Hasip Kaplan: Meclis Açılırken

Yazarlar

1920’de  ilk Meclis kuruldu. Kuruluş felsefesi kapsayıcıydı. Anadolu’nun zengin kültürel ve tarihsel renkliliği dikkate alınarak;‘’Türkiye Ahalisi’’ yani ‘’Türkiye Halkı’’ kavramı öne çıkmıştı. 

Vatandaşlık tanımlanırken Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşıdır deniliyordu.

İstiklal savaşından sonra Halklar Meclisi birlikte kurdu.Türkiye ortak vatan olacaktı. Geride bir dünya savaşı bırakmıştık.

Olmadı,1924 anayasası ile ulus devlet kuruldu; Kürtler, Azınlıklar, Aleviler inkar edildi. Türk halkı denildi, Türk vatandaşı denildi. Türk-İslam sentezi denildi.

Balkanlardan, Kafkaslardan, Ortadoğu’dan  gelenler, mübadele ile gidenler nice hayatlara acımasızca müdahale ediliyordu.

Geride mezarlarını, anılarını, evlerini bırakıp gidenlerin yüzyıldır, hüznü azalmadı.

Büyük ekonomik krizin ardından I. Dünya savaşı patladıktan sonra, imparatorluklar çözülmüş, yerine ulus devletler kurulmaya başlanmıştı.

Türkiye bunların başlarında geliyordu. Osmanlı imparatorluğu savaş yenilgisinin ardından Türkiye  bugünkü sınırlarda ulus devlet olarak kurulmuştu.

Suriye sınırımızın demir yolu hattı olması, halkların bölünmesi Irak’ta bir kaç bin sterline giden topraklar vardı.

Kürdistan, Lazistan mebuslarının görev yaptığı meclis tutanaklarında sıkça tartışılan konulardı bunlar.

  1. yüzyılda Meclis tartışmalarında bunlar yaşanırken 21.yüzyılda bu sözleri yasaklamaya çalışan zihniyetle karşılaşıyorduk.

Azınlıkların kalanlarının çoğu 6-7 eylül olaylarından sonra  sürüldüler, göçe zorlandılar, mal varlıklarına el konuldu.

İsyanlar, iç çatışmalar, sürgünler, örfi idareler, İstiklal Mahkemeleri, Takriri sükunlar; ret, inkar ve asimilasyonun resmi devlet politikası haline geliyor, köy, şehir, dağ, ova her yerin ismi değiştiriliyordu. 

2.Dünya Savaşı sonrası çok partili rejime geçilse de on yılda bir yapılan askeri darbeler hukuku yaşanıyordu.

15 Temmuz darbesini fırsat bilenler,Türk-İslam sentezi gibi aşırı ırkçı sağcı tek tipçi dayatmalar günümüze kadar sürüyor. 

Bugün Ortadoğu’yu mezhep kavgalarına kan gölüne çevirenler, farklı halklara ve inançlara yaşam hakkı tanımıyor. 

Despotik yönetimlere karşı,halkların başkaldırı hakkı BM 665 sayılı kararında yazılıdır. 

Türkiye’de  bugüne kadar 28 isyan yaşanmış, en sonuncusu tam 36 yıldır sürüyor ve faturası ağırdır. 

Türkiye’de gerçek bir demokrasi ne zaman yaşama geçecek.Eşit yurttaşlık özgürlükler ne zaman sağlanacak. 

Yakın tarihimizin hatalarını görmeden, yüzleşmeden, siyaseten bir çözüm mümkün değil.

20.yy’da Ortadoğu coğrafyasında kurulan devletler,çizilen sınırlar birçok sorunu beraberinde getirdi.

Bölgenin en eski halklarından olan Kürtler statüsüz bırakıldı,dört parçaya bölündü.

Türkiye başta olmak üzere İran, Irak, Suriye’de gelişen oligarşik,  otoriter, totaliter ve monarşik yönetimler Kürtlerin varlığını inkar ettiler.

İnkarcı ve ayrılıkçı yaklaşımlar sorunları çözmedi,aksine çözümü daha da zorlaştırdı. 

Ortadoğu’da taşlar yeniden yerinden oynamakta, dengeler değişmekte, gelişmeler herkesi yakından ilgilendirmektedir.

Suriye’de yaşananlar Rojava’da yeni bir statü arayışı gündemdedir.Kürt sorunu artık ülke sınırlarını aştı. Bölge ve dünya sorunu haline geldi.

Çok kültürlü toplumlarda farklılıkların bir arada özgür ve eşit yaşaması yönünde anlayış ve davranışlar geliştirilmediği takdirde, ülkemizde son yıllarda olduğu gibi  acı olaylar yaşanmaktadır. 

