“Herkese göre değildir
şiir yazmak,
hatta okumak bile…”[1]
Sibel Özbudun – Temel Demirer:
Duyuşu deyişe dönüştüren itiraftır, bağlaçtır, meydan okumadır; insan(lık)ın içine çekebileceği en derin nefestir; hayat öpücüğüdür…
Tam da bunun içindir ki, “Şiir bilgidir, kurtuluştur, güç ve terk ediştir. Dünyayı değiştirebilecek güçte bir eylemdir şiir, doğası gereği devrimcidir: Ruhun eğitilmesi ve içsel özgürlüğün yolu. Şiir bu dünyaya anlam kazandırır, onu yüceltir; bir başkasını yaratır,”[2] der ve ekler Octavio Paz:
Gördüğüm ve söylediğim/ Söylediğim ve sustuğum/ Sustuğum ve düşlediğim/ Düşlediğim ve unuttuğum/ arasındadır şiir.”[3]
Her yerdedir ve her seferinde yeniden yaratılırken; marifet işidir.
Estetik bir katarsistir; Ülkü Tamer’in, “Şiir gecenin kardeşidir,/ gündüzün annesi” dizelerindeki ifadeyle alacakaranlıktan doğarken; serpilerek çiçek açan, sözcükleri tasarruflu kullanan beşeri yoğunluktur ve en önemlisi, şiir insanı yakmadıktan sonra neye yarar ki?
Yaşamı korumak için ortaya atılıp, açıklar ve saklar şiir; hayatın kendisidir ve sadece kelimelerle yazılmaz ve de Yaşar Kemal’in “İnsan çürümedikçe, şiir çürümez,” deyişiyle müsemmadır…
* * * * *
Bunlardan neden mi söz ediyoruz?
Bizlere Franz Kafka’nın, “Birçok kitap, insanın kendi kalesinin içindeki bilinmeyen odaların anahtarları gibidir,” sözlerini anımsatan Bülent Akay’ın şiir kitaplarından ötürü.
John Perse’nin, “Şiir, insanın görünmez yüzüdür,” ifadesindeki üzere yapıtları yolculuğunu anlatıyor şairin; yolunu da şiirleri gösteriyorken, dizeleri kararlı, kendinden emin ve bütünlüklü.
Malûm, şiiri şairin turnusol kâğıdıdır. Çünkü şiir, şairin dünya görüşünü, hayata karşı nasıl konumlandığını haber verir; elbette Onun şiirini “açıklama”ya kalkışmak haddimiz değil; Gérard de Nerval’in, “Şiirlerim açıklandıklarında büyülerini yitirirler. Açıklama diye bir şey mümkünse tabii!” uyarısının bilinciyle…
* * * * *
Sözü uzatmadan Akay’ın ‘Seyirlik Kadınlar ve Şehirleri’nden[4] aktaralım:
“erken büyüttü dallarımızı ölüm/ haber beklemiyoruz artık göklerden” (s.17)
“özgürlük;/ prometheus’ün çaldığı ateşe karşılık/ armageddon’da ciğerinin söküleceği çocukluk” (s.14)
“tanrıların sofrasından kovulmuştuk biz/ iki baldırı çıplak/ tanrılığıyla övüne dursun o fakirler/ biz insanlığımıza sarılalım/ iki çıplak/ iki uslanmaz” (s.31)
“zaman piç etti ikimizi/ sevmek/ şiir/ şarap/ tufandan önceydi/ habil ile kabil kardeştiler/ cennet icat olmamıştı daha/ ve ben vurgundum sana” (s.15)
“tanrı/ senin bittiğin yerde başlardı/ bizim buralarda” (s.11)
“elbette düşecek!/ fukara sümüğü gibi yakamızdan ölüm./ baharı barışı eteklerine doldurup gelecek bu topraklar” (s.13)
Bir de ‘İp Üstünde Son Tango’dan:[5]
“gökkuşağını soğuran/ acılarımızdan doğrulup/ uzun gitmelerin zamanıdır şimdi,/ dünyanın dillerince gitsem/ yırtıp resmi dillerin alfabesini” (s.9)
“lunaparka değil/ babalarından önce toprağa koşuyorsa çocuklar/ kim korkar/ eski bakır kovada kışın getirdiğinden” (s.10)
“oysa dünya mutlu olmalıydı/ yaşadık diye göğün altında” (s.15)
“toprağın altında/ yüreğini vura vura sevdaya/ kendini parçalayan tohum başlatır” (s.27)
“düşbaz yaralar gördüm/ baykuş tarlalarının batağında” (s.13)
“kim kaldı ötelerden/ sen, ben ve yetim dünya/ bir de sevimsiz yalnızlık/ yaşa hadi/ eski bir yarada/ kana kana” (s.26)
“kaf dağının anka kuşlarını doldurdum içime/ duramam!/ yangın yeri gözleredir yolculuğum/ yanarak da yaşamı bulur insan/ yanarak” (s.35)
* * * * *
Son söz: Şiirin acılarında ozanların bildiği, yaşadığı bir haz vardır; elbette okuyanın da; “Şiir, onu yazana ait değildir. Ona ihtiyacı olana aittir,” sözlerindeki üzere Pablo Neruda’nın…
N O T L A R
[1] Charles Bukowski.
[2] Octavio Paz, Şiir Nedir? (Yay ve Lir), çev: Ömer Saruhanlıoğlu, Era Yay., 1995.
[3] Octavio Paz, Güneş Taşı, çev: Sait Maden, Çekirdek Yay., 1997.
[4] Bülent Akay, Seyirlik Kadınlar ve Şehirleri, Şiirden Yay., 2020, 64 sahife.
[5] Bülent Akay, İp Üstünde Son Tango, Şiirden Yay., 2022, 37 sahife.