1988-89 yılları Kürtlerin sistemden kopuşunun hızlandığı yıllardı.
Kepenk kapatma, kontak kapatma ve diğer etkinlikler ve demokratik kitle eylemliliği ile kitle coşuyor, moral motivasyonu en üst boyuta çıkıyordu.
Kürtlerin dinamik kesimleri SHP’ye kanalize olmuş, SHP’nin sol kanadında politika yapan sol çevrelerle birlikte hareket ediyorlardı.
Kürtlerin coşkusu o denli yüksekti ki SHP’yi demokratik çizgiye çekmeye zorluyor, SHP klasik devletçilik çizgisiden koparak sola rota çevirmekte zorlanıyordu.
Deniz Baykal’ın tekçi ulusalcı çizgisini aşmak Kürtler açısından kolay olmadı.
Tabii Kürtlerin de kendini yasal alanda ifade etme ihtiyacı giderek kendini hissettiriyordu.Demokratik alanın doldurulması temel bir ihtiyaç haline gelmişti.
Demokratik mücadele alanında kendini ifade etmek, yasal demokratik mücadeleyi yükseltmek shp ile mümkün olmuyor,devletçi, ulusalcılık bu konuda barikat oluşturuyordu.
Bu arada Paris’te bir Kürt konferansı düzenlendi. 7 SHP’li Kürt vekil Erdal İnönü’den izin alarak konferansa katıldılar. Konferansta konuşma yapmadıkları halde dönüşte SHP’den ihraç edildiler. Adı Kürt konferansı olan bir toplantıya katılmak bile SHP yönetimini çileden çıkarmaya yetti.
Bu ihraçlar Kürtlerin yasal alanda kendilerini ifade etme isteğiyle çakışınca parti kurma çalışmaları başladı.
Komisyonlar,toplantılar, sol çevreler, sendikalarla görüşmeler sonucu parti kurma çalışması başladı.
Ve 7 haziran 1990 da HEP (Halkın Emek Partisi) kuruldu.
Belki yasal demokratik mücadelede çok şey yapılamadı ama bu alanın egemenlerin Kürtlere karşı kullanmasına da müsaade edilmedi…
**
HEP kurulmadan önce birkaç ay çalışma yürütüldü. Parti kurma çalışmaları için DEMOKRATİK OLUŞUM ismi adı altında çalışmalara başlandı.
Öncelikle bir komisyon oluşturuldu.K omisyon çeşitli il ve ilçelerde toplantılar düzenledi. Sinema salonları,düğün salonlarnda yapılan toplantılar şölene dönüştü.
Kürtlerin dışında sendikacılar gurubundan DİSK eski genel başkanı Abdullah Baştürk, Fehmi ışıklar, İsmail Hakkı Önal gibi isimlerle mutabakat sağlandı.
Kürt vekillerin ihracına tepki olarak SHP’den istifa eden Aydın Güven Gürkan, Kenan Sönmez, Mehmet Ali Eren, Arif Sağ ve diğerleri oluşuma dahil oldular.
Yine eski TKP’li Kemal Anadol, Kamil Ateşoğulları ile arkadaşlarıyla da olumlu görüşmeler yapıldı.
Aydın çevrelerin desteği de sağlandı.TİP eski genel başkanı Mehmet Ali Aslan, TİP eski vekili Tarık Ziya Ekinci gibi şahsiyetlerin de katılımıyla oluşum çok renkli, çok kimlikli,bir şekilde yoluna devam etti.
Oluşum aşamasında kitleleri heyecanlandıran en önemli demokratik eylem ise İstanbul’dan batmana uzun yürüyüş oldu.
Bu yürüyüş yasal parti çalışmasında bir dönüm noktasıdır. Otobus ve özel araçlarla yerleşim yerlerine kadar gidiliyor.Yerleşim merkezlerinde yaya yürünüyordu.
O zaman da yine engellemeler,gözaltılar,tutuklamalar yapılıyordu.Tüm güzergah boyunca hertürlü engel çıkarılıyor, araç muayenesi vs.gibi nedenlerle yürüyüş kesintiye uğratılıyordu.
