Serhat Kural, çağdaş dans denildiğinde Türkiye’de akla gelen ilk isimlerden biri. Çok yönlü özel bir sanatçı. Dans için yaratıldığına inanıyor ve yıllardır da tutkuyla dans ederek kadim ülkenin kültürel değerlerine ve tarihi şahsiyetlerine hayat veriyor.
Filiz DENİZ
Kural’ın sanatına kendi deyimiyle “özlemleri, acıları, değerleri, inançları ve hayal kırıklıkları’’ yön veriyor. Dansıyla, müziğiyle kendi dünyasını arıyor ve bulduklarını da kendi dünyasına yakın olanlarla paylaşıyor.
Tatvanlı Kural ve kendisini çocukluğunun geçtiği Kêsan’ın “baharı’’na benzetiyor. Kendisini, “her renge kucak açan, her fikre saygı olan, her canlının yaşam alanına saygı duyan ve yepyeni başlangıçlar yapan bir bahar gibi’’ tarif ediyor.
Ahmedê Xanê gibi büyük bir edebiyatçıya sahip olmanın kendisini inanılmaz gururlandırdığını söyleyen, Xanê’nin ölümsüz eseri Mem u Zin’deki Mem karakterini heyecanla canlandırdığını belirten ve ayrıca “bütün Kürt destanlarını sahnelemek ve bedenim ile hayat vermek isterim’’ diyen Serhat Kural ile sizler için söyleştik…
Öncelikle Serhat Kural’ın Tatvan’da başlayan ve Konservatuar Modern Dans Bölümüne kadar uzanan hikayesini onun ağzıyla dinlemek isteriz. Nasıl bir geçmişe sahipsiniz?
6-7 yaşlarımda ailemin İstanbul’a taşınması ile birlikte Tatvan ile fiziki bağım kopmuş oldu. Çocukluğumdan beri çok hareketli ve hiperaktif biriydim. Okuldan geri kalan zamanlarımda genellikle futbol oynardım. Aslında tüm hayatım okul ve futboldan ibaretti. Daha sonra menisküs oldum. Bu diz hastalığı genelde sporcularda olur. Menisküs sakatlığından sonra ailem futbol ile ilgilenmemi istemedi ve beni halk danslarına yönlendirdi.
Uzun bir dönem halk dansları ile ilgilendim ve bir yerden sonra bana yeterli gelmemeye başladı. Arayışlarım vardı. Ne istediğimi tarif ediyordum fakat adını koyamıyordum. Bir gün bir dans stüdyosuna gittim ve orada dans dersi izledim. Aradığım, tarif ettiği şeyin o olduğunu (modern/ çağdaş dans) anladım.
Heyecanla ertesi gün derse gittim. Dersin sonunda hoca beklememi istedi. İtiraf etmeliyim ki çok korktum. Derste kötü birşey yaptığımı düşündüm ve kalbim küt küt atmaya başladı. Hoca üzerini değiştirip geldi. Bana “ne zamandan beri çağdaş dans dersleri alıyorsun?” diye sordu. Ben de ilk defa katıldığımı söyledim ama buna inanmadı ve hemen ardından da “seni konservatuvara hazırlamak istiyorum, sen de ister misin?’’ dedi…
Hiç unutmam; o sıra da “MEM u Zin” dans tiyatrosuna başlayacağız. Hiçbirimiz hiçbir şey bilmiyor, hepimiz neyle karşılaşacağımızı merak ediyoruz. O akşam ben Galata’dan çıktım, yağmurlu bir akşamdı, yürüyerek Ağa Cami’nin oradaki stüdyomuza kadar koşarak gittim.
Sanırım hayatımın en heyecanlı zamanlarından biriydi. Velhasıl; o süreçten sonra birçok değerli eğitmenin bana çok desteği oldu…
Tüm bu süreçlerin ardından MSGSÜ (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Devlet Konservatuarı Modern Dans (daha sonra Çağdaş Dans olarak değiştirildi) bölümüne girdim. Çağdaş dans hayatım aslında o gece o hoca ile başlamıştı. Okula girdiğimde zaten birçok projede dans etmeye başlamıştım. Hatta “Mezopotamya Dans” ı bile kurmuştuk:)
İlk dansınızı hatırlıyor musunuz? O gün neler hissettiğinizi bizimle paylaşır mısınız?
