Kemal Okutan: Soyadında Türkleştirme ve Sosyoloji Katliamı

Yazarlar

Haksızlık ve adaletsizliğe uğrayan, açlık ve yoksulluk çeken, eşitlik ve özgürlükten yoksun olanların gülmesi biraz zordur. Gülmeyi unutan bu kesimleri bazen bir fıkra, bazen bir hikaye , bazen bir film, bazen de başka bir sanat eseri güldürür.

Aziz Nesin yazdığı hikayelerle kendi döneminde yaşayan bu kesimlerin imdadına yetişen insan oldu onların gülmesini sağladı ve okuduğumuzda halen gülüyoruz. İlyas Salman, Kemal Sunal filmleri de aynı kategoride değerlendirebilir.

Aziz Nesin’in yazdığı hikayelerden biri beni hem güldürdü hem de düşündürerek kafamda soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu. Bu hikaye, benim küçücük bir araştırmaya yönelmeme de neden oldu.

Bakınız bu araştırma beni nerelere götürdü !

Önce hikayeyi hatırladığım kadarıyla anlatıp sonra neyi keşfetmeme vesile olduğunu aktarayım.         Hikaye özetle şöyle : ‘’Soyadı Kanunu çıktığında korkaklar yiğit, zayıflar güçlü, esmerler beyaz, çürükler sağlam, çirkinler güzel… ”  soyadlarını aldılar ya da onlara bu soyadları verildi…’’ ( Bence kendi tercihleri değildi)Aziz Nesin herkese olduğunun tersi olan soyadları verildiğini anlatınca, ben de herhalde Türk olmayanlara Türk soyadı verilmiştir diye düşündüm. Ki bu konuda yapılan araştırmalar da aynı sonuca ulaşmıştır. Yaptığım küçücük bir araştırma bu düşüncemi doğruladı ve bir baktım ki ne kadar Türk olmayan varsa tümüne içinde Türk kelimesi geçen soyadları verilmiş. Ne zaman Türk, Öztürk , Hastürk, Göktürk, Güzeltürk, Yücetürk, Asiltürk, Ulutürk, Şentürk ve benzeri soyadları ile karşılaşırsam, bu soyadları taşıyanların Türk olmadıklarını düşünürüm.Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkleştirme, tektipleştirme politikası soyadı kanunun uygulanmasına da yansımış ve Türk kökenden gelmeyenlerin kendilerini Türk hissetmesi sağlanmaya çalışılmış, bundan dolayı Türk olmayanlara Türk olduklarını çağrıştıran soyadları verilmiştir.1923 sonrası hemen hemen tüm alanlara Türk sözcüğü hakim kılınmaya başlanmıştır. Türk , Türklük  her alanda öne çıkarılarak belleklere kazınmıştır. Dağ, taş , deniz, nehir, orman, köy, kent isimleri Türkçeleştirilerek orijinal isimlerinin unutturulması sağlanmaya çalışılmıştır.

Her yer ,her şey Türk sözcüğü ile tanıtılmaya, anılmaya başlanmıştır.Asimilasyon artık hayatın olağan hale getirilmiş,yatılı bölge okulları eliyle eğitim asimilasyon merkezlerine dönüştürülmüş,egitim kürt coğrafyasında adeta dil işkencesi haline getirilmiştir.Yüz yıla yakın ırkçı marşlar,geçliğe hitabe vs ile bellekler kirletilmiştir.

Asimilasyon öyle bir hal almış ki; bir kelime Türkçe bilmiyen anaların bir tek kelime Kürtçe bilmiyen çocukları olmuştur.Bırakalım 1920’leri ,1930’ları günümüzün sendika isimlerine bakın; Türk Haber –Sen ,Türk Kamu-Sen, Türk Eğitim –Sen, Türk Harb-İş , Türk-İş v.s.Ülkeyi yönetenlerin ve basının üstüne basa basa kullandığı deyimlere bakın; Türk Sporu, Türk Sineması, Türk Sanatı, Türk Folkloru, Türk Basını, Türk Müziği, Türk Tıbbı , Türk Profesör , Türk Doktor v.b. gibi Bir iki örnekle bu alanların ne kadar Türk olduğunu açalım. Türk Sineması denilen sinemayı dünyaya tanıtan Yılmaz Güney Siverekli bir Kürt, Türk romanı diye sunulan romanı dünya ile buluşturan Yaşar Kemal Erçis’li bir Kürt , Türk halk müziğinin babası olan Ruhi Su Van’lı bir Ermenidir, Antalya’da yüz ameliyatı yapan, övünülerek Türk doktor denilen doktor ise Haymanalı bir Kürt’tür.Türk folkloru genellikle  Kürtlerden, Türk halk müziği de genellikle Kürtler ve  Alevilerden (ç)alınmadır . Bu örnekler de gösteriyor ki soyadları ve adlar yoluyla asimilasyon etkin kılındığı gibi kültür ve müzikle de oynanarak asimilasyon her alana hakim kılınmıştır.Tek kelimeyle sosyoloji katledilmiştir…

İlginizi Çekebilir

Hasan Hayri Ateş: 84. Yılında 15 Kasım Dersim İdamları Ve Yüzleşme 
Sibel Özbudun: Üniversiteler; Hâl Budur!

Öne Çıkanlar