Süheyla Doğan: 19 yıl sonra biz o bölgede ne bulacağız? Devasa cehennem çukurları, zehirli göller, büyük atık barajları ve telafisi mümkün olmayan topoğrafik dönüşümler…
*
Aslıhan Gençay #P24Blog‘da yazdı:
Bırakın Türkiye’yi, dünyanın en güzel yerlerinden biri Kaz Dağları. Bitki örtüsü, ormanları, su kaynakları ve efsaneleriyle gözümüz gibi korunmamız gereken bu cevher, şu anda katlediliyor. Bulunduğu bölgedeki ilçeleri ve köyleri de besleyen Kaz Dağları, vicdansızca yok ediliyor. Ne uğruna? Kısa süre önce altın madeniydi nedeni, şimdi bakır deniyor katliamın adına. Bıktık. Canımız acıyor. Bu doymak bilmeyen aç gözlülüğü ve vicdansızlığı da akılımız almıyor.
Öte yandan koruyamıyoruz. Vahşi kapitalizmin doğası bu, demek de yetmiyor zira kapitalizmin hüküm sürdüğü pek çok ülkede yasaklanan altın madenlerine, bizim güzelim ormanlarımız sere serpe, fütursuzca sunuluyor. Oysa yasalarda; bir bölgenin yerüstü zenginlikleri, yeraltı zenginliklerinden daha fazlaysa o bölgede madencilik yapılamaz, yazıyor. Neye yarıyor bu yasalar? Hiç. Kaz Dağları’nın gözümüzün önünde yok edilişini ciğerimiz yanarak izliyoruz. Failin kimliği ise belli: Cengiz Holding.
Neler yaşandı?
Önce Cengiz Holding’in şirketi Truva Bakır A.Ş, Kanadalı Liberty Gold firmasından Halilağa Bakır Madeni’ni satın aldı. Şirketin, “Halilağa Bakır Ocağı Kapasite Artışı, Cevher Zenginleştirme Tesisi ve Atık Depolama Tesisi” projesi için 10.08.2020 tarihinde ÇED süreci başlatıldı. 26.07.2021 tarihinde “ÇED olumlu” kararı verilmesi üzerine bölge halkıyla vakıf, dernek ve odalar, bu kararın iptali için üç ayrı dava açtılar. Davanın görüldüğü Çanakkale 1. İdare Mahkemesi ise bilirkişi keşfi yapılmasına karar verdi. Bilirkişi, projenin bölgedeki doğal ve kültürel varlıklar üzerinde geri dönüşsüz tahribata neden olacağı değerlendirmesini yapınca mahkeme, 17.06.2022 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı aldı. Kararda şöyle yazıyordu: “… dava konusu işlemin; uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 sayılı kanunun 27. maddesi uyarınca teminat alınmaksızın yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.”
Ardından Çanakkale 1. İdare Mahkemesi, 13.12.2023’te projenin ÇED olumlu kararını iptal etti. Fakat şirket, “Bilirkişi raporunda yer alan bazı hususlarla ilgili eksikleri tamamladığını” beyan ederek projeyi yeniden bakanlığa sundu ve bakanlık aynı proje için ÇED olumlu kararı verdi. Bu karar, bölge halkı, dernek ve vakıflar tarafından yine dava edildi, tekrar bilirkişi keşfi yapıldı ve bilirkişi davacılardan yana rapor vererek, projenin zararlı olduğunu bir kez daha mahkemeye bildirdi. Fakat mahkeme bu defa yürütmeyi durdurma kararı vermedi. Halk da haklı davasını Danıştay’a taşıyarak kararı temyiz etti. Henüz hukuki süreç bitmeden şirket, 100 dönümden fazla bir alanda şantiye inşaatına ve kesilecek ağaçları işaretlemeye başladı. Proje alanında bulunan köylülerin toprakları içinse kamulaştırma talebinde bulundular. Köylülerin çoğu, topraklarının kamulaştırılmasını kabul etmedi ve mücadelelerine devam ediyorlar.
