Bugün size hayatın her alanında ortaya çıkan ama günümüzde artık çok az rastlanan, kolay kazanılmayan, çabuk kaybedilen, ilişkilerin görünmez harcı, sarsıldığında içimizde derin izler bırakan, hayal kırıklığı yankıları yaratan bir duyguyu anlatmaya çalışacağım.
Sözle değil, eylemle ve emekle kurulan, zamanla, sabırla olgunlaşan ve ulaştığı her kalbi açan bir anahtar, birçok yarayı saran bir merhemi ifade etmeye çalışacağım. Bir kez kırıldığında toparlanması zor olan, bazen de uzun zaman alan, ama sağlam kök saldığında ise yıkılmaz bir ağaç olan o müstesna duyguyu ‘Güven’i anlatacağım
Goethe der ki:
“İnsanlara güven vermek büyük bir sanattır, ama onlara güvenmek daha büyük bir sanattır.”
İşte o büyük sanat benim;
Ben Güven’im..
Hayata “merhaba” dediğim anda başladı her şey. Annemin sesinde bulduğum huzurda büyüdüm. Çünkü ağladığımda, ilk koşanın o olacağını bilirdim. Ve işte ilk tohum orada; o an atıldı. Ezberlediğim o ninni, ömür boyu kulağımda kaldı. Güven böyle oluştu…
Güvenim ben;
Bütün duygular benimle birlikte yürür. Bütün pozitif hisler benimle birlikte şekillenir.
Kendinize duyduğunuz özsaygı, karşınızdakine duyduğunuz sevgi, değer ve saygı kaynağını benden alır.
‘’ Güvenilmek sevilmekten iyidir’ diyor George Macdoald, buradan hareketle.
Güvenim,
Özü sözü bir duruşum. Sözler ile davranışlar arasındaki bütünlüğü esas alanım. Söylediği ile yaptıkları arasında tutarsızlık olandan uzak duranım. Yaşanmış olana saygı duyup, onu güzel bir anı olarak saklayan, koruyanım ben.
Geçmişi inkar edip, çirkinleştiren niteliksizlerden değilim.
Duruma göre ilişki kuranlardan, paylaşılanları yalanlar ekleyerek satanlardan hiç değilim.
Zamana ve mekâna direnen, ser verip, sır vermeyen sarsılmaz bir inancım ben.
Güvenim,
Hayatın her yerindeyim; her işte, her eylemde, her ilişkideyim.
Evde, işte, yolda, okulda, markette, doktorda, dostlukta, dağda, ovada, toplumda, ekonomide, siyasette görünmeyen bir temelim.
Bir politikacı bana olan bağlılığına göre ya yükselir, ya alçalır. Her ülkenin parası beni kıstas alarak ya değer kazanır ya da değer kaybeder.
Yatırımcının yönü, piyasanın nabzı hep benimle atar.Bana olan inanç sarsıldığında, rakamlar değil hayatlar düşer.
Güvenim ben,
Medyada gerçeğin pusulasıyım. Tarafsızlık, tutarlılık benimle ölçülür. Halkın doğru bilgilenme hakkı bana emanettir. Benden kopuk bir yalan haberle, sadece basın ahlakı değil, toplumun hafızası da zehirlenir.
Ben yoksam söylenen her cümle şüpheli, her haber eksiktir.
Güven’im ben;
Tarih boyunca ihanetin en simgesel anında da ben vardım:
Sezar hançerlendiğinde en son gördüğü Brütüs’tü.
“Sen de mi Brütüs?” derken sadece bir dosta değil,o muhteşem duyguya; güvene de veda etti.
İhanet orada sadece bir bıçağın ucunda değildi; bir kalbin ortasında kanamaktaydı.
İç sesim bile susar.
Ve geriye sadece suskun bir bekleyiş olarak kalırım.
Güvenim,
bir dağın sırtında verilen söz,
bir annenin oğluna yolladığı dua, bir kahvenin kırk yıl hatırı, bir sırrın ömür boyu bekçisi.
Ferda’nın dostluğunda, Cahit ve Azize’nin gözlerinde, Zana ve Özlem’in yüreğinde olanım ben.
Söz savrulur ama ben; kalpten gelen, dağ gibi duran güven olarak olduğum yerde anıt gibi yükselirim.
Ezilen halklar için yalnızca bir duygu değil, aynı amanda bir yaşam biçimiyim.
Kürtler için olduğu gibi…
Kürt halkı için sadece bireyler arasında sınanmadım. Defalarca kırıldım, kimi zaman mürekkep gibi dağıldım imzaların altında, sınırları cetvelle çizerken yazmadılar beni.
Yok saydılar; Çünkü biliyorlardı; bir halkı ayırırsan, önce güvenini parçalarsın.
Kürtlerin ülkeleri gibi birbirlerine olan güvenlerini de parçalamaya çalıştılar.
Güvenim ben,
Kandırılmış bir halkın, sözle değil gözle tartan yüreğinde.
Gülüşe, verilen söze değil; göz ardı edilen acıya bakan.
Ve bilirim ki bazen bir halkın en büyük kırgınlığıyım.
Kırıldığımda, gözlerim kaçmaya başlar…
Dudağım tepremez, ellerim titrer,
Kelimelerim eksilir…
Nietzsche der ki:
“Güven duyulmayan bir insanın sözü de bir hiçtir.”
İşte bu yüzden
Kürtler için ben sadece bir bağ değil,
bir hafızayım artık.
Ama yine de umut vardır.
Çünkü acıların içinden yeniden doğabilirim.
Yeter ki yeni temeller atılsın…Yeni umutlar yaratılsın.
Ve her şeyden önce insan kendine güvenmeyi yeniden öğrensin.
Geçmişin düğümlerini çözmek, yüzünü geleceğe çevirmek gerek.
O zaman yavaşça büyüyen bir ağaç gibi, sabırla yeniden kök salabilir, dallarımı özgürce dört bir yana uzatabilirim…
Kar gibi dağın zirvesinde yavaş yavaş birikirim;
Ama bir kez eridiğimde geriye sadece taşlar kalır.
Güvenim,
Bir halkın yazgısında olanım.
Olduğum yerde sessizlik değil, stran duyulur.
Ve bu stran
bir halkın direnişle yazdığı varoluş destanına dönüşür.