Kürdistan’ın güneyinin hava sahası 1991’den bu yana ABD’nin kontrolündedir. 36. paralelin güneyindeki hava sahasında ABD’nin onayı olmadan kuş bile uçmaz. Dolayısıyla 1991’den bu yana Türk devletinin buraya yaptığı tüm operasyonlar ABD’nin onayıyla yapılmaktadır.
ABD’nin onayının olması demek aynı zamanda NATO’nun, Birleşmiş Millet’lerin ve kimi Avrupa devletlerinin de işin içinde olduğu anlamına gelir. Bundan dolayı Gare, Zap ve güneye yapılan tüm opresyolarda Türkiye NATO ve ve kimi batı devletleri tarafından destekleniyor demek yanlış değildir. Bu devlet ve kurumların Türkiye’yi desteklemelerinin temel nedeni;onlar için Türkiye’nin 85 milyonluk bir pazar olmasıdır. PKK’nin “terör” listesine alınmasının nedeni de budur. Peki batı devletleri ne zaman TC’ye desteğini bırakır diye sorulacak bir soruya verilecek cevap ise, “Batılı devletlerin Türkiye’den elde ettiği kârları ne zaman Kürtlerden sağlıyabilirleceklerine inanırlarsa”dır… Tüm savaş boyunca KDP’nin lojistik, istihbari destek sunduğunu söyemeye bile gerek yoktur. KDP’nin hükümet olduğu topraklara yapılan saldırılara bir gün dahi ses çıkarmaması KDP’nin işin içinde olduğunu yeteri kadar kanıtlıyor. Başka söze gerek yoktur. Ama KDP’nin görmediği veya gördüğü halde kısa vadeli çıkarları için görmezden geldiği şey,PKK sınırlandırabilirlerse sıranın en başta kendilerine geleceğidir. Çünkü TC’nin düşman gördüğü şey sadece PKK değil bütün bir Kürt halkıdır. Bunu nerden biliyoruz? TC, Şerafettin Elçi’nin partisini, Burkay’ın partisini bile kapatmadı mı? Kaldı ki Elçi o dönemde PKK’ye karşı olduğunu yüzlerce defa söylemiştir. Burkay ise aynı yola devam etmektedir. Referandum sürecinde KDP’yi tehdit etmelerinin PKK ile bir ilgisi var mı? Peki başka ülkelerdeki Kürtlerin statü sahibi olmaları TC’yi neden ilgilendiriyor? Unutmuyorum, Ecevit, “Kafkaslarda bir tek Kürt evinin içinde bir devlet kursa biz gider orayı yıkarız” diyordu. PKK 1978’de kuruldu ama Kürtler 100 küsür yıldır katlediliyor. Bundan dolayı hiçbir Kürt partisi, kurumu, oluşumu ve bireyi bana sıra gelmez demesin. Bütün Kürt kazanımları, örgütleri, bireyleri tehlikededir. Aslında 1984’den bu yana devam eden savaşın son halkası olan Zap opreasyonuyla hedeflenen bütün Kürt varlığıdır. İttihat Ve Terraki tarafından başlatılan Müslümanlaştırma ve Türkleştirme stratejisi Zap’tan girip Kandil’den çıkarak tamamlanmak istenmektedir. Türk devleti Ermenileri katletti, Mezopotamya topraklarından sürdü, Mezopotamya ve Anadolu’da zanaatkarlık bitti. Rumlardan geriye kalanlar sürüldü ve ticaret zayıfladı. Mezopotamya’nin kadim halkı Süryaniler katledidi,zenginliğimiz kurutuldu. Geriye kalanlar sürgüne tabi tutuldu. Katliamdan kurtulan Ermeni, Asuri, Rum halkları şimdi Avrupa’nın zenginliğine zenginlik katmakta, ekonomolerini guçlendirmektedir, milletvekili, belediye başkanı ve meclis üyesi seçilerek Avrupa demokrasilerine katkı sunmaktadırlar.Türkiye toprakları çoraklanırken Avrupa coğrafyası ekonomisi, rejimleri zenginleşmektedir. Yani bu halklar çok acı çekti, Türkiye bu zenginliği kaybetti, Avrupa kazandı.
Şimdi ayni katliam ve acı Kürtlere yaşatılmak istenmektedir. Nasıl ki Müslümanlaştırmak için Ermeni, Süryani, Rum halkı katledildi, süruldü, şimdi de Türkleştirmek için Kürtler katledilmek istenmektedir. Eğer Kürtler zamanında Süryani, Ermeni, Rum katliamlarına karşı çıkmış olsaydı bugün sıra kendilerine gelmiyecekti. Türk devletinin Zap’tan sonra Kandil ve tüm güneye girmesi halinde Türkiye artık eski Türkiye olmayacaktır. 100 küsur yıldır devam eden Türkleştirme ve Müslümanlaştırma tamamlanacak ve Türkiyeki rejimin Ortadoğu’nun tipik bir diktatörlüğüne dönüşmesi çalışması tamamlanmış olacaktır. Bu durumda artık yasal alandan ve yasal çalışmalardan bahsedilmiyecektir. HDP ve diğer sol yapılar kapatılacak ,CHP ve diğer muhalefet partileri tümüyle susturulacak, formalite kurumlar olarak sınırlandırılacaktır. Bir daha seçim yapılmayacaktır. Sendikal mücadeleden eser kalmayacak, dernek vakıf kurmak yasaklanacaktır. Zaten çok sınırlı olan hak ve özgürlüklerden bahsedilmiyecektir. Düşünce, örgütlenme özgürlüğünün ķırıntıları bile ortadan kaldırılacaktır. Avrupa Birliği adaylığına son verilerek, imzalanan tüm uluslararası anlaşmalar iptal edilecektir. Alevilerin katliamına devam edilecek, cemevleri ve diğer Alevi kurumları lağvedilecektir. Bu savaşın durdurulmasının ve tehlikeyi bertaraf etmenin bir tek yolu vardır. Bahsettiğim tehlikede olan tüm kesimlerin yan yana durarak mücadele etmeleri. Bana göre Newroz kutlamalarına katılan insanların yüzde 10’unun demokratik tepki göstermesi sonucu ne savaş kalır, ne iktidar kalır. HDP’ye oy verenlerin yüzde yirmisi hareket ettirilirse bu tehlike bertaraf edilir.Sorun budur! Yapılması gereken budur!