Siz bu yazıyı okurken, 5166 hektarlık proje alanında gece gündüz demeden ağaçlar kesiliyor. Maden ocakları çalışmaya başladığında ise bölgeyi, telafisi imkânsız, korkunç sonuçlar bekliyor.
Bütün ülke maden alanı haline getirildi
Halk elden geldiğince direniyor. Yaşananları ve halkın mücadelesini, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, emekli inşaat mühendisi Süheyla Doğan’la konuştuk.
> Aslında her şey, beş yıl önce Alamos Gold altın madeniyle başlamıştı. Nasıl durdurmuştunuz altın madeni projesini?
O şirket de itiraz davalarımız henüz Danıştay aşamasındayken çalışmaya başlamıştı. Direndik, nöbetler tuttuk ve alandaki yoğun direniş üzerine, şirketin Ekim 2019’da sona eren işletme ruhsatı uzatılmadı. Hatta şirket, uluslararası tahkim mahkemelerinde Türkiye Cumhuriyeti devletine dava açtı.
> Cengiz Holding de Alamos Gold gibi mahkeme sürecine saygı duymadı mı?
Öyle görünüyor. Cengiz Holding’in projesi de aynı şekilde henüz Danıştay süreci sonuçlanmadan başladı. Bilirkişi bizden yanaydı, mahkeme bizden yanaydı ancak mahkeme heyeti, ikiye karşı bir oyla bize davayı kaybettirdi. Biz de Danıştay’a itiraz ettik. Henüz dava sonuçlanmadı.
> Siz hukuk mücadelesi verirken, Cengiz Holding neler yapıyordu bölgede?
Şirket zaten şantiyelerini kurmaya başlamıştı. Arkasından ağaçları işaretlediler ve sonra çok hızlı bir şekilde kesim başladı. Proje alanı içerisindeki yolları da yapmaya başladılar. Çok kalabalık bir kesim ekibiyle, çok fazla iş makinesiyle çok hızlı çalışıyorlar şu anda.
> Sizler ne yapıyorsunuz?
Her alana gidip müdahale etmeye çalışıyoruz. Hem bizim bölgeden hem de diğer bölgelerden CHP’nin ve İyi Parti’nin görevlendirdiği milletvekilleri geliyor. Onlar gelince makineleri durduruyorlar, alandan çıkıldığı andaysa yeniden çalışmaya başlıyorlar. Gece gündüz çalışıyorlar. Şu anda ciddi bir yağış ve alanda büyük bir çamur deryası var ama yine de çalışmaya devam ediyorlar.
> Mahkemenin atadığı bilirkişi heyetlerinin hazırlayıp sunduğu iki raporda da proje neden zararlı bulunmuştu?
Orman ekosistemine zarar vereceğini söylemişlerdi. Çünkü proje alanı içerisinde 520 hektarlık, hem çam hem meşe karışık bir devlet ormanı var. Çok güzel bir ormandı ama artık o vasfı kalmadı ne yazık ki.
> Köylülerin tarım alanları da risk altında mı?
Proje alanı içerisinde köylülerin ekip biçtikleri, hayvanlarını otlattıkları tarım alanları var. Şirket, Temmuz ayında bu alanlarla ilgili, kendi lehine kamu yararı kararı aldırmış. Çanakkale Valiliği de bir kamulaştırma komisyonu kurdu ve şirket, tarlası olan köylüleri pazarlığa çağırdı. Köylülerin bir kısmı toprağını şirkete sattı, büyük bir kısmı ise pazarlığa gitmedi. Tarlasını satmayan köylülere kamulaştırma davaları açtılar. Köylüler de kamulaştırmanın iptali için karşı dava açıyorlar.
> Proje, bölgedeki su havzasını kapsıyor. Peki, bunun sonucu nasıl yansıyacak sizlere?
