Kışanak: Kürt sorunu, iç politika malzemesi yapılamayacak kadar vebali ağır bir sorundur

GündemPolitika

“Kürt sorunu, iç politika malzemesi yapılamayacak kadar vebali ağır bir sorundur. Birileri oy hesapları yaparken, bu ülkenin gencecik evlatları toprağa düşüyor. Siyaset bu konuda sınıfta kalmıştır. Yeni bir başlangıca ihtiyaç var. Kışanak’ın Ankara’dan adaylık süreci ve tarifi de siyasetin geleceğine dair öngörüleri de önemli.”

Tutuklu Kürt kadın siyasetçi Gültan Kışanak T24’ten Murat Sabuncu’ya konuştu.

Sabuncu’nun Kışanak ile yaptığı röportajı şöyle:

DEM Parti’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Gültan Kışanak yedi yılı aşan bir süredir hapiste. Tutuklulukta Geçecek Süre” başlıklı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 102. maddesinde, “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda 5 yılı geçemez. Yani “en uzun tutukluluk süresi yedi yıldır” deniyor. Buna rağmen Kışanak serbest kalmıyor. Ancak bu durum onu ne mücadeleden vazgeçiriyor ne de geleceğe dair umutsuzluk yaratıyor. O barış, demokrasi demeye devam ediyor.

Son günlerde yeniden seçimle birlikte daha çok konuşulmaya başlanan Kürt sorunu ve “çözüm süreci” konusunda şunları söylüyor:

“Kürt sorunu, iç politika malzemesi yapılamayacak kadar vebali ağır bir sorundur. Birileri oy hesapları yaparken, bu ülkenin gencecik evlatları toprağa düşüyor. Siyaset bu konuda sınıfta kalmıştır. Yeni bir başlangıca ihtiyaç var. Kışanak’ın Ankara’dan adaylık süreci ve tarifi de siyasetin geleceğine dair öngörüleri de önemli.”

12 Eylül darbesinde en ağır bedellerden birini ödemiş isimlerden biri olan Gültan Kışanak’ın sözlerini dikkatle okumak gerektiğini düşünüyorum.

– Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday oldunuz. Süreç nasıl gelişti?

DEM Parti ve Kadın Meclisi, benim aday olmam yönünde bir öneri getirdi. Nedenlerini tartıştık, Ankara adayı olmamın bu döneme denk bir tutum olacağına karar vererek, öneriyi kabul ettim.

– Ankara’dan aday olmanızın – aday gösterilmenizin ana sebebi nedir? Açıklamanızda “Kürt sorununu ve kadın özgürlüğü sorununu kaynağında Ankara’da tartışmak konuşmak gerekiyordu” dediniz. Biraz daha detaylandırır mısınız?

Siyaset sadece bir makama seçilmek hedefiyle yapılmaz. Siyaset toplumsal sorunlara çözüm arayışıdır ve ancak sorunun gerçek sahipleriyle birlikte yapılabilir. Cumhuriyetin başkenti olması nedeniyle Ankara, sorunlarımızın da çözümlerimizin de merkezinde yer almaktadır. Kürt sorunu ve kadın özgürlük sorunu, cumhuriyetin ilk yüz yılında çözülememiş en önemli demokrasi sorunudur. İğneyi samanlıkta kaybettiysek yine samanlıkta aramalıyız, eğer bulmak istiyorsak.

– Adaylık açıklamanızda “Diyarbakır’dan Ankara’ya Ankara’dan Türkiye’nin dört bir yanına toplumsal barış köprüleri kurmak için yola çıkıyoruz” dediniz. Bunun yolunun ne şekilde olacağını düşünüyorsunuz? 

Barış toplumun işidir. Bizler toplum olarak, “savaşa rızamız yoktur, barış istiyoruz” diyebilirsek, bu ülkede çok şey değişir. Toplumsal barışı inşa etmek için emek vermek gerekir. Diyarbakır’da bir dönem milletvekilliği yaptım, bir dönem de belediye eş başkanlığı. Diyarbakır, Kürt siyasetinde önemli bir merkez. Siyasi mücadelede ne kadar kararlı ve direngense, barış mücadelesinde de o kadar yürekten ve samimidir. Bu samimiyeti, bu içtenliği Ankara’ya oradan dört bir yana yaymak için yeni bir yol açmak istiyoruz. “Kendi düşlerini anlat, ötekinin düşlerini dinle. Başka nasıl kurulur yeni bir dünya” der şair. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına, demokratik cumhuriyet ve toplumsal barış yakışır.

