Kenan Azizoğlu: Tarihin karanlığa karşı fısıltısı 

GenelGündem

Merhaba sevgili okur,

Bugün size insanlığın en eski dostundan bahsedeceğim. Beni biliyorsunuz; öyle uzaklarda aramayın.

Tökezlediniz mi? Hemen yanınızda biterim.

Sabrınız kalmadı mı? Hızır gibi yetişirim.

Hayatta “Bu iş bitti,” dediğiniz anda, size “Dur bakalım, bir şans daha var!” diyen o ufak tefek şey var ya? İşte o benim!

İlk kıvılcımdan bugüne

Tarihim mi? Aman diyeyim, çok uzun. Homo Sapiens’in ilk çadırından tutun da Homo Gautengensis’in dertlerine kadar gidiyor.

Beni ilk kim buldu, ne zaman hissetti bilinmez. “Susuzluktan imanımızın gevrediği” o ilk kıvılcım çaktığında, birileri yanındaki arkadaşa, “Hele biraz daha bekleyelim, belki yağmur yağar” demiştir.

O “belki” var ya işte o benim.

Homo Erectus ateşi bulduğunda, ondan önce binlerce taş boşa çakıldı. “Bu iş olmaz!” diyenlere inat “Hadi bir kez daha dene!” diye fısıldayan bendim. Ateş mi? Bulundu tabi ki.

“Homo Erectus da kim oli?” diye soranlara: Yeni yılda keyif olsun diye patlatıp, çevrenin canına okuduğunuz o maytapları icat eden adamın büyük büyük büyük atası.

Adamı ateşi bulduğuna pişman ettiniz ‘’zalımlar…’’

Pandora’nın kutusundan barikatlara

Efsanelerde de varım. Pandora kutuyu açtı, bütün dertler, tasalar, felaketler dışarı döküldü. Kutu boşaldı sandılar. Ama hayır, ben oradaydım. Kutunun dibinde saklanan bir ışıktım.

Victor Hugo’nun dediği gibi, “Umut, insanın sonudur; o biterse, insan da biter.”

Kısacası, ben bittiğimde işler sarpa sarar. Ama merak etmeyin, kolay kolay gitmem.

Aha gördünüz mü? Viktor baba’dan alıntı yapalım derken, kendimizi de açığa vurduk.

Artık saklanacak bir şeyimiz kalmadı. O zaman dökülek…

Evet, Umudum ben…

Geçmişten gelen, geleceğe uzananım ben.

Spartaküs’ün elinde kılıç oldum, özgürlük aşkıyla tutuşan kalbinde ateş.

1789’da Fransız devrimciler barikatlarda “Özgürlük, eşitlik, kardeşlik!” diye bağırırken, o sesin ardındaki kararlılık da bendim.

Anita Augspurg ve Clara Zetkin’in, kadınlar için eşitlik, adalet ve özgürlük isteyen sloganlarındaydım.

Sanayi Devrimi’nde, işçilerin fabrika bacalarına inat direncinde, Gandhi’nin “Şiddet yok, ama yılmak da yok!” dediği çağrısındaydım.

Martin Luther King’in hayalindeydim, özgürlüğü düşleyen tüm meydanlarda yankılanan melodiydim.

Georg Floyd için yapılan “Black Lives Matter” protestolarında, pankart taşıyandım. İnsanlar “Adalet!” diye bağırırken, ben de “bu iş burada bitmez!” diye fısıldıyordum.

Greta Thunberg’in bakışında “Dünyayı kurtaracağız ama acele etmeyelim” modunda takılıyorum.

Jina Amini için sokaklara dökülen kadınların “Jin, Jiyan, Azadî” demesindeki inatçı ısrarım. İran’da “Şimdi olmaz, sonra yaparız” diyenlere “Durun bakalım, umut burada” diyen cesaretim.

2023’te Maraş deprem bölgesine yardım kolileriyle ulaşan, yerle bir olmuş hayatların umut arayışıydım ben.

Ve daha yakınlarda, Kürdistan’ın bereketli topraklarında, bir halkın özgürlük halayına dönüşenim ben.

Coğrafyaların direnişinde umut

Elbistan’ın soğuk gecelerinde, Hakkâri’nin yamaçlarında, Ovacık’ın Efkar tepesinde, Şırnak’ın taş sokaklarında olandım.

Mahabad’ın su mağaralarında, Akre’nin şelalerinde, Van Gölü’nün tuzlu sularında, Amed’in surlarında yıkılmaz bir irade gibi duran bendim.

Kobanê’de, Amude’de, Tişrin, Qeraqozak köprüsünde direnişlerin tam kalbinde yankılanan ses benim sesimdi.

Martin Luther King’in “Koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan sürün, ama ne olursa olsun ilerle!” dediği o inatçı adımım ben.

Dil ve kültürün kıyısında

Kuzeydoğu Suriye halklarının türkülerindeyim, Kürtlerin stranlarında, Süryanilerin taş kiliselerinde, Arapların ağıtlarında.

