Hasip Kaplan: Avrupa’da Hukuk Türkiye’de Tuzak

Yazarlar

Avrupa’da yaşayan Kürtler vatandaşı oldukları devletlerde büyük bir tuzak ile karşı karşıyadır. Avrupa Birliği üyesi devletlerin anayasalarına göre, temel hak ve özgürlüklerini bireysel veya örgütlü olarak, siyasi parti veya  STK aracılığıyla kullanabilirler.

Toplantı, gösteri, basın açıklaması,bildirilere imza verme,sosyal medya üzerinden açıklamalarını yayma yaşadıkları devletlerin anayasaları ve hukukunun güvencesi altındadır.

Savaşa hayır demek, barış istemek son derece doğal bir hak. Şengal’a, Rojava’ya saldırılara tepki vermek, dayanışma göstermek bulundukları devletin yasal güvencesi altında bir haktır. 

Ancak; Türkiye’de Başkanlık tek adam otoriter rejimine geçilirken, yargı yasama ve yürütme tek elde birleştirildi.15 Temmuz darbesi bahane edilerek OHAL ilan edildi ve yüzlerce KHK ile hak ve özgürlükler tamamen ortadan kaldırıldı. BM’lerde terörün 99 tanımı varken,cTürkiye’de tek tanımı vardır. AKP+MHP iktidarına muhalif olan herkes ‘’teröristtir’’.

Bu nedenle cezaevleri gazeteci,csiyasetçi ve ifade hürriyetini kullananlarla doludur.cSiyasi vesayet altındaki yargı, muhalif olanlara ‘’düşman hukuku’’ uyguluyor. AİHM kararlarına mahkemelerin tahliye kararlarına rağmen itiraz ve yeni soruşturmalarla yeni tutuklama kararları verilmektedir.

HDP eş genel başkanları, milletvekilleri dokunulmazlıkları kaldırılarak, cbelediye başkanları görevden alınarak,cyerlerine ‘’Kayım’’ atanarak farklı il cezaevlerine sürgün edilerek işkenceye tabi tutuluyor.

AB ve AKPM’nin aldığı birçok karara rağmen Türkiye’de iktidar yaygın ve sistematik işkenceye, temel hak ve özgürlükler kullanılırken muhaliflere orantısız şiddet kullanmaya devam ediyor. Bu durum AB üyelik müzakere sürecinin askıya alınmasına neden oluyor.

Son zamanlarda Avrupa’da yaşayan Kürtlerle ilgili İstihbarat raporları basına sızdı. SETA gibi bazı muhbir  ve iftiracı kuruluşlar, çözüm sürecinin ikliminden yararlanarak kapsamlı fişlemelere giriştiler. Norveç, Danimarka, İsveç, Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika gibi birçok devlette yaşayan Kürtler Türkiye’ye gittiklerinde  gözaltına alınmakta, tutuklanmakta davaları aylar sonra açılmakta cezalandırılmaktadırlar.

Hava limanlarında, kapılarda cep telefonları sosyal medya hesapları kontrol edilmektedir.

Avrupa’da demokrasi gereği anayasa hukuk güvencesi altında olan haklar, Türkiye’de terör suçlaması nedeni olarak gösterilmektedir. İşte bu tuzak ve hukuk karşısında Avrupa devletlerinin kendi yurttaşlarını yeterince savunamadıkları, kendi anayasalarının yargı konusu olmasına karşı ses veremediklerini görüyoruz. Kendi yurttaşlarına bazı devletler Türkiye’ye gitmeyin uyarısında bulunmakla beraber bu saldırılara karşı pasif bir tutum sergiliyorlar.

Uluslararası sözleşmeler gereği suçluların iadesi ve yargılaması konusunda Türkiye’nin 70 bin İnterpol Kırmızı Bülten araması ve  bunların 50 binin üzerinde olanın işlem görmemesi dikkat çekicidir. 

Suçun işlendiği devlet hukukunun uygulanması, vatandaşlarına ilişkin bir suç varsa yargılamaları esas olmasına rağmen, Türkiye’de korsan bir şekilde yargılanmaktadırlar. Tahliye olanlara bile kendi ülkelerine gtimelerine yasak konulması, yurt dışı yasakları çağımızın en adil olmayan yargısız infaz cezalandırılmalarıdır. 

