Siyasette uygar seviyeli mertçe bir rekabet göremedik.Keşke rakiplerimiz mert olsaydı, dediğimiz anlar çok oldu.
Sadece Türkiye’de değil, Irak İran Suriye’de durumlar daha da berbattı.
Baas Rejimleri, Şah Molla Rejimleri, şimdide Tek adam Rejimi hepsi aynı. Ret, inkar asimilasyonda öylesine yarışıyorlar ki Kürde düşmanlık kanlarına iliklerine işlemiş.
Siyaset bir yönetme sanatıdır derler. Toplum mühendisliği söz konusu olunca, farklılılar zenginlik olarak görülür. Bizde durum farklıdır.
Siyaset mertçe değil kayyımca yapılıyor, seçilmişlerin dokunulmazlıkları kaldırılıyor, tutuklanıyor.
Düello geleneği bizde yoktur, tarihine bakarsanız Anglo-Sakson ülkelerde en son İngiltere meclis tartışmalarında piştovlar çekilmiş ve tarihe karışmış.
1829 İngiltere’de Battersea bayırında başbakanla vuruşmak isteyen Winchilsea Earl, başabakanı Katolikleri parlementoya üye olmalarını sağlıyarak, protestan anayasasını ihlalden özür dilemesini istemişti.
Düello günü, başbakan tabancasını doğrultmuş, ama, karşısındakinin ateş etmediğini görünce, şeref kuralları gereği, silahını at demişti, Earl’ide silahını başka bir hedefe ateşlemiş ve el sıkışmışlardı.
Düello yerine bizde pusuya yatırma, düşürme, vurma; bununla da övünme vardır.
Pusuya düşürme en fazla siyaset alanında yaşanır.Muktedirler puştluklarıyla övünürler.
Gelişmiş demokrasilerde, siyasiler başarısız kaldıklarında erdemli davranarak istifa ederler. Bizde istifa geleneği yoktur.
Japonya’da olduğu gibi hiç kimse harakiri yapmaz.
Hem suçlu hem güçlü olan siyasi iktidarlar, en iyi savunma saldırıdır deyip,muhalefete saldırmak için harekete geçerler.
Yargı bağımsız olmayınca, en güvenli liman olan yargıya güven kırılınca, muhalif siyasetçiler yargıya gitmek istemez.
Hukuki bir yargılama yerine, siyasallaşmış bir yargı sürecini büyük bir tuzak olarak görürler.
Osmanlıda oyun çoktur sözü meşhurdur,Sultana asker ve vergi yetiştiremeyen halkın feryadıdır.
Alavere, dalavere, fitne, fesat, entrikanın feriştahı denince, Bizans oyunları hatırlanır.
Şimdikiler her iki geleneğide birleştirip yaşatıp, yeni oyunlar tezgahlar peşindeler.
Dünyada ilk siyasi organizasyonu, Sümerler kent devletleri ile kurmuştu.
Cumhuriyette yaşanan oyunlar,kuruluş felsefesinden, uzaklaşınca, acımasız,ulus devlet tekçiliğine dönüştü.
Kürt Memed nöbete diyen,muktedirler, darbeciler hep bu mirastan beslendi.
Devleti kimler yönetir, atananlar mı? yoksa halkın oy verdiği,seçilmişler mi? Belediye başkanları, milletvekilleri mi?
Başkanlık rejiminde atananlar,kayyımlar kendilerini tanrı olarak görüyorlar.
Türkiye’de darbeler dönemi kapanmadı. Askeri darbelerin yerini sivil darbeler almaya başladı.
Geçmişten hiç bir ders çıkarılmadı geçmişle yüzleşilmedi.
Bir dönemin mağdurları, muktedir olunca,aynı yöntemleri uygulamaya başladılar değişen bir şey yoktu.
Siyaset camiye, kışlaya ve adliyeye girdi.
Medya kanalıyla, kışkırtılmış kitleler yaratılarak, seçilmiş travmalara yöneldiler.
Güvenlik paketi ile 81 ilde OHAL valileri atadılar. Fiili sıkıyönetim ilanları, yasak bölgeler, güvenlik bölgeleri yarattılar.
Anayasa ihlal edilerek, yasama meclisinin görevleri, yargının yetkileri yürütmeye verilerek, temel hak ve özgürlükler askıya alındı.
Hükümeti koruma adı altında,muhalifleri sindirmek,susturmak için, özel silahlı güçler oluşturdular.
Yurttaşlar makul şüpheli ilan edildi,sınırsız dinleme,gizli soruşturma,izinsiz arama,takip, keyfi uzun gözaltılar ile bir korku imparatorluğu yaratıldı.
Ekonomi teröristleri, rüşvet, talan, soygun yapanlar korundu.
Mafya katiller,hırsızlar, cinsel suç işleyenler,infaz yasasıyla serbest bırakıldı.
Siyasetçiler, gazeteciler, bilim insanları terörist diye konuşmalarından,düşüncelerinden dolayı dört yılı aşkın süredir tutsak ve rehine olarak tutuluyor.
Basın özgürlüğü kaldırıldı,savunma hakkına son verildi. Faili meçhul cinayetlere yol açılırken, faili belli davalar sürgüne gönderildi,katiller korundu, salıverildi.
Ünlü Kürt yazar-şair Cegerxwin, yıllar önce, ’’zer zane, zor zane, deve tıfınga sor zane ’’ (‘’Güç bilir, altın bilir, kırmızı ağızlı tüfek’’ bilir) demişti.
Ortadoğu’da yaşıyoruz, saltanatın kodlarına bakarsak,etnik, dini, mezhepsel çatışmalara, enerji/güvenlik denklemi eklenince, geçerli kural, bu sonuncusu olsa gerek.
Avrasya dedik, Avrupalı’yız dedik, AB müzakere sürecinde tekledik.
Kopenhag Kriterleri ile patron/ reisin kriterleri birbirine uymadı tutmadı. Demokraside bir arpa boyu yol alınamadı.
Medeniyet,Kadim Mezopotamya topraklarında yeşerdi. Devlet ilk olarak Sümerler’de ortaya çıktı,hukuk Sümerler’de başladı.
Roma hukukla sonra tanıştı, dünya Hz. Ömer’in adaletini konuştu.
Bizde Başkanlık Rejimi adaleti katletti, yok etti.
Geçmişle yüzleşmekten korkan göçebeler, fetihçi diye övünür, yakar, yıkar, alır, sonrada korkarlar.
Tek din, tek dil, tek millet..tek…tek…parti,Tek.. tek… dediler teklediler tırlattılar.
Her gün zam yaptılar, yeni vergiler koydular, ekonomik kriz artınca yurttaşa çay poşeti fırlatmaya başladılar.
Önceleri, tankı topu postalı olanlar güçlüydü, sonra; yeşil doları, eurosu olanlar güçlendi.
Devir değişiyordu, krizler çıkıyordu, güç tek başına yeterli olmadı para ile birleştiler. Kontrolsüz güce dönüştüler.
Bir avuç muktedir ve zengin yönetememe krizini aşmak için,
İçerde dışarda savaş naraları atıyorlar.
Siyasetleri mertçe değil, kalleşçe.