Şiir, insanın kendinden ve dış dünyanın sığlığından uzaklaşıp bir anlam arayışına çıkmasının en kadim yollarından biridir. Alattin Bilgiç‘in kaleme aldığı şiirler de tam olarak böyle bir kaçışı temsil ediyor: İç dünyada yolculuk eden bir ruhun her sözcükle yeni bir adım attığı, kederle yoğrulmuş bir coğrafyada kendine bir çıkış yolu aradığı bir yolculuk bu.
Bu kitap, her şiirle başka bir gerçeği arzulayan, sözlerle örülen bir içsel kaçışın yol taşlarını önümüze seriyor. Bilgiç’in dizeleri, varoluşun dayanıksız yapılarından bir sığınak arayan her ruhun izini sürebileceği bir haritaya dönüşüyor. Ancak bu, gürültülü bir başkaldırı değil; aksine, kendi içine dönen, fısıldayan, derinlerden yankılanan bir sesin yankısı.
Şair, sözleriyle bir dünya yaratırken, yaşanmamış olana itiraz eden bir ses duyuruyor. Ancak bu itiraz, ne isyan dolu çığlıklarla ne de kanlı sözcüklerle geliyor. Bilgiç’in itirazı, sessiz, derin ve anlam yüklü. Dize dize, sözcük sözcük ilerlerken, her adımda bir içsel arayışın izlerine rastlıyoruz. Şiirlerinde gördüğümüz bu arayış, hem şiir hem de yaşamın doğasına dair bir keşif. Geceye dökülen hasret, dizelerinde kendini hissettirirken, okuyucunun içsel dünyasını sarıyor.
Bilgiç’in şiir kitabı “Aynımsın”, hem ismiyle hem de içeriğiyle bu derin içsel arayışı yansıtan güçlü bir metafor. “Aynımsın”, hem okura hem de şiirin öznesine hitap eden bir ayna gibi; sanki şair, her dizede karşısındakiyle kendini özdeşleştiriyor, ama bu özdeşlik bir yansıma, bir gölge gibi tam anlamıyla kavranamayan bir hisse dönüşüyor. Kitap, okuyucuyla şair arasında görünmez bir bağ kurarken, her sözcükle bu bağı daha da derinleştiriyor.
Bazı dizelerde, şairin sözcükleri, özgürlüğüne koşan tayların sıcaklığına bürünüyor; bu sıcaklık, yaşanmamış ve yarım kalmış tüm aşklara bir selam gönderiyor. Bilgiç, sözcüklerini ısıtırken, onların okuyucunun ruhunda iz bırakmasına izin veriyor. Her dize, başka bir dizeye ulaşmak için bir köprü, her imge, daha derin bir anlamı keşfetmek için bir işaret taşı.
Bilgiç, yarasına merhem istemeyen bir şair. Onun şiirlerinde yarası ne bir şikayet ne de bir sığınak arayışı; aksine, bu yara, bir güzelliği yücelten, tarifsiz bir sevdayı büyüten bir metafor haline geliyor. Şair, güzelliği ve hüznü aynı kadehte eritirken, biz okurlara bu derin sızıyla birlikte yol almayı teklif ediyor. Bu yolculukta her bir şiir, şairin iç dünyasından damlayan kanla çizilmiş bir rota gibi.
Şair, Jean Cocteau’nun ünlü sözünü hatırlatıyor: “Ne masayı anlatmak için masa sözcüğünü kullanacaksınız, ne aşkı anlatmak için aşk sözcüğünü…” Bilgiç de şiirlerinde, ne aşkı ne hüznü açıkça dillendiriyor; ama okuyucu, her dizede aşkı, kederi ve varoluşun derin çelişkilerini hissediyor. Bu yüzden onun şiirlerinde asıl anlatılan şey, sözcüklerin ardına gizlenmiş duygular ve düşünceler.
Kitabın her bir sayfasında yeni bir arayış, yeni bir kayboluş var. Bu şiirler, sadece birer sözcük dizisi değil; her dize, şairin içsel dünyasında dillenen bir düşüncenin, bir hissin yansıması. Şairin sessizce boynunu vurduğu dizeler, okuyucunun elinde yeniden canlanmayı bekliyor. Her okuyucu, şairin bıraktığı boşlukları dolduracak, her eksik kalan cümle, yeni bir anlam kazanacak.
Bu kitap, aşkı, hüznü, varoluşu ve kayboluşu aynı potada kavururken, derin ve içsel bir yolculuk vaat ediyor. Coğrafyası kederle çizilmiş, sözcükleri ise yüzyılların yarasıyla yoğrulmuş bir şairin kaleminden dökülen bu dizeler, zemberekten süzülmüş bir yolculuğun dökümü olarak okuyucuyu derinden etkiliyor.
“Aynımsın” ile Alattin Bilgiç, hem sözcüklerde hem de dizelerde bir aynalık kurarak, okuru da bu yolculuğa ortak ediyor. Kendini arayan bir ruhun, başka bir ruhta kendini bulma çabasını her dizede hissedeceksiniz. Bu kitap, sadece bir şiir kitabı değil, ruhların buluştuğu sessiz bir itiraf gibi.
/Alihan Demir /
*
/ Red yayınlarından çıkan kitap: https://www.kitapyurdu.com/