Bu yürüyüş sırasında her il ve ilçede katılımlar oluyor,kitle gücü giderek büyüyordu. Kürtlerin o demokratik yürüyüşteki coşkusunu anlatmak çok zor. Kürt tarihinin en önemli etkinliklerindendi.
Tüm engellemelere rağmen yürüyüş batmanda görkemli bir yürüyüşle sona erdi.
Salon toplantıları da çok coşkulu geçiyordu. Her toplantıda Kürtler talepleriyle ilgili sloganlar atıyor, talepler konuşmalara yansıyordu.
Ancak Kürtlerin bu sloganlarından sol çevrelerden bazıları rahatsız oluyor, bazıları toplantıları terkediyordu.
Bir konuya açıklık getirmek gerekir; Zannediliyor ki solla itifak va birlikte çalışmak HDP ile başladı. Oysa Kürtler legal parti çalışmalarına başladıklarından çıkışından bu yana demokratik ittifak çerçevesinde, bazı sol çevrelerin ulusalcılığı aşamamalarına rağmen birlikte çalışmayı esas aldılar, aslında kolayı değil zoru seçtiler
Selim Sırrı Tercan spor salonunda görkemli bir demokratik oluşum kurultayı sonrası bu etkinlik ve toplantı kararları alınmıştı.
Parti kurma hazırlıkları devam etti 7 Marrt 1990’a kadar.
***
Parti kuruluş komisyonu İsmail Hakkı Önal’ın Cinnah caddesindeki ofisinde yürütülütyordu. Sık sık burada toplantılar yapılıyor, tartışmalar düzeyli bir şekilde devam ediyordu,
Şunu söylemem gerekir ki,tartışmaların düzeyi oldukça yüksekti. Dünya, Ortadoğu, siyasal gelişmeler değerlendirmelerin ana konularıydı. UKKTH, program, tüzük, parti ismi gündem konularıydı.
Türk sol çevrelerinde Kürtlerin ağırlığı endişesi hep vardı. Bu bir anlamda kimi çevreler açısından normal da karşılanabilir. O çevrelerin genel talepleri çoğunlukla ekonomikken, Kürtlerin dili, kültürü yasaktı, yaşam endişeleri vardı.
Doğru politika eğer birlikte mücadele edilecekse solun talepleriyle Kürtlerin taleplerini aynı program içinde birleştirmekti. Zordu ama başarılamaz değildi.
Halkların, tüm ezilenlerin taleplerini programlaştırarak birlikte iş, ekmek, adalet, kimlik, kültür için mücadele etmek daha sonuç alıcı ve kazanımcı olacaktı. Ne Kürtlerin tek başına ne de solun tek başına sonuç alması imkansızdı.
Kütler solun taleplerini kabul ediyor, sol geçinenlerin Kürt talepleri konusunda aynı duyarlılığı gösterdiği söylenemezdi.
Ama tüm çaba ortak bir demokrasi programı etrafında birleşmekti. Bütün eksiklik ve yetmezliklerine ve solun süre içerisinde bir bölümünün ayrılmasına rağmen bir program çıkarılabildi.
Bir de bazı sol kesimlerin klasik, kaba materyalist, reel sosyalist yaklaşımlarını da belirtmek yerinde olur.
Bunlar da yasal-demokratik alanı küçümseyen, yasal çalışmaya inanmıyan sol sekter anlayışlardı.
Yine HEP’in omurgasını oluşturacak yurtsever kesimin dışında kendini ifade eden, Burkay, Peşeng ve bazı Kürt gruplarıyla da mutabakat sağlanarak yola devam edildi.
Parti kuruluş çalışmaları tamamlandı. 6 haziran 1990’da Meclis’in bir salonunda toplantı düzenlendi. Burada milli mesele konusu netleştirildi, program,tüzük komisyonları çalışmalarını anlattı. Kurucular belirlendi.
Meclis toplantısından bir gün önce Adana’dan gelen arkadaşlarla Ahmet Türk’ün evine misafir olduk, birçok insan da gelmişti.