Size ilk dansımı aktarmak isterim. Mem u Zin destanını çalışıyoruz. Barış süreci, her yerde açılımlar yapılıyor. Bizde Kürt sanatında ilk defa bu formda bir proje gerçekleştireceğiz. Aylarca geniş bir ekip ile çalışıldı. Özel stüdyo bile kiraladık. 22 Mayıs 2014 (yanlış hatırlamıyorsam) Muammer Karaca tiyatrosunda (İstiklalde bir tiyatro sahnesi) prömiyeri’ni gerçekleştirdik. Ben kendi karakterimi (MEM) iyi çalışmıştım. Herhangi bir kusura tolerans tanımamak üzere… O prömiyer gecesi kuliste tüm ekip ağladı. Ulusal basın çok geniş ver verdi. Benim için hem ilk projemin Mem u Zin olması hem de ilk dans projemin olması unutulmayacak bir anıydı… İtiraf edeyim ki hala her projede buna yakın heyecanım oluyor:)
Sizin için ‘çok iyi bir dansçı’ diyorlar. ‘Çok iyi bir dansçı’ olmak sizin için ne anlama geliyor? Bunun ölçüsü, niteliği, kalitesi açısından neler söylemek istersiniz?
“Çok iyi” çok tehlikeli bir ifade… Çünkü insan potansiyel bir varlık ve bu potansiyel her kişi de farklıdır. Teknik olarak öyle denebilir ama sanatçı; yaratıcılığı, ifade biçimi, icra ettiği şeye verdiği ve vereceği ruh ile kimlik kazanır. Benliğindeki tüm düşünceler, duygular ve hisler bedenine, sesine yansır. …ve bence buna ne kadar yakın olursa insan o kadar kendi olur ve başarılı olur.
Yani; içsel dünyan ile icra ettiğin şeyler birbirinden uzak olmamalı. Bu iki nokta yaklaştıkça başarılı olabilir insan. Ben bunu ilke edindim. Bir düşünürün sözü var. Derki ” sanatçı, duygularını düşüncelerine yoldaş kılandır…” Bu söz beni her zaman etkilemiştir. Soruya dönecek olursak. Bir performer olarak dans tekniği iyi olan biri dansçı olduğum söylenebilir. Fakat ben teknik bir şeyden bahsediyorum. Elbette teknik önemli fakat belirttiğim gibi yaratıcılık belirleyicidir….
Dans ederken yaptığınız tüm hareketlerin bir önemi var kuşkusuz ancak bir anlamı da var mı ya da olmalı mı?
Bizler dans ettiğimiz her an birşeyler anlatıyoruz. Her hareketin ve her saniyenin bizler için bir nedeni ve anlamı vardır. Fakat bizim söylemimiz ile seyircinin çıkardığı veya çıkaracağı anlam aynı değildir, olamaz da… Dans soyut bir sanat alanıdır. Tabii ki seyirciye bir şeyler anlatmaya çalışır. Bir atmosfer yaratır ve bir anlatım içerisinde olur.
Ancak beden anlatımında insanların bir tiyatro projesini anlaması gibi anlamayı da beklememeliler. Çünkü “dil” gibi bir aracımız yok. Dil’in kullanımı insanın en kolay birbirini anlama yöntemidir. Fakat hareket de çok güçlüdür ancak anlatımı zordur. Kafa yormak, iyi gözlemlemek gerekiyor. Aslında bir yanıyla da çok demokratik bir seçim sunuyor. Yani; dansçı kendi söylemini anlatır fakat siz onu çok farklı şekilde hissetmiş ve yorumlamış olabilirsiniz. Önemli olan yorumlayabilmek.