Dağlar ve ormanlar, zaten su toplama havzaları. Dağlarda yağışlarla toplanan sular, yeraltına inip oradan da daha aşağıdaki köylerin, yaşam alanlarının içme suyu kaynaklarını oluşturuyor. Bu büyük alandaki ormanın yok edilmesi, sonrasında cehennem çukurlarının açılması, su toplama yüzeyini de yok edecek ve ciddi bir susuzluğa yol açacak. Altın-bakır madenciliği faaliyeti, büyük miktarda suya ihtiyaç duyar. Projede, yılda 5 milyon ton su tüketecekleri yer alıyordu. Bu suyu, köylülerin kullandığı içme ve sulama sularından alacaklar tabii çünkü başka su kaynağı yok. Bilirkişi raporunda; “Su varlıkları, öncelikle halkındır ve içme suyu olarak kullanılır. Bir madenin proses suyu daha sonra gelir.” deniyordu. Su Kanunu ve suyla ilgili düzenlemeler de böyle der. Muratlar ve Hacıbekirler köylerinin su kaynaklarıyla gözeleri, proje alanında kaldı. Şu anda yok ediliyorlar.
> Projeye onay verenlerin, halka su sağlamak için bir planları yok muymuş?
Köylülere, İl Özel İdaresi su kaynağı buluyor. Şirketin bu konuda hiçbir yükümlülüğü yok. Bunun maliyeti de ne yazık ki kamuya yansıtılmış oluyor. Hacıbekirler köylülerinin sulama ihtiyaçları için bir gölet planlanıyordu yıllar önce. Şimdi DSİ, şirketle bir protokol yaptı ve gölet sayısını ikiye çıkardı. Hacıbekirler 1 ve 2 diye. Göletler, tamamen şirketin maden proses suyuna tahsis edilecek. Her ne kadar protokolde, köylüye su verileceği yazıyorsa da bunun gerçekleşmeyeceği açık. Tarım ve hayvancılık ciddi bir zarar görecek.
> Siz, bu madenin sadece bakır değil, aynı zamanda altın madeni olacağını da sürekli vurguluyorsunuz. Bu bilgi halktan neden gizleniyor sizce?
Teknik raporlarda madenin rezervi, “altın, bakır” şeklinde geçiyor. Bu şirketin ruhsatını satın aldığı Liberty Gold diye bir şirket var. Onların kamuya açık sundukları teknik raporlarda da altın madeni yazıyor. Şirket, kamuoyunun tepkisini azaltmak için; “Bakın bizim bakıra ihtiyacımız var, çıkarmamız lazım.” deme yolunu seçti çünkü altınla birlikte siyanür de anılıyor ve siyanüre büyük bir tepki var. Bu nedenle projeyi, bakır diye adlandırdılar.
> Kaz Dağları’nın büyük bir bölümü için maden ruhsatı verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kaz Dağları’nın yüzde 79’u metalik madenci ruhsatlarıyla kaplanmış durumda. Bunların bir kısmı ihale, bir kısmı arama, bir kısmı da işletme alanları. İhale alanları, peyderpey şirketlere satılıyor. Sondaj aşamaları, ÇED sürecinden muaf olduğu için artık sondaj aşamasındaki projeleri yakalayamaz olduk. Bu projenin göletlerle ilgili sürecini de tüm itirazlarımıza rağmen yine ÇED kapsamı dışında yürüttüler. Halbuki göletler de bu projenin entegre tesisidir ve ÇED sürecinin birlikte yürütülmesi gerekirdi. Bu konuda da usulsüzlük yapıldı.
> Madenler söz konusu olunca genellikle; madenin bulunduğu yeri seçme şansımız yok, bu yüzden onaylıyoruz, argümanını kullanıyor bakanlıklar. Sizce neden bu kadar ısrarcılar doğal yapıyı maden uğruna heba etmekte?
Bir bölgede rezerv bulunsa da proje, ekosisteme zarar veriyorsa yapamazsınız. Bu konuda kanunlar, yönetmelikler var ve çevre etki değerlendirmesi yapılıyor. Eskiden yerin üstündeki, yerin altındakinden daha değerli ise orada madencilik yapılamaz, deniyordu. Bu kadar büyük alanlar heba edilmiyor, madencilik daha küçük ölçekli yapılıyor ve ekolojik yıkımlara yol açılmıyordu. Hele altın madenciliği hiç yoktu. Bergama’ya kadar, altın madenciliği mi vardı Türkiye’de? Şu anda spekülatif gelir sağladıkları için şirketler, altın madenciliğine saldırmış durumdalar. Artık eser miktardaki cevherleri bile çıkarabilecek teknolojiye de sahipler. Gözleri hiçbir şey görmüyor ve çok büyük alanları tahrip ediyorlar.