AİHM’nin son dönemlerde insanlığa karşı işlenen suçlara ilişkin bireysel başvurularda verdikleri ‘’Kabul Edilemezlik Kararları’’  skandal bir hal almaya başladı. Roboski Katliamı, Cizre bodrumlarında yaşanan vahşet katliamlar karşısında çok kötü bir sınav verdi. Ticari kaygılar, ekonomi, doğal gaz boru hatları, çıkar kaygıları sadece hukuku erozyona uğratmadı ,ahlaki vicdani bir çürüme işareti veriyor.

Son zamanlarda kritik başvurularda,bazı lobilerin markajları,yönlendirmeleri, hatta rüşvet ve çıkar sağlayıcı teşebbüsleri yönündeki söylentilerin artması tesadüf değildir. 

Avrupa Konseyi’nin 47 üyesi bulunmaktadır. Birçok üye devletin nüfusu birkaç yüzbin kadar. AİHM’de iş yoğunluğu nedeniyle tek yargıçla veya üç yargıçla kabul edilemezlik kararları verilebiliyor. Bu durum istismara, yanlış yönlendirmeye kapı aralıyor. Bu kararların kesin olması ve itiraz edilemez olması ayrı bir sorun olarak ortaya çıkıyor.

Hukuk ve Tuzak işte böylesi anlarda buluşuyor. Dünyada nüfusları 50 milyonu aşkın olan Kürt halkı dünyada 242 devletten 212 sinin nüfusundan büyüktür. Devletler arasında bölerek baskı inkar ret asimilasyon ve şovenizm kıskacında Şahlara, Mollalara, Darbecilere, Diktatörlere ezdirilmesine göz yumulan Kürt halkına karşı BM’in  insancıl hukuku işletmesi ve pas tutan vicdanları zımparalaması zamanıdır.

Avrupa devletleri vatandaşları Türkiye’de tutuklanırken bazıları hükümete ricada bulunuyorlar. Trump ve Merkel’in bir iki kişi ile ilgili girişimleri üzerine verilen tahliye kararlarını biliyoruz.

Karşılıklı çıkarlar ve jestler olarak görülemeyecek bir adalet ayıbı yaşanıyor. Diğer vatandaşları için maalesef etkili bir hukuk girişiminde bulunmuyorlar. Kendi anayasalarına göre kullanılan haklar, Türkiye’de terör suçu olarak yargılanıyor. Aslında yargılanan yok sayılan o devletlerin anayasa ve egemenlik haklarıdır.

Peki Avrupanın demokrasi değerlerinin ayaklar altına alınmasında neden suskunlar,neden bu devletler Türkiye’ye karşı bugüne kadar AİHM’e bir devlet başvurusu yaparak kendi vatandaşlarını ve anayasalarını koruma çabası içine girmedi. Bu sorunun cevabını artık bundan sonra kendi vatandaşlarını korumayan devletlere karşı hukuk mücadelesi başlatarak sorumluluklarını hatırlatmak gerekiyor.

Türkiye 6706 sayılı SİDAS tarafıdır, suçluların iadesine ilişkin Avrupa Sözleşmesini imzaladı. Evrensel bir kural olarak hiç bir devlet kendi vatandaşını iade etmez suç varsa kendisi yargılar. Siyasi suçluların iade edilmeyeceği diğer bir temel kuraldır.

Soykırım ve İnsanlık Suçları siyasi suç olarak kabul edilmez. AİHS uyarınca  AİHM bu konularda bir çok kararlar verdi. Avrupa devletleri kendi vatandaşlarının kendi ülkelerindeki temel hak ve özgürlükleri kullanması ve suç sayılmaması nedeniyle Türkiye’de yargılanmasına karşı çıkmalı ve etkin hukuk yollarına başvurmalıdır.

Aksi takdirde kendi vatandaşlarının uğrayacağı mağduriyetler konusunda doğrudan sorumlu duruma düşerler…

İlginizi Çekebilir

Muhittin Beyaz: Uygur Türkleri
Müslüm Yücel: Şair biyografileri: Eliot ve Pound

Öne Çıkanlar