1991 yılında SHP listesinden seçilen Leyla Zana, saçlarında yeşil sarı kırmızı bandajı ile kürsüye gelip yemin ettikten sonra, Kürtçe,‘’Ben bu yemini Kürt ve Türk halkının kardeşliği adına yaptım’’ demişti.
İşte kıyamet o zaman kopmuştu. Fezlekeler, dokunulmazlıklar, yargılamalar başladı. DEP kapatıldı, milletvekilleri tutuklandı.
Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Selim Sadak ile on yılı aşkın süre Ankara Ulucanlar Cezaevinde yattılar…
2007 yılında bağımsız milletvekili seçilmiş, Meclis’te DTP grubunu kurmuştuk.
Eş Başkanımız Ahmet Türk beni ve birkaç arkadaşımızı salı günkü grup toplantısı öncesi çağırmıştı.
Böylesi durumlarda önemli bir şeyin olduğunu, danışmak, ortaklaşmak istediği hususlar olduğunu tahmin ediyorduk.
Salı günleri parti gruplarının toplantıları olur, Meclis TV canlı yayınlardı.
21 Şubat Dünya Anadil Günü’ydü.
Kürtçe üzerindeki baskılar, yasaklar, cezalar sürüyordu, buna dikkat çekmek gerekiyordu. Ahmet Türk, ‘’Bugün DTP grup toplantısında Kürtçe konuşmak istiyorum’’ dedi ve yapılması konusunda ortaklaştık.
Meclis TV canlı yayını keser mi, savcılar ne yapar, siyasiler ne der, kısa bir değerlendirme yaptık.
Her şeyin bir bedeli vardı, Meclis’te ilkleri hayata geçiriyorduk.
Bizim hakkımızda düzenlenen fezlekelerin büyük bir bölümü,Kürtçe konuştuğumuz içindi.
Şırnak’ta halka ‘’ roj baş ‘’ günaydın dediğim, için, S.Sakık Muş’ta mitingde ‘’Aw bine’’ ‘’su getir’’ dediği için, Newroz afişlerimizde Kürtçe yazdığı için, sokakta cep telefonuyla Kürtçe konuştuğu için, Meclis’te bayram kartlarına Türkçe-Kürtçe yazdığımız için, parklara belediyelerimiz Kürtçe isimler verdiği için; DGM’ler, ÖYM’ler, savcılar bize çalışıyordu. Ayrımcılık katlanılamaz durumdaydı. Fezlekeler üst üste geliyordu.
Grup toplantısında, eş başkanımız Dünya Anadil Günü’nün önemine dikkat çekerek, Türkiye özelindeki baskıları ifade edeb 11 dakikalık Kürtçe bir konuşma yaptı
Partililer, bu anonsu ayakta alkışlarken Meclis TV canlı yayınını kesti.”Kürtçeye yönelik anlamsız yasak, yapay anadil korkusu, dillerin güzelliği ve kardeşliği nedeniyle” konuşmasına Kürtçe devam edeceğini açıkladı.
Tepkiler gecikmedi; Meclis Başkanlığı: ‘’Meclis’te Türkçe dışında bir dil konuşmak Anayasa ihlalidir’’ dedi.
Meclisteki tüm partiler kınama açıklaması yaptılar. Savcılar soruşturma açtılar.
DTP kapatılmış, BDP’ ye katılmıştık. Aradan bir yıl bile geçmemişti…
10 Aralık 2010 Dünya İnsan Hakları Günü, kürsüde konuşuyorum.
Meclis’te yine kıyamet kopuyor, nedeni:Kürtçe ana dilde bir kaç kelime konuştuk diye…! Anadil yasaklarına karşı,
‘’ Hun Darewkerin, Darewker’’ (siz yalancısınız, yalancı) demiştim.
Tutanaklara ‘’…x…’’ diye yazıldığı ve bilinmeyen dil olarak nitelendirildiği için isyanlardayız.
Özel yetkili Mahkemelerde anadilde savunmanın yasaklandığı günlerdi.
Kürsüde eleştirilerimizi sürdürüyorduk.
-‘’Burada İbranice konuştu İsrail Devlet Başkanı, burada ABD Başkanı İngilizce konuştu, burada el Beşir geldi kendi dilinde konuştu yazdınız ama biz Kürtçe konuşunca olmuyor” değil mi?– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün çok önemli bir gün, Dünya İnsan Hakları Günü.
Size göstereceğim şu işarete iyi, dikkatle bakınız. Tırnak içinde, üç nokta, tırnağı kapat, üstünde de parantez aç, içine bir X koy -bu, Meclis tutanağıdır- sonra da altında bir not, şöyle, bakın:
“Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille, birtakım kelimeler ifade edildi.” yazıyor.
Bu gördüğünüz işaret, Meclisimizin, yani 1920’de cumhuriyetin kuruluş felsefesinde Kürdistan mebuslarının kurduğu, Lazistan mebuslarının, Türk mebuslarının birlikte kurduğu Mecliste, 2010 yılında benim kürtçe konuşmam bilinmeyen dil diye tutanaklara geçiyor.Şu işarete bakın…
– Bakın, burada, bu ayıp, insan haklarının en büyük ayıbıdır,
Bundan daha büyük bir ayıp olabilir mi? Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka, hem inkâr edeceksin hem asimile edeceksin hem şovenizm uygulayacaksın hem ırkçılık yapacaksın hem türküsünü söylediği için üstüne üstüne gideceksin hem müziğini, folklorunu yaptığı için terörist ilan edeceksin, cezaevlerini dolduracaksın, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyeliğinden binlerce siyasetçisine ceza vereceksin “Dünya İnsan Hakları Gününüz kutlu olsun.” diyeceksiniz.
