Türk devletinin görünen yanı olan parlemento mahkemeler, çeşitli açık kurumlar aysbergin görünen yüzü ise kısaca derin devlet olarak bilinen kontr-gerilla, çeteler,mafya ve hukuk dışı olan yanı aysbergin görünmeyen yanıdır.
Türk devletini idare eden, politikasına yön veren, şiddet konseptini yürüten yanı esas bu görünmeyen yanıdır.Bundan dolayı Türkiye’de meclisin ve yasal kurumların çok büyük bir etkisi (yetkisi) yoktur. Ancak kitlelere sanki Türkiye’de tek etkili kurumun parlemento olduğu anlatılır, mahkemelerin ve diğer kurumların işlevinin büyük olduğu yalanı pompalanır. Partilere tanınan alan devletin bu yeraltı ve illegal yanının ihtiyaçlarını sağlamak,ekonomik alanda düzenlemeler yapmaktır. Ekonomik alan ise rant alanıdır. Siyasetçilere “ekonomi ile ilgili düzenlemeler yapın ama siyaseti biz yaparız” denilmektedir. Dikkat edilirse önemli ve genel konularda oluşturulan politikalar için “devlet kararı” denilmektedir.Kürt sorunu, Kıbrıs, Kerkük vb. gibi konular gündeme geldiğinde herhangi bir parti kararı yerine bu parti iktidarda bile olsa parti ve hukümet kararı denilmemekte”devlet kararı”denmektedir. “Devlet kararı”denilen şey ise derin devlet kararıdır. Yine ekonomik alanda yapılan devasa hırsızlık,yolsuzluk konularında hiçbir politikacının (yüzüne gözüne bulaştıran bir iki kişi hariç) yargılanmaması partilere tanınan alanın sadece ekonomik alan olduğunu göstermektedir.
İttihhat Ve Teraki partisinden bu yana durum böyledir. O günden bu yana devletin görünmeyen yanı olan ve bazen bir kaza veya derin devletin kanatları arasındaki çatışmadan kaynaklı Sedat Peker gibi birinin itiraflari sonucu ortaya dökülenleri öğrenebiliyoruz. Devletin derin yanının esas işlevi genelde muhalefeti, özelde ve ağırlıklı olarak Kürtlere karşı kirli savaşı yürütmektir. Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın tetikçi eleman ve finans kaynağı mafya ve çete örgütleri tarafından karşılanmaktadır Devletin görünen yanı savaşı finanse edemez duruma düştüğünde savaş bu mafya ve çetelerin uyuşturucu, kumar ve benzeri yollardan kazandıkları kirli paralarla yürütülmektedir. Yani kirli savaş önemli oranda kirli paralarla finanse edilmektedir. Çiller, Güreş, Ağar üçlüsünün yürüttüğü kirli savaşı finans amacıyla uyuşturucu trafiği Ağar, Abdullah Çatlı, Sedat Bucak’a aktarılmıştır. Bunların kirli ilişkileri Susurluk’ta kısmen ortaya çıkmasına rağmen şu anda aklımızda kalan kaza süsü verilen aracın görüntüleri ve Sedat Bucak’ın patlak gözleridir. Halil Falyalı cinayeti ise derin devletin devam eden kirli ilişkilerinin sonucudur. Şindi yine bir bir ekonomik kriz var ve görünen devlet kirli savaşı finanse edemiyor. Mafya ve çetelerin kirli paralarına ihtiyaç duyuluyor ve bu çetelerin onemli bir ismi olan Halil Falyalı bir cinayet sonucu öldürülüyor. Falyalı Türkiye derin devletiyle Kıbrıs’taki derin devlet arasında ilişkileri ve finansı sağlayan önemli bir figürdü. Bu cinayet ise çok profesyonelce işlenmiş bir cinayettir. Bir istihbarat orgütü olmadan bu kadar profesyonel bir cinayet işlenemezdi. Falyalı’nın tasfiye edilmesinin birçok nedeni olabilir. Falyalı çok şey biliyordu bunun için oldürülmüş olabilir. Çetelerin çıkar çatışmasına kurban gitmiş olabilir.ABD’de devam eden bir davada konuşarak Reza Sarraf benzeri Türkiye’yi sıkıntıya sokma ihtimalini ortadan kaldırmaya yonelik işlenmiş bir cinayet olabilir. Ya da”senin çeten yerine benim cetem yesin” diyen devlet kanatlarından birinin işi olabilir.
Evet bu çeleler devletin gizli ve illegal yanının onemli ayaklarıdır. 1996’da Şamdan Barelyas’a giderken Sayın Öcalan’ın aracının yoluna bomba koyan ve ateşkesin bitmesine neden olan ekip Ağar’a bağlı Çakıcı, Çatlı çetesiydi. Kirli savaş devam ediyor ve çeteler kullanılmaya devam ediyor. Ama unutulmamalıdır, devlet kullanır ve işi bitince peçete gibi atar.Bu Türk devletinde gelenektir.