İnsan hakları savunucusu Eren Keskin, Gel Anlat programında çocukluk yıllarından bugüne, Kürt kimliğiyle yüzleşmesini, hukuk mücadelesini, faili meçhulleri ve Kürtler arası barış çağrısını anlattı.
Rûdaw Türkçe YouTube’da yayınlanan ve Rawin Sterk’in sunduğu Gel Anlat programının ikinci bölümünün konuğu insan hakları savunucusu Eren Keskin oldu.
Ahmet Kaya’nın “dünyanın en güzel kadını” olarak nitelediği, bu kuşağın Eren Ablası, insan hakları savunucusu, avukat Eren Keskin, hayatını ve mücadelesini anlattı.
“Kürt olduğumu Kilyos’ta öğrendim”
Keskin, Kürt kimliğini keşfettiği anı çarpıcı bir şekilde aktardı:
“Ailece Kilyos’ta denize gitmiştik. Deniz sığ, yürürsün yürürsün derinleşmez. Kuzenim Hayati bana, ‘Bak, sen akıllı bir kızsın, sana bir şey söyleyeceğim, bunu unutma: Biz Kürdüz,’ dedi. ‘Kürt olduğunu sakın unutma,’ diye altını çizdi.”
Bu an, Keskin için bir dönüm noktası oldu. Şaşkınlıkla babasına sorduğunda, babasının “Kızım, böyle şeyleri konuşma” cevabı, o dönemde İstanbul’da Kürt meselesinin konuşulmadığını gösterdi.
Ancak Keskin, bu olayın ardından kimliğini araştırmaya başladığını anlattı ve “Sol gruplarla mitinglere gittiğimizde ‘Ji Kurda re Azadi’ sloganı atıldığında çok mutlu oluyordum. Bizim için slogan atılıyor diye sevinirdim” dedi.
Ailede Kürt kimliği
Keskin, anne tarafının Çerkez, baba tarafının ise Kürt olduğunu belirtti.
Ancak baba tarafında Kürt kimliği konuşulmaktan kaçınıldığını belirten Keskin, “Babamın ailesiyle bağım azdır. Kürt kimliğim konuşulmasın istenirdi, üstü kapatılırdı” dedi.
Buna rağmen, annesi ve babası Keskin’in mücadelesine engel olmadı, hatta destekledi.
Babasının, Diyarbakır Cezaevi’ni anlatan Bu Kalp Seni Unutur mu? dizisi sonrası, “Kızım, gerçekten bu kadarını mı yaptılar?” sorusu, Keskin’i derinden etkiledi.
Deniz Gezmiş ve avukatlık kararı
Keskin, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamından derinden etkilendiğini ve avukat olmaya bu dönemde karar verdiğini anlattı:
“Bursa’daydık, babam banka müfettişiydi. Denizlerin yakalanma haberlerini televizyonda izliyorduk. Annem, ‘Kapı çalarsa, abiler geldiyse içeri alırsınız,’ derdi. Kardeşimle dua ederdik, ‘İnşallah abiler bize gelir,’ diye. Onlarla tanışmadım, ama idamları hukukla bağımı güçlendirdi. Avukat olmaya öyle karar verdim.”
Lise yılları ve Ülkücülerle kavgalar
Keskin, lise yıllarındaki mücadele dolu günleri esprili bir şekilde aktardı:
“Küçük Esat Lisesi’nde okudum. Ülkücüler çoğunluktaydı, sürekli kavga ederdik. Solcu olduğumuz için belimize zincir dolar, kavgaya hazır giderdik. Ama zinciri hiç kullanmadım, içimde kaldı!”
Bir eylem sonrası gözaltına alındığında, polisin “Ufaklık, sen bu işlerle ne yapıyorsun?” demesi onu kızdırmış.
Yıllar sonra, o dönemin ülkücülerinin CHP’li olduğunu ve kendisine, “Kızımıza seni örnek gösteriyoruz, Eren Abla gibi ol” dediğini gülerek anlattı:
“Ben değişmedim, siz değiştiniz. Demek ki haklı olan bendim!”
