Kemal Okutan: Kılıçdaroğlu’nun Amed gezisi ve gerçekler

Yazarlar

Kılıçdaroğlu’nun Amed ziyaretinin tartışılması sürüyor. Türkiye siyasi partileri, yazar, aydın ve siyasetçileri görüşlerini açıklamaya, tartışmaları yürütmeye devam ediyorlar.

Nasıl ki Urfa’dan doğuya doğru ilerlediğinizde başka bir ülkeye giriyormuş gibi izlenime kapılıyorsanız Kılıçdaroğlu’nun Amed ziyareti ile ilgili tartışmaları dinleyince de bu ziyaretin başka bir ülkeye yapıldığına inanıyorsunuz.Beyinlerde, bilinçte ve maneviyatta, sosyalitede, kültürel alanda, güvenlik tedbirlerinden farklılığı hemen göze çarpan iki farklı yapının eklektik duruşu zaten görülüyordu. Adı geçen seyahat ile ilgili tartışmalar da bu eklektik duruşu iyice suyu yüzüne çıkardı.Özellikle sol ve Kürt çevrelerinden bazı aydınların Kılıçdaroğlunun Amed gezisini değerlendirmeye başlarken, “bu çok önemli bir gezidir, olumlu görüyorum” gibi bir cümle kurmasını da anlamış değilim.Bu gezinin neresi iyi, neresi olumlu? Neden iyi, neden olumlu? Kılıçdaroğlun’un gezisinin diğer parti liderlerinin gezisinden ne farkı var? Örneğin Babacan’nın gezisi ile Kılıçdaroğlu’nun gezisi arasında ne fark var?Bu güne kadar Amed’e gitmemiş olması bir etken olsa da bu bakış açısını bilinçaltlarında CHP’nin sol bir parti olarak görülmesinden kaynaklanıyor ama bu son derece yanlış, tutarsız ve yersiz bir düşünce tarzıdır. Çünkü CHP sol bir parti degildir. Sol bir partinin Kürt sorununu çözeceği varsayımı ise problemlidir. CHP’nin sol ile bir alakasının olmadığını defalarca yazdım. Türkiye’de Kemalist sol bu sorunu cözme ihtimaline en uzak partidir.Sanki, “Kandi’li yerle bir etmezsem namerdim” diyen Kılıçdaroğlu değilmiş. Sanki Millet İttifakı’nın deklerasyonu yayınlandıktan birkaç gün sonra HDP Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması için parmak kaldıranlar CHP milletvekilleri değilmiş gibi… Bu ne rezalet, bu ne saçmalık?Bu saçmalığı yaratanlar da Kürt çevrelerinin içindeki kimi solcu geçinenlerdir. Israrla 1938’den sonra Kürdistan’da biten CHP’nin tekrar Kürdistan’a girmesi için kendini paralayanlardır. Türk siyasal partilerinin hele tüm partilerin anası ve faşist rejimi kuran parti olan CHP’nin Kürdistan’a yerleşmesine hizmet etmek Koçgiri lideri Alişer’in, Seyit Rıza’nın, Şex Sait’in, kahraman Bese’nin, Zarife’nin ve on binlerce şehidin anılarına ve ideallerine ihanet  etmektir.Beyler kendinize gelin; gerçek CHP Bolu Belediye Başkanının CHP’sidir. Gerçek CHP, 1992-93’de SHP ismiyle iktidar ortağıyken sarı kırmızı yeşil renkli fularlarıyla ateşin etrafında oynayarak Newroz kutlayan insanların üzerine ateş açılarak katledilmesinin de suç ortağıdır.Yahu biz ne zaman akıllanacağız? Afrin’nin, Serékaniye’nin yerle bir olmasına bu parti onay vermedi mi? HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılmasına bu parti tam takır el kaldırmadı mı? 1920’lerden bahsetmiyorum, birkaç yıl ve bir kaç haftalık icraatlardan bahsediyorum.Bu Kemalizm seviciliği ile AKP-MHP seviciliği arasında hiçbir fark yoktur. Buna inanın. Bunların Halepçe’de kimyasal silah kullanarak binlrce Kürd’ü katleden Saddam’la hiçbir farkları yoktur. Saddam’ın ve Arap Baasçılığının Anadolu’daki yol arkadaşlarıdır bunlar.Kimileri de birkaç iyi niyetli bireyin CHP ‘de bulunmasını örnek göstererek, CHPyi göklere çıkarıyor. Bu iyi niyetli dediğiniz kişiler gerçekten iyi niyetlilerse neden HDP’de değiller de CHP ‘deler sorusunu sormak lazım. Bana göre bu bireylerin bilerek ya da bilmiyerek CHP’yi şirin göstermekten başka bir işlevleri yoktur. Üstelik bir partinin içinde birkaç demokrat insanın bulunmasi o partiyi demokrat yapmaz.

Bir partinin demokratik olması için proğramının, işleyişinin pratiğinin, üzerinde şekillendiği kitlenin yapısısının demokratik olması yani hükm-ü şahsiyetinin demokratik olması lazım.Güya Kılıçdaroğlu “barış” demiş diye seviniliyor. Yahu bu ülkede ben Kürt sorununu çözerim deyip iktidara gelince şiddet politikasını uygulayanları görmedik mi? Kılıçdaroğlu’nun bu söylemi Demire’lin, “Kürt realitesini tanıyorum” söyleminden daha ileri bir söylem midir. Çiller’in, “Bask modeli” lafından daha mı önemlidir?Özal’ın, “Federasyonu da tartışmalıyız” demesinden daha mı olumludur?Kaldı ki Kürt sorununu hükümetler değil devlet çözer. Derin devlet kararı olmadan bu sorunu çözecek herhangi bir güç yoktur. Devlet kararı olursa bu sorunu MH ve İP eliyle bile çözerler. Sayın Öcalan’nın idam edilmemesinin morotoryumunu Devlet Bahçeli’ye imzalatmadılar mı? Derin devlet kararı olmadan, “ben cözerim” diyen Özal tüm ekibiyle birlikte tasfiye edilmedi mi?Halepçe Katliamı’nın yildönümü vesilesiyle Kürtlerin Hiroşiması’nı yaşatan tüm anlayışları kınıyarak yazıya son noktayı koyuyorum…

İlginizi Çekebilir

Uğur Güney Subaşı: Kanlı Tahta
Günay Aslan: Halepçe’den Kürt mülteciler geldikleri gibi döndüler

Öne Çıkanlar