Kayıp yakınları: Kürt sorununda çözüm için geçmişle yüzleşilmeli

🔴 Kayıp yakınlarının Diyarbakır, Batman, Hakkari ve İzmir’deki eylemlerinde Kürt sorununun diyalog zemininde çözümünün en önemli adımlarından birinin geçmişle yüzleşme olduğu vurgulandı.

 İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları kayıpların akıbetini sormak faillerinin yargılanmasını talep etmek için Amed, Êlih, Colemêrg ve İzmir’de bir araya geldi. 

AMED 

 İHD Amed şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminin 844’üncü haftasında Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Kayıplara ait fotoğrafların bulunduğu pankartın açıldığı eylemde, Amed’in Farqîn (Silvan) ilçesinde 14 Nisan 1995 tarihinde gözaltında kaybedilen Ali İhsan Dağlı’nın failleri soruldu. Kayıp yakınları, insan hakkı savunucular ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı açıklamada annelere gül verildi.

 Açıklamada İHD Amed Şube Başkanı Ercan Yılmaz uzun yıllardır Cumartesi Anneleri’nin verdiği mücadeleyi hatırlattı. Yılmaz, her hafta bir çok kentte, kayıp yakınları ve İHD öncülüğünde gerçekleşen “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminde okunan hikayelerin Kürt meselesini demokratik yollarla çözümsüz bırakılmasının yansıması olduğunu vurguladı. 

Kürt meselesinin diyalog zemininde çözümünün en önemli adımlarından birinin geçmişle yüzleşme olduğunu hatırlatan Yılmaz, “Zira bugün burada fotoğraflarını taşıdığını her hafta hikayelerini paylaştığımız insanlar Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda çalışma yürüten insanlardı. Ancak bu dava ve soruşturmalarda faillerin bulunması ve cezalandırılması geçmişle yüzleştirilmesi yerine failleri aklayan bir sistemle yürüdü ve davaların neredeyse tamamının cezasızlıkla sonuçlandı. Bizler insan hakları savunucuları olarak Kürt meselesinin barışla sonuçlanması ve çözüme kavuşması için atılacak olan ilk adımlardan birinin geçmişle yüzleşmek olduğunu ifade ederek, adalet talep ediyoruz” dedi. . 

İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Avukat Berfin Elçi tarafından paylaşılan Dağlı’nın kaybettirilme öyküsü şöyle: “Ali İhsan Dağlı, eşi ve çocukları ile birlikte Amed’in Farqîn ilçesine bağlı Eşme köyünde ikamet eder. 14 Nisan 1995 yılında köyde güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyon sonrası çatışma çıkar. Çatışma sonrası Ali İhsan Dağlı evinin yakınların da gözaltına alınır. Köy muhtarı Mehmet Şirin Kılıç, gözaltına alınan Dağlı’nın köyden götürüldüğüne ve sol elinden yaralandığına şahit olur. Köy muhtarının aktardıklarına göre; Dağlı önce Hişkamergê köyüne götürülür. Yarım saat burada bekletildikten sonra bir helikoptere bindirilerek Silvan Jandarma Komutanlığına götürülür. Ali İhsan Dağlı’nın köyden çıkartılırken kurşun yarasından dolayı gömleğinin kanlı oluğuna şahit olunur. Köy halkının gözü önünde gözaltına alınan Dağlı’dan bir daha haber alınmadı.

 GÖZALTINA ALINDIĞI BELGELENDİ

 24 Nisan 1995 yılında babası Mehmet Dağlı tarafından DGM savcılığına yapılan başvuru sonrası aileye ‘Ali İhsan Dağlı adlı bir şahsın gözaltına alınmadığı söylenir.’ Yine 1995 Evrensel gazetesinin 11 Ekim tarihli haberine göre, ailenin İHD’ye başvurmasından dolayı köy, güvenlik güçleri tarafından basılır ve aile askerler tarafından şiddete maruz kalır. Bu baskılar Ali İhsan Dağlı’nın kaybedilmesinden sonra sürekli olarak devam eder. 11 Ekim 1995 yılında Evrensel gazetesinin ‘İşte Kayıp’ başlıklı haberi ile Ali İhsan Dağlı’nın gözaltında çekilmiş fotoğrafı ile gözaltına alındığı belgelenir. Sol fotoğrafta Ali İhsan Dağlı’nın elinin sarılı vaziyette olduğu görülür. Ailesi çekilmiş bu fotoğraf dışında Ali İhsan Dağlı’ya ilişkin başka bir somut bilgiye ulaşmaz. 16 Ekim 1995 tarihinde bu fotoğraf şubemize gelen ailesi tarafından teşhis edilir. İç hukuk yollarında sonuç alınmaması üzerine aile davayı AİHM’e taşıdı. AİHM, Türkiye’yi mahkûm etti.”

