaşımı, doğu Akdeniz hakimiyeti ve buna denk siyasal rejimler kurularak Rus, Çin hareket alanını engelleyen-daraltan hedefler vardır.

Ortadoğu’nun yeniden yapılanma sürecinde, sistem içi hiyerarşik dizilişe karşı konumundan razı olmayan, statükocu ve hegomonik güçler arasında çok ciddi bir mücadele sergilenmektedir. Türkiye bu sürece itiraz edenlerin başında gelmektedir.  Türkiye’nin itirazı söylendiği gibi ‘emperyalizme karşı’ olmayıp, Ortadoğu’da emperyal bir güç olma arzusundan gelmektedir. Yani Türkiye’nin itirazı Ortadoğu’da hiyerarşik diziliş içinde birinci olma isteğidir.  İkinci dünya savaşından sonra, komünizmin yayılışına karşı kapı bekçiliği, İsrail bekçiliği, jeo-stratejik konumundan dolayı doğu-batı köprüsü gibi rollerini yeni dönemde farklı misyonlarla oynamak istemektedir. Bundan dolayı hegemonyanın kendisine biçtiği yeni rolü içine sindirmeyerek kabul etmemekte, oyun bozanlık yapmaktaydı. 7 Ekim’den sonra İsrail merkezli Ortadoğu yapılanma süreciyle birlikte İsrail, Arap ve Kürt gerçekliği ön plana çıktıktan sonra taktik değiştirmek zorunda kaldı.

Türkiye, İngiltere öncülüğünde ABD-İsrail’in geliştirdiği Suriye planına taktiksel anlamda dahil olmuştur. Görünürde Türkiye Suriye üzerinden bölge dizaynı planına, kendisine biçilen rol gereği katılmıştır. Arap baharıyla birlikte gelişen Suriye krizi ve iç savaşı, İsrail güvenliği için bitirilmemişti. Çünkü İran, Hizbullah güçlü konumdaydı. Artık İran ve Hizbullah Suriye’de hareket edemez duruma gelmiştir. Bundan dolayı Türkiye merkezli çete saldırılarıyla birlikte hem iç savaş bitirilmek istenmiş hem de Suriye’de yeni kalıcı statü belirlenmiştir. Bu yeni statüde Suriye, ya parçalanacak yada üçlü bir federasyon sistemi kurulacaktır. Şam, Lazkiye ve Tartus’a sıkıştırılan Nusayri sistemi, Hama ve Humus’tan başlayarak Türkiye sınırlarına kadarki Sünni hat ve Kürtlerin yaşadığı Cizre hattı olmak üzere üç bölümden oluşan bir planın olduğunu söylemek gerekmektedir.

Bu plana karşı Rusya’nın eli oldukça zayıftır, İran’ın bu planı boşa çıkartmak için çabalayacak gücü kalmamıştır. Önemli olan Türkiye’nin bu plana karşı yaklaşımının ne olacağıdır. Türkiye merkezli çetelerin Suriye rejimine saldırıları İsrail odaklı yeni Ortadoğu sürecinden bağımsız ele alınamaz. Detayda farklılık olsa da Türkiye’nin İsrail merkezli planı kabul ettiği, razı olduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla İngiltere öncülüğünde gelişen batı hegemonyasının Türkiye’ye biçtiği yeni misyonun bu gelişmelerle birlikte görünür olduğunun altını çizmek gerekmektedir. Türkiye’ye verilmek istenen yeni rol ve misyon Kürt bölgelerinin hamisi biçimindedir. Irak bu rolün Türklere verildiğini bilmektedir, İran Kürtleri dahil  tüm bu hattın hamisi Türklere verilmek istenmektedir.

Türkiye’de 1 Ekimle başlayan tartışmaların bu rolden bağımsız olmadığını belirtmek gerekir. 1 Ekimle birlikte gelişen tartışmaların Suriye süreciyle direk bağlantısı vardır. Bu planlamaların taşlarını da İngiltere döşemektedir. Birinci dünya savaşında Ortadoğu statü ve dengelerini oluşturan İngiltere’nin yeni dönemde tekrardan devrede olduğu söylenebilir. Birinci dünya savaşının mimarı İngiltere’dir. Osmanlı’yı parçalayan ve Kürtsüz bir Ortadoğu’yu şekillendiren İngiltere’dir. Yeni dönemde Kürtsüz bir Ortadoğu düşünülmemektedir, fakat Kürt halkının geleceği yine Türklerin himayesine verilmek istenmektedir. Türkiye’nin bu plana muzaffer edasıyla yaklaşım göstermesi verilen rolle alakalıdır.

Türkiye, Suriye denklemi üzerinden gizli ajandasından vazgeçmeyerek sürece dahil olmuştur. Dolayısıyla Türkiye, soykırım politikasından vazgeçmemiştir. Vazgeçtiğine dönük hiçbir işaret bulunmamaktadır.  Kürtleri hegemonik ilişki tarzıyla teslim almak istemektedir. Ya Kürtsüz bir Ortadoğu ya da soykırım şantajıyla yaklaşmaktadır. Bundan sonra Türkiye bu ikilem üzerinden Kürtlere yaklaşım gösterecektir. 30 kilometrelik hikaye hep ön planda olacaktır. Rojava’ya yaklaşımı bu temeldedir. Özerk yapıyı tümden ortadan kaldırma, İsrail odaklı Ortadoğu dizayn planında yer almazsa da Türkiye kendi soykırım planlamalarından vazgeçmeyecektir. Bundan dolayı Kürtler Ortadoğu denkleminde eşit bir ilişki temelinde, aktif bir siyasetle yeni ittifak arayışlarına hızla yönelmelidir.

/Bu yazı hawarnews’ten alınmıştır/

İlginizi Çekebilir

AGİT 31. Bakanlar Konseyi Toplantısı Malta’da başladı
Süleyman Demirtaş: Gül Ağacım

Öne Çıkanlar