– Leyla Zana’nın Gazeteduvar’da Vecdi Erbay’a verdiği söyleşide Tayyip Erdoğan’a hitaben çözüm süreci ile ilgili söylediği “dondurucudan çıkarıp bu işi ele almak gerekiyor” demesini nasıl yorumluyorsunuz?

Leyla Hanım, kendi üslubuyla siyaset yapıyor. Önemli buluyorum. Bu çağrı da yapılabilir. Ancak Leyla’nın “… artık miyadı dolmak üzere” sözünü de unutmamak gerekir. Bu uyarıyı ve yaşananlara dair yaptığı ağır eleştirileri görmeden yapılan basit yorumlara itibar etmemek gerekir.

“Kürt sorunu, iç politika malzemesi yapılamayacak kadar vebali ağır bir sorundur”

– Yeni bir çözüm süreci ya da başka bir deyimle Erdoğan ile böyle bir süreç mümkün mü? Aynı soruyu bir de şöyle sormak istiyorum: Bugünkü muhalefet partileriyle Kürt Sorunu çözmek ya da görünür kılmak mümkün mü?

Bu konuda fala bakmaya ya da oturduğumuz yerlerden oy hesapları yaparak ahkam kesmeye hiç gerek yok. Çözüm süreçlerine dair dünya deneyimleri bir yana, bizim epeyce deneyimimiz var. Geçmişte çözüm süreçleri öyle kolay başlamadı. Arkasında inanılmaz bir toplumsal talep, toplumsal basınç vardı. Yıllarca toplum olarak hep beraber barış mücadelesi yürüttük. Toplumsal barış talebini açığa çıkarmak için aydını, sanatçısı, siyasi aktörleri, kadın örgütleri, emek örgütleri, insan hakları kuruluşları, gençlik örgütleri hep beraber inanılmaz bir emek verdi. Kent kent barış meclisleri kurduk, barış konferansları düzenledik. Barışı dilenmek değil, kazanmak gerekir. Bir de altını çizerek söylemek istiyorum. Kürt sorunu, iç politika malzemesi yapılamayacak kadar vebali ağır bir sorundur. Birileri oy hesapları yaparken, bu ülkenin gencecik evlatları toprağa düşüyor. Siyaset bu konuda sınıfta kalmıştır. Yeni bir başlangıca ihtiyaç var.

“DEM partiyi siyaset dışına itme, düşmanlaştırma yaklaşımları sona ermeli”

– Selahattin Demirtaş kısa bir süre önce şunları söyledi: DEM Parti ile AKP arasında bir görüşme trafiği var mı bilmiyorum. Ama eğer yoksa bu, iki parti için de büyük bir eksikliktir. Tüm partiler ülkenin, toplumun sorunlarının çözümü için görüşebilmelidir, konuşabilmelidir. Bu son derece meşrudur, hatta geldiğimiz süreç itibarıyla bir görev, bir sorumluluktur. Siz AKP ile görüşme konusuna nasıl bakıyorsunuz?

Her parti her parti ile görüşebilir, görüşmelidir. DEM partiyi siyaset dışına itme, düşmanlaştırma yaklaşımları sona ermeli. Bunun kimseye faydası yok. DEM Parti, kimsenin kum torbası değil. Bu ülkenin radikal demokrasi kanadını temsil eden ve arkasında 34 yıllık siyasi gelenek bulunan, Türkiye’nin en hakiki partisidir. Türkiye siyasi hayatına yön veren ana kulvarlarından biridir. Tüm siyasi partiler arasında, seçim süreçleriyle sınırlı kalmayan seviyeli, ciddi politik diyalog siyasetin gereğidir.

Siyaset pazarlık değil, diyalog işidir. Bir gün düşman ilan edip, ertesi gün görüşmek olmaz. Şekilsiz ve ilkesiz siyaset olmaz. Maalesef Türkiye’de demokrasi seçime, seçim oy pazarlığına indirgendi. Bu siyaset tarzında halka da “oymatik” olmak düşüyor. DEM Partinin, bu siyaset tarzını değiştirme iddiası ve çabası var. Bu çaba çok kıymetlidir. Hep beraber DEM partinin 3. Yol siyaseti denilen, demokratik toplumcu siyasetin önünü açmalıyız.

– Ankara’da rakipleriniz milliyetçi çizgiden gelen iki isim: CHP’de Mansur Yavaş, AKP’de Turgut Altınok. Nasıl bir yarış olacak?