 Açıklama oturma eylemiyle son buldu.

 BATMAN

Batman’da (Êlih) da İHD Şubesi ve kayıp yakınları “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle 680’inci kez Gülistan Caddesi’ndeydi. Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları bu haftaki eylemlerinde 1 Nisan 1994 yılında Şirnex’in Cizîr ilçesinde gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Ahmet Bulmuş’un akıbetini sordu. Bulmuş’un kaybedilme öyküsünü İHD Şube Yöneticisi Rezan Baytar okudu. 

Bulmuş’un kaybedilme hikayesi şöyle:

“Ahmet Bulmuş, Şirnex’in Cizîr’e bağlı Gunde Hebler’de evleri yakılması nedeniyle ilçe merkezine göç etmek zorunda kalır. Köyde bakkallık yapan Ahmet, Cizîr’e gelince yeni bir iş kuramaz, işçi olarak günlük işlerde çalışmaya başlar. 1994 yılının Nisan ayında bozulan radyosunu tamir ettirmek üzere Beşir adlı arkadaşının Mardin Caddesi’ndeki dükkânına gider. Dükkâna gelen beyaz toros marka bir araçtan inen eli telsizli ve silahlı üç kişi, kimlik kontrolü yaptıktan sonra Ahmet Bulmuş’a ‘Sen bizimle geleceksin’ der. Ahmet’i arabaya bindirip götürürler. Radyo tamircisi arkadaşı olaya tanık olur. Birkaç gün sonra İlçe Jandarma Komutanı Cemal Temizöz, Ahmet’in evinde arama yaptırır, bir şey bulmazlar. Eşi Fatım’a, ‘Eşini götürdük, misafirimiz oldu, üç dört güne bırakacağız, sen bize evde ne sakladığını göster’ der. Fatım, hiçbir şey saklamadıklarını söyleyince de tartaklanarak, fiziksel şiddete maruz kalır. Jandarma ve polisler tarafından ev birkaç kere daha baskına uğrar. Gündüz vakti evin avlusuna el bombası atılarak, ev tahrip edilir. Bunun üzerine ev sahibi Bulmuş ailesini evden çıkartır. Fatım bu olaydan 3 gün sonra dilekçeyle ilgili mercilere başvurur ancak yanıtsız kalır. A. adlı bir kişi, ‘Ahmet Bulmuş’la birlikte gözaltındaydık, gözlerimiz bağlıydı ama sesimizden birbirimizi tanıdık’ diyerek aileye haber verir. (Bu tanık üç-dört yıl sonra tanıklık yapamadan kalp krizi geçirerek vefat eder.)    

 KIYAFETLERİNDEN TANIDI AMA BİRŞEY DİYEMEDİ 

 1996 yılında Silopiya’da bir kuyuda 6-7 kişinin cesedine ulaşılır. Eşi Fatım, çuvalın içinden çıkan kafası kesilmiş bir cesedin üzerindeki sağlam kalan kıyafetlerden eşini teşhis eder ancak korkar, şikâyette bulunmaz. Silopiya Belediyesi, cesetleri toplu olarak kimsesizler mezarlığına defneder. Ahmet’in oğlu Vedat, BOTAŞ kuyularında yapılan kazılarda bir kafatası bulunması üzerine Cizre Cumhuriyet Savcılığı’na yeniden başvuruda bulunur. 2009 yılında soruşturma açılır ve Vedat’a üç ay içinde DNA testi için kan örneği vermek üzere çağrılacağı söylenir. Aradan yıllar geçer çağrı yapılmaz. Sadece kendisinin ve 2 tanığın ifadesi alınır.” 

 Açıklama yapılan oturma eylemi ardından sona erdi.

HAKKARİ

 İHD Hakkari (Colemêrg) Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 170’inci haftasında Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. Kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, Gever Belediye Eşbaşkanları, DEM ve DBP İlçe Örgütü üyeleri ve çok sayıda kişi katıldı. Bu haftaki eylemde, Gever’e 24 Mart 2008 yılında polisler tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybeden Fahrettin Şedal’ın failleri soruldu. İHD Şube üyesi Ozan Akbaş, 6 çocuk babası olan Fahrettin Şedal’ın hikayesini anlattı. 