Ahmet Türk bizimle özel konuşmasında “bunlar parti kurmakta karasız, yarın siz bastırmazsanız, parti kurmaktan vazgeçerler” dedi.
Tabii salonda biz aynen öyle yaptık.
Divan başkanı olacak şahıs aynı zamanda genel başkanlığa önerilecekti. DİSK eski genel başkanı Abdullah Baştürk önerildi. Hastalığını gerekçe göstererek kabul etmedi ve kendi yerine Fehmi Işıklar’ı önerdi.
Genel başkanın Türk olması genel kabul görmüştü. Ve Fehmi Işıklar divan başkanı oldu
Bir gün sonra 7 haziran’da İbrahim Aksoy, ben ve birkaç arkadaş İçişleri Bakanlığına kuruluş dilekçesini verdik ve pari resmen kurulmuş oldu.
İsim HALKIN EMEK PARTİSİ (HEP) olarak belirlenmiş, amblemi kimilerine göre 12 imam, kimilerine göre 12 emekçi eli kenetlenmiş halde olan amblemli parti yaşama geçti.
Tarihin ilk Kürtlerin kültürü, kimliği ve taleplerini gündemleştiren partisi siyasal hayata girmiş oldu. Sonraki gelişmelerde bu talepleri savunmanın bedelinin ne kadar ağır olduğunu görecektik.
****
7 Haziran 1990’da İçişleri Bakanlığına dilekçe verdikten ve parti kurulduktan sonraki süreçte hak ve özgürlüklere nasıl bakıldığını pratik içinde öğrendik.
Kürt demek için ne kadar ağır bir bedel ödemek gerektiğini yaşadık ve gördük. Gördük ki Kürtler var demek, hakları da var demek öldürülmek, hapse atılmak, işkence görmek, parti binalarının bombalanarak yerle bir edilmek demekmiş.
Meğer ki fincancı katırlarını ürkütmekmiş Kürt sorununu ağzına almak.
HEP’in programında Kürtlerden bahsetmesi sistemde şok etkisi yaratmış olmalı ki tüm sistem yanlısı kurum, kuruluş,partilerin birlikte HEP’in üzerine gitmelerine, yüz yıllık yanlışların sebebi HEP’miş gibi linç edilmesine, şiddetle bastırma harekatına neden oldu.
Ve ilk işaret fişeği Diyarbakır il başkanı Mustafa Özer’in arabasına bomba koymakla atıldı.
Peki HEP diğer partiler gibi Kürt yok deseydi, Kürtler yok mu olacaktı? Kürt sorunu yoktur deseydi böyle bir sorun olmıyacak mıydı? Türkiye’de yaşıyan herkes Türktür deseydi herkes Türk mü olacaktı? Tüm partiler, kurumlar herkes Türk’tür dedi herkes Türk mü oldu,Kürtler buharlaşıp uçtu mu?
Binlerce yıllık sosyolojik bir gerçeği HEP mi yarattı? Var olan HEP’in yaratmadığı bir sorundan bahsetmek, çözüm önermek neden suç olsun, neden bundan dolayı partiye baskılar uygulansın?
En kanlı süreç olan 12 eylül sorunlara çare oldu mu? 12 mart hangi sorunu çözdü,hangi derde derman oldu ki başlatılacak olan yeni bir kanlı süreç bu ve diğer sorunlara derman olabilsin?
Özal hükümeti iş başındaydı.
Dünyadaki baskı rejimlerinin tüm deneyleri devreye sokulmaya başlandı. OHAL ilan edildi,SS kararnameleri yasallaştırıldı, koruculuk getirildi. DGM’ler kuruldu. Bölgeye özel birlikler gönderildi.
Bizimle beraber partinin kuruluşunda bulunan kendine solcuyum diyen kesimlerin önemli bir kesimi bir bir ayrılmaya başladı. Kürtler yalnızlaştırıldı,yük ağırlıklı ağırlıklı olarak Kürtlerin omuzunda kaldı.
Tutuklamalar, gözaltılar furyası başladı. Akla hayale gelmeyen baskı yöntemleri kullanıldı. Parti binaları basıldı,kurşunlandı..