Arkadaşlar, kimse kimseyi kandırmasın, ben burada rakamları saymayacağım, kaç kişi öldü, kaç kişi yargısız infazda, kaç kişi cezaevinde senelerce yatıyor ve ifadeye dahi çıkamadı.
Yalnız şunu söyleyeceğim ben size: Böylesi günlerde konuşurken herkesin çok dikkatli olması lazım.
Budur hayat, yaşıyorsak bu ülkede beraber, gerçekliklerimize de alışacağız.
Müziğin, şarkıların, folklorun, kimliğin, kültürün, hiçbir şeyin bu ülkeyi bölmediğini, bölmeyeceğini, hep birlikte yaşaya yaşaya öğreneceğiz.
Yoksa, 2010 yılında hâlâ bizim çocuklarımız kalkıp Ciğerhun’un (tutanak yazılımı) şiirlerini okursa ve derse ki Robson şiirinde olduğu gibi “…” (x)
(Bu bölümde : ‘’ ne tene reşik mana bin destan,em ji sipine mana perişan’’ sözleri tutanağa geçmemiş,Meclis TV yayını kesmişti.)
“Yalnız siyahlar baskı altında kalmadı, biz de beyazız, baskı altındayız.” denen, kırk beş yıl önce yazılan şiirinden sonra, siyahlar 1947’de medeni haklarını aldığı zaman, o zamanın devlet başkan yardımcısı, bir siyahi öğrenciyle bir beyaz öğrenciyi, ikisini ellerinden tutup birlikte üniversiteye getirmişti ve Amerika’da siyahlarla beyazlar arasındaki ırk ayrımını o şekilde, devletin öncülüğünde ve en yetkili kişileriyle kaldırmıştı.
O zamanlar, hatırlayın, aynı otobüse binemiyorlardı, aynı lokantaya gidemiyorlardı, aynı üniversiteye gidemiyorlardı ama siyahi olan bir Başkan, Obama, buraya, bu kürsüye de geldi, konuştu.
Şimdi, biz bunca yıldan sonra, Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutlarken, birbirimizin yüzüne bakarken yüzümüz kızarmıyorsa eğer, insan haklarından bahsediyorsak eğer, ayrımcılığı görmüyorsak eğer, “Kürdüm.” diyene burada düşman gözüyle bakıyorsak eğer, “Kürt” kelimesini duyunca birilerinin bu Mecliste tüyleri diken diken oluyorsa eğer “İstiklal Savaşı’nın, kurtuluş mücadelesinin, müdafa-i hukuk derneklerinin zamanını ne çabuk unuttular.” diye söylemek, hatırlatmak da bizim boynumuzun borcudur.
Biz burada neyi konuşuyoruz? HSYK yasası. HSYK yasası budur arkadaşlar, adalet budur. Adalet budur: Tırnak içinde üç nokta, tırnağı kapat, üstüne de çarpı işareti koy; Kürt kimliğinin gerçekliğidir 2010 yılında.
O sırada Sırrı Sakık ve Nuri Yaman’nın sesini duydum. Meclis TV canlı yayını kesmişti. İtiraz ettik, Meclis Başkan Vekili Meral Akşener’di; araştırdı ve dediki:
Sayın milletvekilleri, biraz önce Sayın Hasip Kaplan tarafından yapılan konuşmanın bir bölümünün teknik arıza dolayısıyla yayınlanamadığı bilgisi Başkanlığımıza ulaşmıştır. Bu nedenle Sayın Hatibe çok kısa bir açıklama yapması için yerinden söz vereceğim.
Buyurun Sayın Kaplan.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gerçekten bunu umuyoruz ki teknik bir arıza olması nedeniyle böyle olduğunu, böyle yaşandığını.
O bölümde kürsüde söylediğim sözlerin anlaşılması açısından şunu söylemek istiyorum:
Bu söylediğim sözler bütün kamuoyunca da bilinmeli çünkü Cigerxwun’un Robson şiirinden bir mısra okumuştum. “…”(x) Yani Türkçesi “Ey yoldaş Robson/ Yalnızca siyahlar baskı altında yaşamıyor/ Biz de beyazız, kaldık perişan.”
Ondan sonra da Obama’nın seçildiğini, buraya geldiğini söyledim. Bu vesileyle ben “…X…” diyorum.
Dünya İnsan Hakları da kutlu olsun bu vesileyle diyorum. Umarım ki tekrar teknik arızaya rastlamamışızdır. Teşekkür ediyorum.
Bu sefer Meclis TV yayını kesmemişti.
TRT/Şeş adını değiştirdi.TRT/KURDİ oldu.
Kürtçe Mecliste hala tutanaklara ‘’…X…’ şeklinde yazılan bilinmeyen dil olarak geçiyor.
Birde bize gözümüzün içine bakarak,’’ Kardeşiz’’ diyorlar.
Kardeşinin dilini bilmeyenler, kardeş olur mu?