 YARALI HALDE KİMLİK SORGUSU YAPILDI

 Evinin balkonunda kızı ile oturduğu esnada Fahrettin Şedal’ın vurulduğunu söyleyerek hikayeyi anlatmaya başlayan Akbaş, “Fahrettin Şedal çarşı merkezinde yaşıyordu. Gerginliğin had safhalara çıktığı dönemde toplumsal olaylar gerçekleşiyor ve bir hak arama yöntemi olarak insanlar, insan hayatına karşı gerçekleştirilen pervasız ve oransız saldırılara karşı bir anayasal hak olan sokaklarda eylemsellikler düzenliyordu. Bu olaylar sırasında vurulan ve hayatını kaybeden İkbal Yaşar için binlerce insan 24 Mart 2008 tarihinde yürüyüşe geçti. Akabinde çarşı merkezinde çıkan olaylar ile birlikte polis ekipleri rastgele havaya ateş açmaya başladı. Balkonda kızı Eylem ile oturan baba Fahrettin Şedal silah seslerini duyması ile birlikte kızını önüne alarak içeri girmek isterken açılan ateş sonucu vuruldu. Kızının üzerine yığılan Fahrettin Şedal’ın yaralı bedeni hastaneye götürülmek istendi. Bindirildiği aracın önü kesildi. Yaralı halde kan kaybeden Fahrettin Şedal’a kimlik sorgusu yapıldı” dedi.

 AKIBETİ FAİLİ MEÇHUL BIRAKILDI

 Şedal’ın cenazesi hastaneye yetiştirilmesi gerekirken keyfi muamele ile bekletildiğini hatırlatan Akbaş, Polislerin yaralı haldeki Şedal’a silah dipçikleri ile işkence yaptığını ve Şedal’ın bilincini kaybettiğini söyledi. Alternatif yollardan hastaneye götürülen yaralı haldeki Şedal, durumu ağır olması nedeniyle Van Yüzüncü Yıl Üniversite Hastanesine sevk edildiğini aktaran Akbaş şöyle devam etti: “18 günlük yaşam savaşını 10 Nisan 2008 tarihinde kaybetti. Bu olaylar silsilesinde tek bir kişi yargılanmadı. Balistik incelemesi tamamlanmadı. Kurşunun nereden ne açı ile geldiği öğrenilmedi, olay yerinde ki kolluk kuvvetinin silah ve mermileri incelenmedi. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan tüm başvurular reddedildi. Dosya kovuşturmaya yer olmadığı gerekçesi ile kapatıldı. Böylelikle evinin balkonunda otururken vurulan, yaralı bedenine işkence edilen Fahrettin Şedal’ın akıbeti faili meçhul bırakıldı.”

Soruşturmanın takipsizlikle kapatıldığını belirten Akbaş, Şedal için hak mücadelesini her koşulda sürdüreceklerini ifade etti. 

Açıklama oturma eylemiyle son buldu.

 İZMİR 

 İHD İzmir Şubesi, iki haftada bir gerçekleştirdiği kayıp eylemini bu hafta da sürdürdü. Konak eski Sümerbank önünde yapılan eylemde “Kayıplar vicdandır, sahip çık” ve “Failler belli kayıplar nerede” pankartları açılırken bu hafta 30 Mart 1972’de Kızıldere’de katledilen Sabahattin Kurt’un hikayesi anlatıldı. 

 İHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Ali Aydın, Sabahattin Kurt’un ailesine Niksar Savcılığı tarafından “Cenazenizi şu saate kadar almazsanız burada gömülme işlemi yapılacaktır” denilen bir telgraf yollandığını belirterek ailenin ise o koşullarda verilen saatte ulaşmalarının imkansız olmasından kaynaklı “usullere uygun defnedin” talebinde bulunduğunu ifade etti. 

 Aydın, yaşananlara ilişkin devamla şunları aktardı: “Gelen ikinci telgrafta Sabahattin Kurt’un Niksar’ın Şavşak Mezarlığı’nda 157 nolu mezara gömüldüğü bildirilir. Yıllar sonra Şavşak Mezarlığı’nda Sabahattin Kurt’un küçük kardeşi Semih Kurt’un katılımı ile gazeteci yazar Murat Bjeduğ tarafından aramalara, resmi makamlar nezdinde araştırmalara, mezarlık çevresinde oturan ailelerin yaşlı büyükleriyle yapılan görüşmelere rağmen mezar yerini bulmak mümkün olmaz. Ne bir iz, ne bir işaret, ne de öyle telgrafta yazıldığı gibi bir mezar numarası veya belediyede bir kayda rastlanmaz. Köylü tanıklar, ‘sabah buraya genç bir cenaze getirip gömdüler, ne düşündüler ise akşama gelip çıkarıp götürdüler’ diye bilgi verirler.” 

 Aydın, Kurt’un mezar yerinin 53 yıldır açıklanmadığını ifade etti.  Açıklama, 5 dakikalık oturma eyleminin ardından sona erdi.

/Mezopotamya Ajansı/

İlginizi Çekebilir

İstanbul Kitap Fuarı’nın onur yazarı Murathan Mungan
Rutte: Rusya uzaya nükleer silah yerleştirebilir

Öne Çıkanlar