Bir halkı yok etmeye çalıştılar, ama ben o halkların dilinin ilk kelimesi oldum. Bir kültürü unutturmaya çalıştılar, ama ben Newroz ateşlerinde, Süryanilerin kader kuyularında, Arap çöllerinde yankılanan ezgilerde yeniden doğdum.

İyimserlik ve trajedi arasında

Beni yanlış anlayanlar oldu. Dediler ki: “Umut zararlıdır; hayalden başka bir şey değildir.”

Oscar Wilde güldü geçti: “Bir iyimserin trajedisi, sürekli umutlu kalmasıdır.” Ama ben o iyimserim işte. Gece karanlık olduğunda, sabaha çıkan yıldız benim.

Albert Camus da son noktayı koydu: “Umut, zor zamanlarda inandığımız sessiz bir mucizedir.”

Halkların yüreğindeki ateş

Qamışlo’da çocukların gülümsemesinde, Fırat’ın serin sularında, Ezidilerin kutsal ışığında hep vardım. Alevilerin semahlarında, Müslümanların ezanında, kiliselerin dualarında yankılanan da bendim.

Ben, halkların yüreğindeki ateşim, bir kuytuda, bir köyde, bir kasabada, bir şehirde hep varım.

Zulmün karşısında insanlık

Önce “terörist örgüt” diye parmak sallayıp sonra Şam kapılarında randevu sırasına girenlerden değilim ben.

Beni o katillerin yanında yazamazsınız. Çünkü ben, farklı kimliklerden olduğu için katledilme tehdidiyle yaşayanların yanındayım.

Suriye’nin her köşesinde, Alevinin, Ezidinin, Kürdün, Dürzinin, Süryaninin, Ermeninin göğsüne siperim.

İsmim bir bayrak değil belki ama inanın bana, bir halkın direnişi kadar dalgalanırım.

Ben umudum.

Tankın namlusuna çıplak bir yürekle bakan, “Gel bakalım, seninle işimiz var!” diyenim.

Bir çocuğun titreyen ellerinde bekleyen kalemim. O kalemin ucunda yazılmayı bekleyen şiirim.

Bir neden olmak…

Nietzsche ne demiş? “Yaşamak için bir neden’i olan, ‘her nasıl’a katlanabilir.”

İşte ben o nedenim.

Kürtlerin özgürlük hayali, Arapların eşitlik arayışı, Süryanilerin var olma çabası, Alevilerin barış düşü, Dürzilerin geleceğe inancı… Hepsi benim gölgemde büyür.

Geçmişten aldığım güçle, geleceği kurarım ben.

Sadece bir duygu değilim.

Ben, dağların sırtını yasladığı direnç, ovaları baştan başa aydınlatan umut ışığıyım.

Kürtlerin stranlarında, Süryanilerin dualarında sessiz bir yankıyım. Arapların ağıtlarında süzülen bir damla gözyaşı, Ermenilerin türkülerinde doğan güneşim. Ezidilerin inancında saklanan kadim bir sır, Alevilerin cemlerinde dönen semahım.

Umudun ışığı

Umudum ben…

Sabaha açılan yıldızım…

Albert Camus’un dediği “sessiz mucizeyim” ben.

Bir hayalden fazlası, bir rüyanın ötesiyim.

Küllerinden doğan bir anka, yitip gitmeyen bir direnişim.

Ahmed Arif’in sözlerindeki sıcaklıktayım:

“Kızlarım, oğullarım var gelecekte,

Her biri vazgeçilmez cihan parçası.”

İşte o vazgeçilmez cihan parçasının kalbinde atan nabız,

O çağlar boyu özlemin tomurcuğuyum.

Gözlerinden gözlerinden öperken,

Dünyayı yeniden kuran o umut benim.

Ölüme karşı yaşamı savunanım.

Karanlığa karşı ışık,

Savaşa karşı barışım.

Çığlıkların yankılandığı topraklarda,

Sessizliğin diliyim; Zulmün karşısında, dimdik duran bir inanç, Bir ağıtın göğsünden yükselen dirilişim.

Katliam tehdidi altındaki halkları,

Kırılgan inançları,

Küçücük elleriyle özgürlüğü kavrayan çocukları koruyanım.

Yüzleri tozla örtülmüş,

Ama gözleri bir güneş gibi parlayan kahramanlara inananım ben.

Her biri cihan parçası olan o yüreklerin,

O bitmeyen mücadelenin umuduyum.

Umudum ben.

Küller içinde bir kıvılcım,

Fırtına ortasında bir meltem,

Ve hayatta kalmanın, yeniden başlamanın ta kendisiyim.

Ben, insanın insana inancıyım.

*

Not: Yeni bir yıla giriyoruz. İçinizdeki dilekleri dinleyin; hepsinde benden bir parça var.

Barış yollarıma, eşitlik terazime, özgürlük kanatlarıma emanet.

Ve umut… O zaten sizsiniz. Yeter ki içinizde saklı mucizeyi unutmayın.

 

İlginizi Çekebilir

Ronî Riha: Savaş ve Barış
İran: Siyasi tutsak Serunaz Ahmedi tahliye edildi

Öne Çıkanlar