Mustafa Özer’in arabasına bomba konularak ilk mesaj verilmiş oldu. Baskı biçimlerinin en rarikal olanı şiddetle engellemenin yanında ince yöntemler de kullanıldı.
*****
HEP kurulduğun günden itibaren şimşekleri üzerine çekmiş muktedirleri çok kızdırmıştı… Ne de olsa Türkiye tarihinde bir ilkti.
Yargıtayın üyelerini denetlediği ve kuruluşunu içişleri bakanlığına başvurarak yapan ve faaliyete başlayan bir partiye bu kadar yönelim olması düşündürücüydü.
Sadece sağ partiler değil Kemalistler de HEP’ yönelik saldırının ön saflarındaydı.
Tabii TİP hariç ilk defa bir parti Kürtlerden ve haklarından bahsediyordu…
Sadece Kürtlerden de değil, Alevi, Ermeni, Çerkez, Rum, Azeri, Arap ve tüm halklardan bahsediliyordu.Üstelik Müslüman-hanefi inancı dışında Hıristiyan, Asuri, Keldani, Ezidi vd. inaçlar da seslendiriliyordu.
Ezilen, sömürülen, işçi, emekçi sınıflarının haklarını da programına almış ve demokrasi mücadelesinde tüm bu kesimlerin birliğine işaret etmişti.
Oysa 1920’lerde kurgulanan rejimde bunların hiçbiri yoktu. Kürt yoktu, herkes Türk’tü. Hıristiyan, Asuri, Keldani, Ezidi yoktu,herkes Müslümandı ve Sünniydi. Aleviler zaten rafaziydi, dinsizdi,katli vacipti..!
HEP kurgulanan bu ırkçı ulus devlet projesini boşa çıkarmıştı. Arı deliğine parmağını sokmuştu.Adeta ateşle oynamıştı. En az yüz yıllık çözülemeyen demokrasi sorununa işaret etmiş, düşünce, inanç, örgütlenme özgürlüğü gibi demokratik değerleri programına almıştı.
İşte tekçi, ulus devlet bundan dolayı harekete geçmişti.
Bu arada 1991 seçimleri yaklaşıyor muktedirler HEP’i seçim dışı bırakmak için çare üretiyorlardı. Parti seçime girebilmek için yasal tüm hazırlıklarını yaptı. O dönemin yasalarına göre İl, ilçe, belde örgütlerinde örgütlenmesini istenenden fazlasıyla yaptı.
Ama maalesef YSK, ‘eksik örgütlemişsiniz’ diye partinin seçime giremiyeceğini bildirdi.
Bu arada parti toplantılar düzenleyerek seçime girmenin çarelerini bulmaya çalıştı.
MYK, MKYK, vekiller, il başkanları toplandı ve bir partiyle ittifak yapma konusunda bir komisyon kurmaya karar verildi.
Genel Başka Fehmi Işıklar, Ahmet Türk ve birkaç arkadaştan oluşan komisyon kuruldu.
ANAP; DYP, MHP; dışında kalan iki seçenek vardı. RP ve SHP.
İlk önce RP ile görüşmeler başladı.Yapılan toplantıların sonuncusunda 22 vekilin HEP’e verilmesi konusunda uzlaşma sağlandı.
Hangi arkadaşın hangi ilin hangi sırasına yerleştirileceği tartışılırken Oğuzhan Asiltürk dışardan geldi ve MHP’yleittifak sağladıklarını söyleyince toplantıya sanki bir bomba düştü.
Böylece RP ile ittifak gerçekleşmedi.
O dönem bir onbaşının gazetelerin ofislerine uğrayarak manşetleri belirlediği yıllardı ve MGK‘da alınan HEP’i seçim dışında bırakma kararı uygulanmış, RP’ yi devlet adına denetleyen Oğuzhan Asiltürk de görevini yapmıştı.
Asiltürk, Refah Parti’sinin HEP’le ittifakını engellemek için MHP’yle anlaşmıştı
SHP ile görüşmeleri sonraki bölümde yazacağım…
( devam edecek)