Vedat Aydın: Kürt hareketinin öncüsü ve Lunapark anısı
Keskin, Kürt hareketinde önemli bir yere sahip olan Vedat Aydın’ı andı:
“Vedat Abi, kendini öne çıkarmayan, radikal ama mütevazı bir insandı. 1990 İHD Kongresi’nde Kürtçe konuşarak bir ilke imza attı. Divan korkudan boşaldı, ama o devam etti.”
Aydın’ın derin devlet tarafından hedef alındığını ve işkenceyle öldürüldüğünü belirten Keskin, bu cinayetin faili meçhul döneminin başlangıcı olduğunu vurguladı.
Aydın’la kişisel bir anısını da paylaştı:
“Ankara’da kongre sonrası, ‘Lunapark güzelmiş,’ demiştim. ‘Gel anacım, götüreyim,’ dedi. Uçan salıncaklara bindim, o korktuğu için aşağıdan izledi. Çok gençtim o zamanlar.”
Faili meçhuller, asit kuyuları ve tehditler
1990’lar, faili meçhul cinayetler, asit kuyuları ve JİTEM’in gündemde olduğu karanlık bir dönemdi.
Keskin, bu süreçte iki kez silahlı saldırıya uğradığını, mektup ve telefonla tehdit edildiğini anlattı:
“İHD’ye yapılan silahlı baskında silah tutukluk yaptı, kurtulduk. Tehditler günlük hayatın parçasıydı.”
Keskin, korkuyu tamamen çıkaramadığını, ancak mücadeleyi “ölülere borç” olarak gördüğünü vurguladı:
“Musa Anter, Vedat Aydın gibi insanlar için mücadele ediyoruz. Onlar bize bu borcu yükledi.”
Musa Anter: Kürtlüğün sembolü
Keskin, Musa Anter’in Kürtlüğü her alanda savunan bir bilge olduğunu söyledi:
“Musa Amca, gazetecilikte Kürtlüğü nasıl yaşatacağımızı gösterdi. Onun sermayesini hâlâ yiyoruz.”
Anter’in Diyarbakır’a çağrıldığında, uyarılardan rağmen gittiğini ve öldürüldüğünü anlattı: “75 yaşındaki bir Kürt bilgesini bile öldürdüler. Bu, devletin acımasızlığını gösteriyor.”
Lice Olayları: Deniz Baykal’ın giremediği Lice’ye biz girdik
Keskin, 1993 Lice olaylarını hatırlattı:
“Deniz Baykal’ın giremediği Lice’ye biz girdik. Genç erkekler alaya alınmıştı, sadece çocuklar, engelliler ve yaşlılar kalmıştı.”
Bir çocuğun, “Kürt’sün, neden Kürtçe konuşmuyorsun?” sorusu ve “Berxwedan Jiyane” (Direniş hayattır) demesi, Keskin’i derinden etkiledi. Yıllar sonra aynı çocuğun Diyarbakır’da avukat olduğunu öğrenmesi, umut verici bir anı oldu:
Savaş Buldan ve Gayrettepe Karakolu
Keskin, Savaş Buldan’ın gözaltına alınması sonrası Gayrettepe Karakolu’na gittiğini anlattı:
“Savaş, Halepçe katliamı sonrası göçmenlere çok yardım eden bir insandı. Karakolda polisler, öldürülen polislerin fotoğraflarını gösterip, ‘Bunu senin müvekkillerin yaptı,’ dedi. Araçla üstüme geldiler, tehdit ettiler. Tehdit, o dönemde günlük işti.”
Keskin, Medet Serhat’ın Kürt avukatlar için bir öncü olduğunu vurguladı:
“Medet Abi, baro seçimlerinde Kürt kimliğini savundu. Onun önderliğinde TOHAV’ı (Toplumsal Hukuk Araştırmaları Vakfı) kurduk.”
90’larda devlet şiddeti, birçok Kürt gencinin avukat olmasını teşvik etti. Serhat’ın otopsisi, Keskin için unutulmaz bir deneyimdi:
“Tanıdığım birinin otopsisine girmek korkunçtu. Her kurşun yarasını belgelemek istedik. Medet Abi, güzel bir ölüydü, yüzünde hâlâ o vakur ifade vardı.”