Hukuk düzeni, antidemokratik yasalarla farklılıklar yok sayılarak kimliklerin ve kültürlerin gelişmesi önlenmiştir. 

Farklılıklara sevgi, saygı, hoşgörü gösterilmeden, kendilerini özgürce ifade etmeleri sağlanmadan, barışık demokratik bir toplumu kurmak mümkün değildir. 

Kürt sorunu askere havale edilerek, asayiş ve kriminal bir sorun olarak, baskı yöntemleriyle  çözülemediği görülmüştür. 

Bugüne kadar uygulanan politikaların devamı sorunu derinleştirmiş ve birlikte yaşama arzusundan ayrışmaya doğru yol almıştır.

Terörü önleme bahanesiyle Kürt halkının istek ve özlemlerinin bölücülük gerekçesiyle bastırılması, ‘’Bölücülük Sendromu’’ kanser gibi iflah olmaz bir hastalıktır.

Bir halkın bütün olarak potansiyel düşman olarak görülmesi, ırkçı saldırgan milliyetçiliğin linç girişimlerine onay verilmesi, kışkırtılmış kitlelerin kontrol edilmemesi, hukukun uygulanmaması, ülkeyi adım adım seçilmiş bir travmalara sürüklemektedir. 

Kürt halkı, bir halk olarak aynı zamanda self determinasyon hakkının bir öznesi olarak bu hakkı dilediği gibi kullanabilme meşruiyetine sahiptir. 

Irak Federe Devletinde yeni anayasa ile “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” kurulmuştur. Burada yaşayan azınlıkların tüm hakları korunmuştur.

Başkenti Erbil’de bayrağı Ala Rengin resmi dilleri Kürtçe Arapça ve Türkmencedir.

Suriye Rojava yönetimi dikkate alınmadan yeni bir anayasa ve çözüm mümkün değildir.

Suriye-Türkiye sınırına 800 km. duvar örenler Rojava’da statüyü beka sorunu olarak görmeleri  tarihi bir hatadır.

Türkiye’de iktidarlar ülkede yaşayan yirmi beş milyonun üzerindeki Kürt halkının, dil, kimlik kültürel haklarını yok sayarak toplumsal barışı sağlayamaz.

Demokratik siyaset alanında seçilmiş milletvekillerine, belediye başkanlarına HDP’ ye her gün operasyon çekmek, güne gözaltılarla uyanmak sıradanlaştı.

6-8 Ekim 2014 Kobani operasyonu göz altıları sürerken Kars Belediye Eş Başkanı Ayhan Bilgen’in istifa resti sonrası Kars Belediye Eş Başkanı Şevin Alaca ve belediye meclis üyelerinin gözaltına alınması, ‘’Osmanlıda oyun çoktur’’ deyişini hatırlatıyor.

AKP iktidarı seçimle alamadıklarını hile ile kayyım ile almakta gasp etmekte sınır tanımıyor. Kürtler söz konusu olunca oy çalan irade çalan hukuk ahlak vicdan tanımayan gözü dönmüş bir iktidar görüyoruz.

Bugün 1 Ekim 2020 Meclis açılacak, CB Erdoğan konuşacak. Meclisin üçüncü büyük partisi HDP gözaltılarla uğraşırken, ileri demokrasiden söz edilecek.

Savaş tamtamları arasında bir yanda Başını AKP+MHP nin diğer yanda CHP+İYİ partinin çektiği iki ittifak dışında üçüncü bir yol var.

Başını HDP’nin çektiği ‘’Özgürlük İttifakının’’ önünü kesmek istiyorlar.

Biliyorlar ki yapılacak bir baskın seçimde ikinci tura kalmış bir seçimin belirleyicisi Özgürlük İttifakı olacak.

Türkiye’deki gelişmelere sadece seçim gözüyle bakmak Kürtleri yanlışa götürür. Kürtler özgürlüklerini öne koymalıdır. 

Bahçeli Anayasa Mahkemesi yerine Divan-ı Ali öneriyor. Belli ki İstiklal Mahkemelerinin üç Alilerini adaletsizliklerini özlüyorlar.

Başkanlık Rejimin danışma kuruluna çevrilmiş meclis çözüm adresi olmaktan çıkmıştır. Despotik rejimlere karşı her yer mücadele alanıdır.

Kürtler büyük oyunu görmelidirler. Bir yüzyıl daha esaret altında bırakacak saldırılara karşı birleşmek zorundalar.

İlginizi Çekebilir

Prof.Dr. İlhan Kızılhan: Bavê Şêx – Mirovekî humanist û şexsetiyeke vê sedsalê 
Günay Aslan: Bozgun

Öne Çıkanlar