Ankara siyaseti toptan milliyetçilik yarışına dönüşmüş. Halkın önünde konulan seçenekler “milliyetçi, daha milliyetçi, daha daha milliyetçi…” Bu gidişata müdahale etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu milliyetçilik yarışının sonu çıkmaz sokaktır. Sorunuzdan da anlaşılacağı gibi; Ankara’nın tek demokratik seçeneği DEM’dir.

– 2019 seçimlerinde o zaman HDP Ankara’da aday çıkarmamıştı. Bu kez sizin seçime girmeniz sonuca etki eder mi? 

Seçime girdiğimiz her yerde olduğu gibi, elbette Ankara’da iddialıyız. Ama ben, seçim sonucundan daha çok, seçim sürecine ve yürüteceğimiz kampanyanın politika başarılarına odaklandım. Ankara’da açığa çıkartacağımız “demokratik, direngen, toplumsal siyaset” önümüzdeki dönem siyasetine önemli bir katkı sunacaktır.

– Altılı Masa’nın ve cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2023 cumhurbaşkanlığına giden süreçte ve 14 Mayıs- 28 Mayıs arasında yürüttüğü politikayı, sonradan ortaya çıkan protokolü gördüğünüzde ne düşündünüz?

Benim için sürpriz olmadı diyebilirim. Altılı Masa realitesi ve HDP ile kurulun ilişki biçimi “görünen köy kılavuz istemez” dedirtiyordu. Başta Kürtler olmak üzere HDP seçmeninde tahrip edici sonuçları oldu. HDP, güçlü bir muhasebe yapmaya gayret etti, halka özeleştiri verildi. DEM Parti ile yeni bir yola çıkıldı. Geçmişten dersler çıkarmak; ancak geçmişe takılıp kalmamak gerekir. Şimdi DEM zamanı…

– Başak Demirtaş’ın İstanbul’da aday olma talebini ilettiği süreçte muhalefet tarafından “iktidarla anlaşıldı” diye yorumlar yapıldı. Adaylıktan vazgeçilince bu kez iktidar tarafı eleştiriye başladı. Süreci nasıl izlediniz?

Hem kadına yaklaşım hem de Kürtlere yaklaşım açısından son derece rahatsız ediciydi. Kürtlere ve kadınlara, tüm ötekilere yapıldığı gibi iradesiz, hep başkaları hesabına çalışan köle muamelesi yapılıyor. Ne yapsak suçluyuz. Ama artık bu psikolojik baskıyı, öteki olma psikolojisini üzerimizden attık. Buradayız siyasetin öznesiyiz.

– Seçimin en kritik yerlerinden biri İstanbul. Partinizin adayı Meral Danış Beştaş. İstanbul’da yaşayan Kürt seçmen sonuçta belirleyici olacak. Ekrem İmamoğlu’nun şansını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

DEM Parti ve halklarımız, en doğru kararı verecektir diye düşünüyorum. Bu vesileyle hem İstanbul’daki adaylarımıza; hem de tüm il ve ilçelerde seçime giren adaylarımıza başarılar diliyorum. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halklarımızı, DEM partinin seçime girdiği her yerde, en güçlü şekilde seçim kampanyasına katılmaya, sandığa gitmeye ve iradesini açığa çıkartmaya çağırıyorum.

“DEM Parti’nin ve halkımızın sandıktan çıkan iradeye güçlü bir şekilde sahip çıkacağından eminim”

– Yeni dönemde de kayyım uygulamalarının devam edeceğini düşünüyor musunuz?

Kayyım siyaseti politik olarak iflas etmiştir. Kürt halkı, kayyımlara geçen seçimde olduğu gibi bu kez çok daha güçlü bir şekilde cevap verecektir. Kayyımların AKP’ye politik bir getirisi olmadığı gibi, tepkilerin ana kaynağıdır. Kayyımların belediyelerin bütçesini talan ettiği de bir realite. Siyasi hesapların da rantın da sonuna geldiler.

Ancak kayyım yasası değişmeden, her zaman ve her parti için bir risktir. Muhalefet partilerinin tamamı, bu gerçeği anlamazsa, her an kayyım onların da kapısını çalabilir. Kürtlere özel bir yasa çıkartılmadı, şimdilik ayrımcı bir şekilde sadece Kürtlere uygulanıyor. Bu demokrasi ayıbına ve ayrımcılığa hep beraber karşı çıkmak gerekir. Yerel demokrasi sadece Kürtlerin sorunu değildir.

