Türkiye’de olay ve olgular çoğu zaman ya tamamen yanlış ya da eksik bilinir.
Bundan önemlisi olay ve olguların nedenleri gizlenir ve gerçek olmayan nedenler tartışılır.
İnsanların genel kültür düzeyi, basın-yayın organlar tarafından çarpıtılması, resmi ideolojinin bellekleri esir alması, bu olay ve olguların bilim yuvası olarak işlev görmesi gereken Akademia tarafından ters-yüz edilmesi, doğru anlaşılmasına engel oluyor.
Bu noktada olay ve olgularla ilgili yanlış işleyen bir süreç de olay ve olguların sebeplerinden çok sonuçlarıyla ilgilenilmesi ve sonuçların tartıştırılarak nedenlerin bilinçli bir şekilde kaybedilerek beyin ve belleklerden uzak tutulmasıdır.
Olayların hukuk açısından incelenmesinde de aynı yol izlenmektedir. Bu olaylarda hukuk değil yasa devreye girer. Çünkü hukuk nedenlerle, yasa sonuçlarla ilgilenir.
Demokrasi dışı rejimlerde rejimin yasalar rejimi olması bundandır.
Şimdi bu anlatım ışığında 15 Temmuz darbe girişimini ele alalım; 15 Temmuz’dan bu yana bu rejimden nemalanan bilim adamları resmi ideolojinin yetiştirmesi yazarlar, psikolojik savaş tetikçisi uzmanlar her gün 15 Temmuz’u tartışıyor.
Özellikle son günlerde 15 Temmuz’un FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmalara konu oluyor. Kimse çıkıp bunlara yav arkadaşlar ayaklar belli; siz başı veya başlarını arayın demiyor, diyemiyor.
Olayın püf noktalarından biri budur. Bu baş kullanılan FETÖ lideri Fetullah Gülen değildir. Gülen sadece kullanılan bir ayaktır, bir piyondur. Peki baş kimdir? Nerede aranmalıdır?
Bu baş sadece görünürde FETÖ lideri Gülen’dir. Baş başından beri anti-Komünist, anti- Kürt, anti-demokratik rejimin kendisidir. Onun ırkçı, milliyetçi kodlarıdır.
FETÖ’nün başı da tam bu rejime uygun kullanılan bir figürandır. Peki bu baş nerede aranmalıdır?
İtihat ve Terakki’den bu yana devlet aklı denilen Teşkilatı Mahsusa, Karakol, (o zamanki istihbarat), Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler Komutanlığı, Türk İntikam Tugayı, Milli Mukavemet Birliği ve her türlü gizli kozmik odalarda aranmalıdır.
Baş buradadır. Partiler ve hükümetler sadece onların ihtiyaçlarını karşılayan kurumlardır. FETÖ lideri bunların hizmetinde olan, Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde demokrasi ve özgürlük düşmanı olarak yetişmiş bir elemandır.
İdeolojik şekillenmesi, örgütlenme süreci buralardan günümüze kadar gelmiştir.
Siyasi baş ne tek başına AKP, ne de CHP’dir. Günümüze kadar kurulan ve kapanan tüm partiler (gerçek muhalefet partileri) hariç 15 Temmuz’un hizmet ettiği rejimin figüranlarıdır. Fethullah Gülen bu rejime en uygun elemandır.
Yukarıda saydığım Kontgerilla ve derin devlet yapılanmaların tümü anti Komünisttir. Fethullah Gülen de anti-Komünist ve Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde işe başlamış, eğitilmiştir. Bu yapılanmaların tümü anti-Kürt’tür.
Fethullah Gülen de azılı bir anti-Kürt’tü. Adı geçen yapılanmaların tümü hak ve özgürlük karşıtıdır. Fethullah Gülen de hak ve özgürlük düşmanıdır. İşte işin esası buradadır. İrdelenmesi gereken nokta tartışılması gereken odak noktası budur.
Şimdilerde gözden kaçırılması için canhıraş dil dökülmesi bu birliği gizlemeye dönüktür. Başta buradadır, ayakta buralardadır.
Celal Bayar’ın, ”bu yaz Komünizm gelecek, bu kış gelecek” söylemini hatırlayınız. Nazım Hikmet’in cezaevine atılmasının, Sebahattin Ali’nin katledilmesinin, Kanlı Pazar’ı, 49’lar yargılanmalarını hatırlayınız.
FETÖ başının Kürt düşmanlığı da tescillidir. Kendi sözünü hatırlatıyorum:” Beddüizaman sağken yanına gitmedim, yanına gitseydin elini öpmek zorunda kalırdım, oysa bir Türk bir Kürt’ün elini öpemez…”
Dershanelerin kapatılması gündeme gelince iyi hatırlıyorum şöyle dedi: ”Siz Doğu ve Güneydoğu’da dershanelerimizi kapatıyorsunuz, onların yerine ne koyacaksınız?” Yani, ”ben asimilasyon için görev yapıyorum, şimdi kim yapacak” diyor.
Şimdi FETÖ’yü devletin içine kim yerleştirdi ve niçin yerleştirdi? soruların cevabını anladınız mı?
Açık ve net söylüyorum; FETÖ ve 15 Temmuz bir parti sorunu değil, başından bu yana anti-demokratik biçimde kurgulanan bir rejim sorunudur. Ne tek başına AKP’nin, ne de CHP, MHP, ANAP, DYP’nin ve ne de DSP’nin sorunudur? Hepsinin de içinde bulunduğu ve korumaya çalıştıkları rejimin sorunudur.
Bu rejim devam ettikçe ve gladyo, kontrgerilla örgütlenmeleri oldukça FETÖ gider, METÖ gelir. Yani FETÖ’nün de, 15 Temmuz’un da siyasi başı daha derinde ve daha köklüdür.
FETÖ’nün palazlanmasına yol açan zemine bakalım. 1924 yılında İmam Hatipler ve Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Bunların kuruluş amacı İslamiyeti ve sivil alanda yaşanması gereken Müslümanlığı devletleştirmekti. Din ve İslamiyet devletin rejimin bir kolu haline getirilmiştir. Din devletleşince siyasi İslamcılar da devletin anti-sol, anti-Kürt, anti-demokratik temelinde ve kontrgerilla oluşumlarının isteği doğrultusunda devleti yönetme hakkını kendilerinde gördüler.
Eskiden bazı partiler eliyle devlete egemen olan siyasal İslamcılar, kendilerini direk devleti yönetmeye kalktılar.
FETÖ’nün yükselme süreci de 15 Temmuz darbesine giden yol da buradadır.