Bu bana göre kötü bir seçim değil. Size bir atmosfer oluşturuyor, hatta belki de anlatmak için çırpınıyor dansçı. Fakat dansçının anlatımı, çırpınışı seyircilere birebir bir anlatım aktaramaz fakat size yorum yapmanızı sağlar…
Kendinizi merkeze aldığınız bireysel dansların dışında grup danslarında da başarılı bir performans sergiliyorsunuz. Partneriniz ya da grup danslarında uyumu nasıl sağlıyorsunuz? Öte yandan dans ederken uyumsuzluğun söz konusu anlar oldu mu? Böylesi durumlarda ne yapıyor, nasıl bir tepki veriyorsunuz?
Aslında dans şekilsel olarak uyumlu görünüyor veya yansıyor olabilir ama fikrinde ve artık (21.yy) perspektifinde pek uyumu benimsemiyor. Bireysel ifade biçimi, yaratıcılık ve özünü yakalama arayışları daha fazla öne çıkmaya başladı. Bu nedenle çağdaş dansı modern danstan ayıran noktalardan birisi de bu. Örneğin; bale ve modern dansta toplu dansların çizgisel ve aynı anda hareketi çok önemsenirdi.
Mesela bir hareketin bacak kaldırma boyu ve yüksekliği eşit olmak zorundaydı fakat çağdaş dans bunu biraz daha kişiselleştirdi. Yani önemsediği şey şekilselllik değil, bireyin kendi potansiyeli ve var olma hali. Tabii ki toplu danslar da yapılıyor ama buna daha bireysel bir yerden yaklaşıyor…bu anlamda bu konular bizim çalışma ortamımız da çok da bizi zorlayan bir yerde durmuyor.
Klasik Kürt edebiyatını başyapıtlarından Ehmede Xani’nin Mem u Zin’deki Mem adına dans etmek nasıl bir duygu? Ayrıca tarih içinden günümüze uzanan böylesi bir özel dansta nelere dikkat etmek gerekiyor?
Yukarıda buna da değindim. Her şeyden önce ilk Ahmedê Xanê’yi okumama vesile olmuştu. 1600’lü yıllarda bu kadar büyük bir edebiyatçımızın olması beni inanılmaz gururlandırmıştı. Ha kezza Kürt dilinin muazzam anlatımı da ayrıca büyük bir gurur kaynağı olmuştu. Kültürel ögeleri sanatsal öğelerle karıştırmamak gerekiyor. Günümüze kadar gelmiş kültürel değerleri yeniden yorumlarken veya yeniden gün yüzüne çıkarırken çok dikkat etmek lazım.
Bu konuda yeterince bilinçli olduğumuzu düşünmüyorum. Hatta son derece kaba bir kültür korumacılığı ile bu cevheri yanlış işlediğimizi de düşünüyorum. Yani; geleneksel müziğe sahip çıkmak için illa bugünün şarkıcıları ile dile gelmesi gerekmiyor. Bunlar için bir arşiv merkezi kurulmalı ve günümüzün imkanlarından biri olan sosyal medyayı kullanarak halka ulaştırabiliz. Bu tiyatro, sinema, resim ve dans sanatı için de geçerli. Hassas bir konu gerçekten…
“Bi Denge Dengbejan” (Dengbejlerin Sesi İle) isimli dans gösterisi hangi aşamada? Dengbejlik Kürt sözlü tarihinin kendisidir. Bir tarihin dilden söze dökümü olan Dengbej kültürünün modern dansa taşımakla fikri nereden çıktı?
Ne yazık ki bu proje hiç sahnelenmedi. Prömiyerine 2 gün kala pandemi nedeni ile iptal edildi. Bu nedenle çok da anlatılacak birşey bulamıyorum. Seyirci refleksi almadan bir şeyler ifade edersem eksik kalır diye düşünüyorum. Fakat dengbêjlik kültürü ile dansı buluşturmak çok uzun zamandır üzerine konuştuğumuz, düşündüğümüz bir fikirdi…
Birçok tarihsel şahsiyeti ve sanatsal-kültürel eseri tutkulu bir biçimde canlandırdığınız dans etkinliğinize izleyicinin tepkisi nasıl oluyor? Olumlu veya olumsuz ne tür tepkiler alıyorsunuz ve bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Algı yönetiminin çok güçlü olduğu bir toplum içinde yaşıyoruz. Üzücü ama bana göre hiçbir sanat alanında hak eden hak ettiği yerde değil. Çünkü Kürt sanatı çok desteksiz. Bunun birçok nedeni var fakat aslında başka yollar da bulmak mümkün. Dolayısıyla seyirci refleksi de çok objektif olamadı veya olamıyor. Öven çok övüyor, eleştiren çok sert eleştiriyor. Hatta bazen hakarete bile varıyor.