DEM Parti’nin ve halkımızın sandıktan çıkan iradeye güçlü bir şekilde sahip çıkacağından eminim. Seçim süreci aynı zamanda olası kayyım atamalarına karşı bir mücadele süreci olarak örgütlenecek ve seçimden sonra da kararlılıkla halkın iradesine sahip çıkılacaktır.

– DEM Parti’nin üçüncü yol stratejisini nasıl buluyorsunuz?

DEM Parti’nin takipçisi olduğu üçüncü yol siyaseti çok yanlış bir şekilde seçim pazarlığına indirgeniyor. Buna izin vermemek gerekir. Üçüncü yol siyaseti halkın önüne demokratik bir seçenek çıkartmakla ilgilidir. Halkın hakiki gündemlerini takip eden, halkla birlikte demokratik çözüm önerileri geliştiren, mevcut tıkanmış siyasete alternatif üreten, demokratik siyaset kulvarını güçlendirmeyi esas alan bir stratejidir. Türkiye iki partili bir rejime doğru zorlanıyor. Hele ki Türkiye gibi demokrasinin kurum ve kurallarıyla yerleşmediği bir ülkede, iki partili siyasi hayat otoriter bir yönetimi baki kılmaktan başka bir sonuç üretmez. Ben CHP’nin de iki partili sisteme fazla itirazı olduğunu görmüyorum. DEM Parti çoğulcu demokratik sistemin bayraktarlığını yapmalıdır, üçüncü yol siyaseti tam da budur. Seçimde açığa çıkacak sinerji ve toplumsal dinamiklerle bu mücadele daha da büyütülerek sürdürülmelidir.

– Muhalefetin parçalanmış hâli Türkiye’nin her geçen gün gerileyen demokrasisi için nasıl bir gelecek düşündürüyor size?

Bu parçalı hale bakarak karamsar olmaya hiç gerek yok. Bu parçalı hâl, yeni ve daha demokratik bir siyasal yelpazenin oluşmasına vesile de olabilir. İktidar tarafından bilinçli bir şekilde toplumda yaratılan kutuplaşma ve kamplaşma hâli; başka bir kutup inşa edilerek aşılamaz. Mücadele olanaklarını ve yollarını çoğaltmak gerekir. Gerçek manada demokrat ve özgürlükçü olmak gerekir. Topluma dokunmak gerekir. Türkiye’nin dört bir yanında toplumsal barış köprüleri kurmaktan bahsederken, sadece Kürt sorunu bağlamında kurmadım bu cümleyi… Birbirimizi dinlemeye ve anlamaya ihtiyacımız var. Tabii ki kutuplaştırma siyasetinin en önemli malzemesi gerçeğe aykırı olarak yaratılan “bölünme” korkusuydu. Benim Ankara adaylığıma biraz da bu pencereden bakmak gerekir. Ortak vatanda özgür ve eşit bir gelecek aradığımızın, politik duruşudur. İktidar hesapları içerisinde geleceğimizi heba etmelerine izin vermemek için Kürt sorunu konusunda da demokrat bir tutum almanın zamanı çoktan geldi.

– 2023 öncesi TİP’in ayrı liste kararına demokratik Kürt siyaseti ile sol sosyalist güçleri birbirinden ayrıştırma yaklaşımı içerdiği gerekçesiyle karşı çıkmıştınız. TİP’in geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?

Seçim sürecinde hele ki Ankara adayı olmuşken, muhalefete muhalefet etmeyi doğru bulmam. Seçimden sonra hâlâ sorunuz baki kalırsa, cevaplamak isterim.

– 31 Mart’tan sonra Türkiye’de dört yıl yeni seçim olmayacak. Nasıl bir dört yıl bekliyor sizce Türkiye’yi..

Karamsar senaryolar da çizilebilir, umutlu senaryolar da… Her ikisinin de imkanları var. Hangisini tercih ettiğimize bağlı. Ben umutlu olmayı ve umudu büyütmeyi tercih ediyorum. Baştan havlu atacaksan, maça hiç çıkma daha iyi. Anamın bir sözüyle bitireyim: “En kolay şey önüne gelen hazır yemeği yemektir, onu bile çiğnemesen yutamazsın.” Kurtarıcı bekleyenler hep kaybeder. Emek vermek, mücadele etmek, çalışmak gerek. Hem de yürekten…

İlginizi Çekebilir

Şêxo: Paran warsa sen yazarsan, aydınsan; paran yoxsa hiç bişê degılsen!
Berlinale: Altın Ayı ödülünü Senegalli Mati Diop’un ‘Dahomey’ adlı yapımı kazandı

Öne Çıkanlar