Bu fon, düşük gelirli ülkelerin iklimle bağlantılı doğal afetlerden kaynaklanan zararlarının tazmin edilmesine yardımcı olmayı amaçlıyor. Hazırlık süreci boyunca bir dizi engelle karşılaşan fon, gelecek yıldan itibaren en çok ihtiyaç duyan ülkelere ödenmeye başlayabilir.
Söz konusu finansman, kasım ayında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılacak iklim konferansı COP29’un ana odak noktalarından biri. İklim adaleti açısından hayati olarak görülen planın geleceği bu müzakerelere bağlı olabilir.
Fon iklim krizinden zarar gören ülkelere nasıl ulaştırılacak?
“Finans COP’u” diye de adlandırılan kayıp ve zarar fonunun ince ayrıntıları üzerinde ülkeler önümüzdeki ay Bakü’de çalışacak.
Ancak geçen konferanstan bu yana geçen süre zarfında birçok prosedürel nokta çözüme kavuşturuldu ve nihayet bu paranın ihtiyacı olan ülkelere ulaştırılması yönünde ilerleme kaydedildi.
İlk olarak, fonu denetlemek üzere bir kurul atandı, Dünya bankası kurumsal ev sahibi olarak seçildi ve Filipinler ev sahibi ülke olarak belirlendi.
Kurul, kamu ve özel bankalarda çalışmış olan Senegal ve Amerikan vatandaşı Ibrahima Cheikh Diong’u eylül ayı sonundaki bir toplantıda fonun icra direktörü olarak resmen işe aldı.
Azerbaycan’da yapılan bu toplantıda fon kurulu, paranın 2025’de ilk kez kullandırılmasını sağlayacak çok önemli temel çalışmaları da tamamladı.
COP29 başkan adayı Mukhtar Babayev yaptığı açıklamada, “Bakü’deki bu atılım, iklim değişikliği konusunda eyleme geçilmesini sağlamada çok önemli bir adıma işaret ediyor,” dedi.
“Bu gerçekten tarihi bir gün, yıllar boyunca pek çok kişinin kararlılığını ve iklim krizinin ön saflarında yer alanların ihtiyaçlarına tereddütsüz bir şekilde odaklanılmasını gerektirdi.”
Kayıp ve zarar fonları için 30 yıllık mücadele
Operasyonel bir kayıp ve zarar fonu için verilen mücadele uzun bir süredir devam ediyor. Küçük ada ülkeleri, Afrika ülkeleri ve iklim adaleti aktivistleri son 30 yılda fonun en güçlü savunucuları arasında yer aldı.
Az gelişmiş ülkeler, iklim değişikliği nedeniyle felaket boyutunda kayıplar yaşayan ülkelere yardım çağrısına öncülük ediyor. Daha zengin ülkeler ise uzun zamandır bunun, geçmişteki sera gazı emisyonlarının etkileri için bir tür “tazminat” olarak algılanmasından endişeli.
Düşük gelirli, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğinin neden olduğu doğal afetlerden kaynaklanan zararı telafi etmelerine yardımcı olacak bir fon oluşturulması konusunda 2022’de Mısır’da düzenlenen COP27’de anlaşmaya varılmıştı.
İklim krizinden etkilenen ülkeler, geçen yıl Dubai’de düzenlenen COP28’in söz konusu fonun fiilen kurulmasına ilişkin tarihi bir kararla başlaması sayesinde bir zafer elde etmişti.
İklim konferansının sonuna gelindiğinde toplamda 700 milyon dolardan fazla (23 milyar TL) para ayrılacağı sözü verilen fon, iklim adaleti açısından önemli bir taahhüt olarak görülmüştü.
Kayıp ve zarar fonları ihtiyaç duyulanın çok gerisinde
Ancak fonu savunanlar, bir sonraki iklim zirvesinden 12 ay önce zengin ülkelerden daha fazla taahhüt geleceğini umuyordu.
Ancak o zamandan bu yana taahhüt miktarı sadece 800 milyon dolar (27 milyar TL) civarına yükseldi. Zengin ülkelerin, uzmanların ihtiyaç duyulduğunu söylediği miktarın çok altında kalan fona daha fazla katkıda bulunma konusunda sessiz kalmasıyla ivme durmuş gibi görünüyor.
Fonun yönetim kurulundaki 14 gelişmekte olan ülke, 2030’a kadar her yıl 100 milyar dolar (3 trilyon TL) daha fazla katkıya ihtiyaç olduğunu, ancak bunun bile gerekli miktardan daha düşük kalabileceğini savunuyor. Bazı tahminler, gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinden kaynaklanan yıllık kayıp ve zararın 2030’a kadar yılda 400 milyar dolar (13 trilyon TL) civarında olacağını ve bu rakamın artabileceğini gösteriyor.
Bahamalar Başbakanı Phillip Davis, eylül ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin artan maliyetlerini karşılamak için gereken trilyonlarla karşılaştırıldığında bu okyanusta bir damla,” dedi.
“Bu sadece bir finansman meselesi değil. Temelde bir sürdürülebilirlik ve hayatta kalma meselesi. Bu olmadan barış ve güvenliğin hiçbir anlamı yok.”
Davis, kayıp ve zarar fonunun tam olarak faaliyete geçirilmesi çağrısında bulunarak, bunun “sorumluluk, hesap verebilirlik ve doğayı en çok kirletenlerin pisliğin temizlenmesine en çok katkıda bulunduğu bir gelecek inşa etmekle ilgili olduğunu” sözlerine ekledi.
Davis ayrıca, gelişmiş ülkelerin krizin ölçeğini yansıtan somut taahhütlerle “adım atmaları” gerektiğini belirtti.
/euronews/