Mesela bir kesim şöyle bir söylem yaydı” kültürümüze ait değil.!’” Bunu duyan önyargılı kim varsa izlemeden aynı cümleleri kurdu. Ya da işte “Kürt sanatında en profesyonel topluluk” diyenler vs. vs. Dediğim gibi çok kullanmak istemesem de Kürt sanatı sektörleşmeden rafine bir noktaya gelemez. Sanatçı da, kolay kolay kendi olamaz…
Herkes bir yere çekmek ister ve bir bakar kendinden eser kalmamıştır. Ben baştan beri olumlu veya olumsuz tüm eleştirileri aldım ve ben de diğer arkadaşlarım da hep bunun kritiğini derinlemesine yaptık. Sanırım bizi ilerleten de bu oldu.
Sizi kimler izlemeye geliyor? Dans bazı çevrelerde iddia edildiği gibi ‘elitlere göre’ mi gerçekten? ‘’Avam danstan anlamıyor’’ diyenlere siz izleyicileriniz üzerinden neler söylemek isterdiniz?
Bale sanatı için kısmen ifade ettiğiniz söylenebilir fakat modern dans ortaya çıkış felsefesi gereği öyle bir noktada olamaz. Üç feminist dansçı tarafından bale sanatının kadın kimliğine yaklaşımına karşı isyan başlatıp modern dansı geliştiriyorlar. Felsefesi elitizme ters. Anlama veya anlamama olayına gelince; belirttiğim gibi soyut bir alan.
Kürtler veya Ortadoğu toplumları soyut sanat konusunda pek deneyimli değiller, alışık değiller daha doğrusu. Bu nedenle de yorumlamada ve anlam çıkarmada güçlük çekiyorlar. Çünkü zihni de aslında özgür değil. Böyle bir özgürlük alanının kendisine sunulmasından bile habersizdir. Hatta belki rahatsızdır!
Açıkçası her kesimden izleyicimiz oluyor…
Müziğiyle, sahnesiyle, ışığı, içeriğiyle vd bileşenleriyle dansın birçok süreçten geçtiği görülüyor. Bir dansçının bu açıdan neler dikkat etmesi gerekiyor?
Bol bol teknik ders yapmalı, beslenme, uykusuna dikkat etmeli ve her şeyden önce iç dünyasını ve inancını güçlü tutmalı… Çok zor bir sanat alanı. Disiplini biran bile bırakmadan hayatını yukarıda ifade ettiğim noktalara göre organize etmeli…
Çalışma koşullarınızı da merak ediyoruz? Sanatınızı icra ederken mücadele etmek zorunda olduğunuz neler oluyor?
Çok ilginç! Bu soruda uzun uzun düşündüm ve kısaca şunu ifade etme ihtiyacı duyuyorum. Sanırım birçok kesim tarafından çoğu defa engellendik.
Çok iyi bir dansçı olarak kabul ediliyor ve yakından izleniyorsunuz. Dans size hak ettiğiniz ünü kazandırmış durumda; peki para da kazanabiliyor musunuz? Avrupa’da çok iyi bir dansçı çok iyi de gelir elde ediyor, Türkiye’de durum nasıl?
Türkiye’de devlet kurumlarında eğer dans etmiyorsanız( Devlet ve Opera Balesi) para kazanma olanağınız yok. Açıkçası ben ve meslektaşlarım bu alanda para kazanmaktan çok buna bir yaşam felsefesi, tarihi bir sorumluluk olarak bakıyoruz. Ayrıca da çok seviyoruz mesleğimizi.
