Türk egemenlik rejimi 1900’lerin başında Anadolu’daki halkları kırımdan geçirmiştir. Bu rejim topraklarımızın herbiri büyük bir gül bahçesinin gülleri gibi değişik güzellikte olan halkları katliam ve soykırıma tabii tutan İttihat Ve Terakki rejimidir. Zaten Türkiye Cumhuriyetini kuran kadrolar da İttihat Ve Terakki kadrolarıdır. Dolayısıyla anlayış olarak aynı anlayıştır. İttihat Ve Terakki 1915’te milyonlarca Ermeni’yi katletmiştir. Anadolu ve Mezopotamya’nın zanaatkar sınıfı olan Ermeniler soykırıma tabi tutulmuştur. Hala bu coğrafyada bulunan kuyular Ermenilerin kemikleriyle doludur. Yine Mezopotamya’nın en eski halklarından olan Asuriler(Süryaniler)onlarca defa katliama uğramışlardır.
Milyonlarca nüfusa sahip olan Süryanilerden geriye şu anda birkaç bin kalabilmiştir. Ezidiler tarihte yüzlerce kez jenoside uğratılmıştır. Halen de katledilmeye devam edilmektedirler. En son Ezidi katliamı dünyanın en barbar örgütü olan İŞİD (DAİŞ) tarafından gerçeklestirilmiştir. Bu barbar örgütü dünyanın başına bela olmaktan Kürtler kurtarmış ve onu yenmişlerdır.
Rumlar da tekçi rejim tarafından defalarca katliama uğratılmış, mallarına,mülklerine el konulmuştur.
Tüm bu katliamlar herkesi Müslümanlaştırmak ve Türkleştirmek için yapılmıştır. Türkleşmeyi ve Müslümanlaşmayı kabul etmiyenler katliama tabii tutulmuşlardır.Türkleştirme ve Müslümanlaştırma politikasının gereği olarak Anadolu ve Mezopotamya’da katledilen Türk ve Müslüman olmayan Hıristiyan hakların dini mekanları da yerle bir edilmiştir. Hristiyanların kültür kurumları kapatılmış, kiliseleri, mezarları tahrip edilmiştir. En son bir yıl önce Ayasofya Kilisesi camiye çevrilerek tekleştirmeye devam edileceği mesajı güçlü bir şekilde verilmiştir.
Arap-Emevi Müslümanlığına itiraz eden Alevi halkımız ise Yavuz Sultan Selim döneminden bu yana katledilmeye devam edilmektedir. Kürt halkına dayatılan katliam politikası ise; 1800’lerin başından itibaren sürüyor. Türkleşmeye itiraz eden Kürt halkına dayatılan asimilasyon, katliam politikası halen kesintisiz devam etmektedir. Cumhuriyeti kuran ittihatçıların Kürtlerin kimliğini tanımıyacakları anlaşıldığında Kürtler tarafından 1921’de Koçgiri, 1925 Şex Sait,1926 Ağrı,1938’de Dersim isyanları başlatıldı ama her isyan katliamla bastırıldı. Türkiye rejiminin tüm tarihi boyunca ve tüm iktidarları tarafından Kürtlere karşı katliam,sürgün,asimilasyon politikası sürdürüldü, sürdürülmeye devam ediliyor. Kürtlere karşı yürütülen bu şiddet politikasının son halkası da 17 Nisan’dan bu yana devam eden ZAP savaşıdır. Geçen yüzyılda Ermenilere, Rumlara, Ezidilere, Süryanilere karşı yurütülen tekleştirme politikasını dayatan anlayışın sahipleri ile Kürtlere savaşı dayatan anlayışın sahipleri aynıdırlar, politikaları aynıdır. Her saldırı ve katliam için bir gerekçe öne sürülmüştür. Kürtlere karşı son yıllarda yapılan saldırı ve katliamların gerekçesi olarak PKK öne sürülmektedir. Şimdi sormak istiyorum;1921’de Koçgiri’de PKK mi vardı? 1930’da Zilan Deresi Kürtlerin cesetleriyle doldurulurken PKK mi vardı? 1925’de Palu, Diyarbakır yakılıp yıkılırken PKK mi vardı?1938’de Munzur nehri kan akarken PKK mi vardı? Ne yazık ki son yıllarda Kürt coğrafyasında sürdürülen savaş peşmergelerin kanıyla sulanarak yetersiz de olsa bir statüye kavuşmuş olan Kürdistan’ının güney parçasında sürdürülmektedir. Endişemiz odur ki peşmergelerin kanlarını dökerek Saddam rejiminin çıkarıldığı topraklar KDP’nin yanlış politikası sonucu Türk devleti tarafindan tümüyle işgal edilsin.Bizi endişelendiren şey;Türkiye’nin herhangi bir yere girdikten sonra artık çıkmadığıdır. Güney tümuyle işgal edilirse bir daha çıkmıyacaktır. İşte Hatay, işte Kıbrıs, işte kuzey suriye (Rojava’nın bir bolümü) Hem de Kürdü Kürde kırdırarak bu işgali gerçekleştirme olasılıği var. KDP bu ouynu bozmalıdır. Oyun buyüktür, tedbiri de buyük olmalıdır.
KDP Türkiye ile olan bu işbirliğinden vazgeçmelidir. Tehlike sadece Kuzeyle sınırlı degildir. Ağır bedeller verilerek elde edilen kazanımlar tehlikededir. Bunu için KDP bir an önce Kürtler arası gerginlikleri giderici bir pratik için adımlar atmalıdır. İlk ve güven artırıcı önlem olarak da Türk devletine sunduğu desteği bırakmalıdır. Kürt halkının soykırımdan kurtulması için ve kazanımlarını koruması için kendine aydınım diyen herkese görev düşmektedir. Bunların başında da Avrupa demokratik kamuoyu gelmektedir. Kürtler Aryen bir halktır. Kürtlerin dilleri de İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca gibi Hint-Avrupa dil grubundandır. Gramer ve etimolojik yapısı Avrupa dilleriyle benzeştir. Avrupa halkları demokratik değerlere ulaşmak icin çok ağır bedeller ödemiştir. Milyonların ölümünden sonra rönesansı yaşamış ve bugün insanlığın kazanımlari olan demokrasi,hak ve ozgürlükler Avrupa coğrafyasında somutlaşmıştır. Avrupa’nın bazı devletleri çıkarları için bu değerleri çigneseler bile çok duyarlı demokratik bir kamuoyuna sahiptir.Hele İsviçre konfederalizmi ve kanton sistemi bu gün Rojava Kürt halkının yönetimine olumlu örnek teşkil etmiştir. Beklentimiz Avrupa demokratik kamuoyu ve aydınlarının harekete geçerek Kürdistan’da bu savaşın bitmesi ve diyalog yoluyla Kürt sorununun çözülmesi için katkıda bulunmaIarıdır. İnsan hakları kuruluşları, sınır tanımayan gazeteciler, doktorlar, avukatlar, yazarlar, bilimadamları harekete geçmelidirler.
Örneğin Barış Ülkesi İsviçre bu barışta rol oynayamaz mı?