Karayılan”Atatürk ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı’nı örgütlerken ‘Kürt-Türk ittifakı olmadan başarı mümkün değil’ diyorlar. Nitekim süreç böyle gelişiyor. Sonradan tersi bir gelişme yaşansa da Atatürk’ün Kürt-Türk kardeşliği, ortak mazi, ortak vatan derken Kürt gerçekliğine dayanma durumu var. Dolayısıyla Kemalist oluşumun başlangıcındaki çözüm tarzına dayanarak bugünkü sorunlara rahatlıkla çözüm geliştirebilir.” dedi.
Kürt sorununun inkarla, tankla, topla çözülemeyeceğini belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, çözüm için Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına işaret etti: ”Kemalist oluşumun başlangıcındaki çözüm tarzına dayanarak bugünkü sorunlara rahatlıkla çözüm geliştirebilirler. Bu pekala mümkündür. Türkiye’nin yöneticileri akli selim davranıp, aynı zamanda bilimsel yaklaşım temelinde süreci doğru yorumlarsa, Cumhuriyet’in kuruluşunda çok önemli bir rol oynayan bu bakış açısını günümüze uyarlayarak çözümü geliştirebilirler.” ifadelerini kullandı.
Fırat Haber Ajansı’na (ANF), ”Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş sürecinden günümüze Kürt meselesini” değerlendiren Karayılan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şunlar:
- Türkiye’de egemen devlet aklı ya da devleti yöneten kesimler şunu görmeli ve kabul etmeli ki, 1925’ten bu yana Kürdistan’da uygulanan politika sonuç vermemiştir. Artık açığa çıkmış şu gerçeğin bilinmesinde fayda vardır: Aydınlanmış olan Kürt halkını bundan böyle teslim almak, kimlikli duruştan ve özgürlük arayışından vazgeçirtmek, hele hele yok etmek artık mümkün değildir.
- Kürt toplumunu eritme, yok etme politikasının başarılı olmadığının, yüz yıldır sürdürülen bu politikanın Türkiye’ye çok şey kaybettirdiğinin görülmesi gerekiyor. Artık açığa çıkmış şu gerçeğin bilinmesinde fayda vardır. . Yüz yıl daha da geçse, sonuçta Türk devleti çözüm çizgisine gelecektir. Aslında bunun için Atatürk tarafından 100 yıl önce söylenmiş ama bugün de Türkiye’nin yaşadığı sorunlara ışık tutacak mahiyette vurgular vardır.
- Mustafa Kemal’in kaleminden yazılmış yazılardan alıntılanan o yazılara bir göz atıldığında o günün koşullarında kendisi tarafından ne maksatla söylenmişse söylensin, o günün gerçeklerini ifade ettiği de görülecektir. Bundan çıkarılacak önemli sonuçlar vardır. Bunların büyük bir çoğunluğu Kürt meselesinin çözümü noktasında birer argüman olarak sunulmuştur. Her nedense, Türkiye’nin bugünkü yöneticileri ya da Kemalist çizgide olduğunu söyleyen siyasetçi, aydın ve akademisyenler, Mustafa Kemal Atatürk’ün geçmişte söylediği bu sözleri söylememiş sayıyorlar ve bu sözlerle ne demek istediği üzerinde durmuyorlar.
- Mustafa Kemal’in dediği, Birincisi; Kürt halkının Türkiye’nin yeniden inşasında kurucu bir öge olduğu gerçeğidir. İkincisi; Kürt-Türk kardeşliği ve birliği olmadan kurtuluş ve başarının mümkün olamayacağı tespitidir. Üçüncüsü; Misak-ı Milli’nin Kürtlerin ve Türklerin yaşadığı topraklardan oluşmakta olduğudur. Dördüncüsü; iki halkın ortak bir geçmişi olduğu ve başarı için bunu sürdürmenin gerekli olduğudur. Beşincisi; Türk ve Kürtlerin ortak yurdunun Türkiye olduğu; yani Türkiye’nin ortak vatan olduğudur. Altıncısı; Sadece Türk halkından bahsedildiğinde Kürtlerin kendini dışlanmış göreceğinden hareketle, ‘Türkiye halkı’ kavramının herkesi kapsayan bir kavram olarak kullanılması gerektiğine işaret etmesidir. Yedincisi ise; Kürtlerin özerklik sistemi ile Türkiye sınırları içerisinde kardeşlik bağlarıyla yaşamasının anayasal bir hak olduğunu açıkça dile getirmesidir..
- Fakat bazı kesimler, bunların Atatürk tarafından taktik gereği söylediğini belirtip üstünü çizmektedir. Öyle de olsa, önemli olan bu belirlemelerin gerçekliği ifade etmesidir. Dolayısıyla üstünü çizip söylenmiş bu doğrulara herhangi bir değerin verilmemesi yanlış bir tutumdur. Kürt tarafında bazı kesimler bu biçimde yanlış yaklaşıp ezberci bir biçimde inkar siyasetini savunmakta, Türk tarafında bazı kesimler de bu sözlere söylenmemiş gibi yaklaşarak bunları görmezden gelmektedirler. Bu her iki yaklaşım da yanlış olduğu gibi, gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına hizmet etmez.