Hayalinizde dans etmek istediğiniz biri var mı? Ayrıca dansınızla hayat vermek istediğiniz bir tarihsel şahsiyet ya da edebi eser var mı?
Hayalimde dans etmek istediğim iki kişi vardı. İkisi de efsane dansçılardı ve maalesef benden çok çok önce yaşadılar ve göç ettiler. İkisi de Kürt ikisi de mükemmel… Biri Leyla Bedirxan, diğeri ise; Maurice Béjart (İran asıllı dünyaca ünlü bir Kürt)… Ayrıca çok şahsiyet var ve saymakla bitmez….
Öte yandan bütün Kürt destanlarını sahnelemek ve bedenim ile hayat vermek isterim…
Çok yönlü bir sanatçısınız. Dansçı Serhat Kural’ın birde müzisyen kimliği var ve oldukça da başarılı. Dans sizin hayatınız merkezinde duruyor ama bir de müzik var; Müzisyen Serhat Kural’dan söz edecek olursak, nasıl tanımlarsınız?
Çocukluğumdan beri dansın hemen ardından gelirdi müzik hayatımda. Okul müsamerelerinde vb. yerlerde…Dansa başlayınca uzun zaman dansta belli bir yere gelmem, eğitimimi tamamlamam gerektiğini düşündüm. Bu yolculuk belli bir noktaya gelince içimde hep yapmak istediğim ikinci şey olan müzik için çalışmaya başladım. Ben kendi bestelerimi yapan ve bunlarda kendi dünyamı arayan, aradığımı da melodi ve ezgiler ile dünyama yakın olanlar ile paylaşıyorum. Tıpkı danstaki ben gibi:) duygularımı hislerimle yoldaş kılıyorum...
Yeni eseriniz ‘Kovî’ ve çektiğiniz klip oldukça beğenildi. Kovî‘nin öyküsünü okuduk ama bir de sizden dinlemek isteriz…?
Kovî çocukluğumdan, acılarımdan, değerlerimden, inançlarımdan, hayal kırıklıklarımdan bahsediyor. Kısaca bunu ifade etmek isterim…
Tatvanlı’sınız ve Kürtlerin bu şirin ilçesinin sizin hayatınızda önemli yer tuttuğu anlaşılıyor. Edip Cansever bir şiirinde ‘insan yaşadığı yere benziyor’ diyor. Siz Tatvan’ın nesine, neyine benziyorsunuz diye sorsam?
Ben Tatvan’in ya da bizim bölgenin (Kêsan) bahar’ına benzetiyorum kendimi. Her renge kucak açan, her fikre saygı duyan, her canlının yaşam alanına saygı duyan, yepyeni başlangıçlar yapan, yenilenen bir bahar gibi… “Ara Güler” de şöyle demiş; “insanın vatanı, doğduğu yer değil, çocukluğunun geçtiği yerdir” demiş. Benim de vatanım Tatvan.
Tatvan’ın yanıbaşında Feqiye Teyran tam karşısında Evdale Zeynike duruyor. Kürt halkının bu iki tarihsel şahsiyeti ve kültürel zenginliği adına Tatvan’da bir dans, bir müzikal gösteri düşünmez miydiniz?
İçimde hala ukte kalan şeylerden biri de Diyarbakır, Van, Mardin, Urfa, Batman, Dersim, Şırnak, Ağrı gibi birçok yerde dans etmiş olmama karşın Tatvan’da tek bir defa bile sahne alamamam. Buna gerçekten çok üzülüyorum. Dilerim birgün Evdale Zeynike nin hikayesini anlatma şansı bulurum.
Son olarak HEK’le ilgili sormak isterim; insanın uzun ince ve zorlu hayat yolculuğunda içindeki yaşama sevincini yitirmeden, yoluna özgürce devam edebilmesi için dansın dışında ihtiyaç duyduğu neler var? Ne yapmalı sizce?
Umutlu olmalı bir de sevmeli. İnsan veya insanlar sevmeyi asla unutmamalı. Sevginin olmadığı yerde yaşam da olmaz!