> Maden projesinin neden olacağı yıkımdan bölgedeki kaç ilçe ve köy etkilenecek?
En yakınında üç tane çember köy var; Muratlar, Hacıbekirler, Halilağa. En az 15-16 köy de yakın bir çemberde yer alıyor ve etkileniyorlar. 20 km yakındaki Bayramiç ve Çan ilçeleri de etkileniyor. “Madenle 15 yıl için istihdam sağlayacağız.” diyorlar. 2 yıl inşaat, 2 yıl da kapatmayı sayarsak, 19 yıl sonra biz o bölgede ne bulacağız? Devasa cehennem çukurları, büyük atık barajları ve geri dönüşü mümkün olmayan topoğrafik dönüşümler. Cehennem çukurları içinde oluşan göllerin ne kadar zehirli olduğunu biliyoruz. Amerika’da, altın ve bakır madenlerinden kalan cehennem çukurları, asit göllerine dönüştü ve yaban hayata zarar verdi. Atıklar, toprağın içerisinden süzülerek yeraltı sularıyla civardaki yüzey sularına karışacak, kırmızı akan dereler oluşacak ve içlerinde ne balık ne de kurbağa yaşayabilecek. En büyük tehlikelerden biri de atıklar.
> Direniş süreciniz nasıl gelişti ve neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Önce projeye dikkat çekmek için Çanakkale’de kitlesel bir miting düzenledik ve ağaçların işaretlendiğini, her an kesim olabileceğini kamuoyuna haber verdik. Kesimler başlayınca 5 Kasım’da, Türkiye’nin her yanından herkesi kesim alanına davet ettik ve iş makinelerini durdurduk. Şu anda alanda çadırlar var ama nöbet tutmuyoruz, bir buluşma ve irtibat çadırı gibi düşünün. Kolluk tehdit ederek çadırlarımızı kaldırmak istiyor. Kış başladı ve hava çok soğuk olduğundan çadırlı nöbet şimdilik pek mümkün görünmüyor. Danıştay’ın önüne de gittik ve köylüler, bir an önce kararın verilmesi, projenin iptal edilmesi için basın açıklaması yaptılar.
> Köylüler kararlı mı peki?
Köylerimizde pek genç yok. Direnen kadınlar 60, 70, 80, 85 yaşlarındalar. Şirket, çeşitli sosyal rüşvetlerle köylüleri kandırmaya çalışsa da ikna olmayanlar daha fazla. Şirketin rüşvetini kabul edenler oldu ama onların da şimdiki durumu görünce yüreklerinin sızladığına eminim.
Mücadelemizi daha güçlü sürdürmek, hukuki ve yasal süreçleri takip etmek için 2012’de Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’ni kurmuştuk. O günden bu yana hem metalik madencilik hem de diğer projelerle uğraşıyoruz. Bir yandan da bölgemizdeki sivil toplum örgütleri, partiler ve sendikalarla birlikte Kaz Dağları Ekoloji Platformu’nu kurduk.
> Süreci ve gelişmeleri hangi sosyal medya hesabından takip edelim?
Kazı Dağları Ekoloji Platformu, Kaz Dağları Kardeşliği ve Kaz Dağları Koruma hesaplarından takip edebilirsiniz.
> Kırşehir’den yeni geldiniz, orada neler oluyor şu anda, altın madeni mi yine?
Kırşehir’de de 4 tane altın madeni projesi var ve yöre halkı yeni öğrenmiş. Desteğe gittik, kendi deneyimlerimizi aktardık. Ülkenin her yanı, yangın yeri oldu. Bütün bir ülkenin maden alanı haline getirilmesi nasıl bir anlayış? Yaşam alanı kalmıyor, orman kalmıyor, tarla kalmıyor. Çok acı.