‘Kürtlere otonomiden söz ediliyor’
- Mustafa Kemal ne diyor? “Bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edeceklerdir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise, onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir.” Cümleler aynen böyledir. Kısacası, buradan da açıkça görüleceği gibi Türkiye’nin inşa sürecinde Kürtler temel bir unsur olarak yer alıyor ama daha sonra İngilizlerin bir oyunu sonucu Lozan’da Kürtler inkar edilince Türk devlet yetkilileri de bu hakları teslim etmekten cayıyorlar.
- Aslında verilen ve karar altına alınan bu haklardan geri adım atıyorlar. İşte kamuoyunda tartışılan Şeyh Said direniş süreci ve Kürt halkının peşi sıra gelişen direnişleri tümüyle haklı ve bu kabul edilemez haksızlığa karşı bir tepki olarak ortaya çıkan hareketlerdir. Ancak bu hareketlere karşı çok zalim ve hunharca yönelerek Kürt halkına karşı bir çeşit soykırım uygulamasıyla sonuç alınmak istenmiştir.
- Ayrıca kurucu meclise sunulan ve 10 Ocak 1922’de gündeme alınan “Kürt Otonomi Karar Tasarısı” vardır. O zaman sözüm ona, dış güçler kurcalamasınlar, oynamasınlar diye kamuoyuna ve basına kapalı bir oturumda bu tasarı tartışılıyor. Ne yazık ki daha sonradan gelişen inkar siyaseti temelinde bu karara ilişkin meclis tutanakları da bir şekilde ortadan kaldırılıyor ve daha gizli bir biçimde hasır altı ediliyor.
- Tarih biliminden iyi biliyoruz ki, tarihsel süreçler içinde gelişen her oluşumun, her düşüncenin, atılan her adımın, yürütülen her çalışmanın özü ilk adımlarında gizlidir. Dolayısıyla ilk adımlar o olgunun özü ve hakikati temsil eden adımlar olmuştur. Bilimsel olarak bu doğrulanmış bir gerçekliktir. Şimdi, burada Kemalizm’i değerlendirecek olan Kemalist çevrelerin, Mustafa Kemal’in 1919’dan 1924’e kadar olan sürecini sıradan bir süreç olarak ele almaları kendileri açısından büyük bir hata durumundadır. Çünkü, esas olarak özü oradadır. Sonradan devletleşme, otoriterleşme, dünyadaki konjonktürel süreçle birlikte ele alınınca durum çok farklılaşıyor.
- Kürt realitesi, kökeni tarihin derinliklerine dayanan bir realitedir. Bunu iyi bilen Atatürk ve arkadaşları o dönemde Kurtuluş Savaşı’nı örgütlerken Kürtleri önemli bir düzeyde ele alıyor, bir dayanak yapıyorlar, “Kürt-Türk ittifakı olmadan başarı mümkün değil” diyorlar. Nitekim süreç böyle gelişiyor. Ayrıyeten biz tarihin daha eski dönemlerinde de bunu görüyoruz. 1071’de de bu vardır; 1516’da da benzer bir süreç vardır.
- Kısaca tarihin hemen her döneminde Kürt-Türk birliğinden doğan önemli gelişmeler söz konusu olmuştur. Burada da Atatürk’ün Kürt-Türk kardeşliği, ortak mazi, ortak vatan derken bu gerçekliğe dayanma durumu var. Ama sonradan ondan kopuş oluyor ve tersinden bir gelişme yaşanıyor.
- Konuyu bilimsel bir yaklaşımla değerlendirmek ve bugünün sorunlarına nasıl çözüm bulunması gerektiği noktası üzerinde durulduğunda, aslında bugün Kurdistan’da yaşanan Kürt meselesinin çözümünün Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde ortaya konan çerçevede mevcut olduğunu görmek mümkündür. Önder Apo’nun geliştirdiği çözüm çerçevesi ile o zaman konulan çerçeve, bazı farklılıklara rağmen benzer parametreler de taşımaktadır. O açıdan şimdi sanki Kürt özerkliğini reddetmek, Kürtlerin kimlik ve kültürel haklarına karşı çıkmak Kemalizm’in ABC’siymiş gibi bir yaklaşım geliştiriliyor.
- Bu çok yanlış ve çıkmazı derinleştiren bir yaklaşımdan başka bir şey değildir. Dolayısıyla şayet Kemalizm’i bir dogmalar yığını ya da hiçbir şeyi değiştirilemez bir Kuran ayeti gibi ele almayacaklarsa, o zaman Kemalist oluşumun başlangıcındaki çözüm tarzına dayanarak bugünkü sorunlara da rahatlıkla çözüm geliştirebilirler. Bu pekala mümkündür. Türkiye’nin yöneticileri akli selim davranıp, aynı zamanda bilimsel yaklaşım temelinde süreci doğru yorumlarsa, Cumhuriyet’in kuruluşunda çok önemli bir rol oynayan bu bakış açısını günümüze uyarlayarak çözümü geliştirebilirler. Aksi durumda 1925’ten bu yana süregelen zor, şiddet, katletme, asimile ve soykırım yöntemleriyle sonuç alınamayacağı açıkça ortaya çıkmıştır. Kısacası, doğru temeldeki bir bakış açısıyla yaklaşanlar, Kürt meselesinde çözümü geliştirebilirler; çünkü Türkiye’nin ilk oluşumunda bunun çerçevesi vardır. Önemli olan sonraki sapmanın yaratığı yüz yıllık çıkmazı görmek ve onu aşma yürekliliğini göstermektir.