Hüseyin Baybaşın ve Mehmet Ağar
Keskin, Hüseyin Baybaşın ile cezaevinde yaptığı görüşmeyi aktardı:
“Baybaşın, faili meçhullerin Süleyman Demirel’in fikri olduğunu söyledi. Hollanda’da pedofili suçlamasıyla tutuklanmıştı. Mehmet Ağar’ın, Hollanda Adalet Bakanlığı Müsteşarı için çocuk ayarladığı iddia edildi.”
Ancak bu iddialar yargıya taşınsa da takipsizlikle sonuçlandı. Keskin, Mehmet Ağar’ı “İttihatçı devletin temel unsuru” olarak tanımladı.
“Kürtler birbiriyle savaşıyor, Türk solu alkışlıyor”
Keskin, “Kürt meselesi” yerine “Kürdistan meselesi” demeyi tercih ettiğini belirtti:
“Dört parçaya bölünmüş bir halk var. Kendi kaderlerini tayin etme hakları var.”
Cezaevinde, PKK ile KDP arasındaki çatışmanın kimileri tarafından kutlandığını görünce ağladığını anlattı:
“Kürtler birbiriyle savaşıyor, Türk solu alkışlıyor. Bu normal mi? Kürtler arası barış, devletlerle barıştan daha önemli.”
Cumartesi Anneleri: Kayıpların peşinde
Keskin, 27 Mayıs 1995’te başlayan Cumartesi Anneleri eylemlerinin, kayıpların akıbetini arama mücadelesinin simgesi olduğunu söyledi:
“Hiçbir Kürt anne barış istemediğini söylemedi, ama faillerin açıklanmasını ve cenazelere ulaşmayı istiyorlar.”
Devletin BM Zorla Kaybetmelere Karşı Sözleşme’yi imzalamaması nedeniyle cinayetlerde zaman aşımı uygulandığını vurguladı:
“Bu, sistematik bir devlet politikası. 20 yılda dosyalar takipsizlikle kapanıyor.”
“Beni öldürmeye geldi, ama öldüremedi”
Keskin, ofisine gelen bir kişinin kendisini öldürmek istediğini, ancak “Bana o kadar iyi davrandı ki öldüremedim,” dediğini aktardı.
2001’de İHD’ye yapılan silahlı baskında ise silahın tutukluk yapması sayesinde kurtulduklarını anlattı:
“Şaban arkadaşımız saldırganı yakaladı, üstüne oturdu. Adam, ‘Burası insan hakları derneği, kaldırın şu şişmanı!’ diye bağırıyordu. Komik yanını sonradan konuştuk, ama ölümle burun burunaydık.”
Milletvekilliği teklifini reddetti
Keskin, milletvekilliği teklifini neden reddettiğini açıkladı:
“Yemin etmek istemedim. Arkadaşlarım, ‘Kimse inanarak etmiyor,’ dedi, ama ben bu alanı tercih ettim. İnsan hakları mücadelesinde kalmak istedim. Hiç pişman olmadım.”
Barış Süreci ve umut
Keskin, mevcut barış sürecini olumlu bulduğunu, ancak devlete güvenmediğini belirtti:
“Hasta ve siyasi mahpusların serbest bırakılması gibi somut adımlar görürsek umudumuz artar. Devlete güvenmiyorum, çünkü güven verici bir şey yaşamadık.”
Kürtler arası barışın önemini vurguladı: “Kürtler arasında barış olmazsa bu mesele çözülmez.”
Kadın hareketine eleştirel bakış
Keskin, feminist hareketin çifte standartlarına dikkat çekti:
“Kürt kadın hareketiyle dayanışma gösteren feministler var, bu çok kıymetli. Ama Kemalizm peşinde koşanlar da var. İstanbul’da şort giyen kadına saldırı oluyor, herkes ayağa kalkıyor; ama Varto’da çıplak teşhir edilen kadına kimse ses çıkarmıyor.”
/Rd/