Korku severlerin iyi bildiği üzere Frankenstein’ın canavarı, aslında karanlık bir gecede yıldırım çarpmasıyla değil, Mary Shelley’nin 1816 yazında Cenevre’nin yukarısındaki bir dağ yamacında geçirdiği kasvetli bir tatilde zihninde doğdu.
Shelley tüm zamanların en ünlü gotik romanlarından birine dönüşecek ilk kıvılcımı, aralarında “hayta” şairler Lord Byron ve Percy Bysshe Shelley’nin de bulunduğu arkadaşlarıyla korkutucu hikâyeler anlatma yarışına girdiğinde yakaladığı düşünülüyor.
Ancak yazarın mart ayında yayınlanması planlanan günlüklerinden oluşan yeni bir koleksiyon, Alp’lerde geçirilen zamanın romanın kasvetli havasını oluşturmasına rağmen, Shelley’nin hayal gücünün aslında çok daha kişisel bir olaydan ilham aldığını ortaya koydu.
Yazarın bu döneme ait günlükleri, mektupları ve kısa hikâyeleri ilk kez bir arada yayınlanacak. Günlükler, Frankenstein’ın hikâyesini kaleme alırken yazarın üvey kız kardeşi Fanny Imlay’in gizemli intiharından esinlendiğini gösteriyor.
Guardian’ın haberine göre, yeni koleksiyonun giriş yazısını kaleme alan şair ve Shelley uzmanı Fiona Sampson, bu trajik ölümün arkasında gizli bir utancın saklandığını ve bunun romanı etkilediğini düşünüyor.
O dönemde hâlâ Mary Godwin adıyla bilinen yazar, 1814 yılında Percy ile tanıştı. İkisi, Percy evli olmasına rağmen bir ilişkiye başladı. Mary, daha sonra Percy ve küçük çocuklarıyla birlikte Bath’ta bir eve yerleşti.
Sampson, Observer’a yaptığı açıklamada, “Sessiz bir yaşam umuduyla yerleştikleri Bath, aslında Jane Austen’ın Bath’ı olarak bilinen, nezih dedikoduların merkeziydi,” dedi.
Ancak trajediler peş peşe geldi. Kasım 1816’da önce Percy’nin terk ettiği 21 yaşındaki eşi Harriet, Londra’daki Serpentine Gölü’nde intihar etti. Mary ve Percy onun ölümünün ardından Londra’ya dönüp evlendi.
Daha sonra Shelley’nin üvey kız kardeşi Fanny (Shelley’nin annesi Mary Wollstonecraft’ın Amerikalı diplomat Gilbert Imlay’den olan ilk çocuğu) Swansea’de bir otel odasında hayatına son verdi. İntiharın nedeni hala tam olarak bilinmiyor.
Sampson, 2018 yılında yayımladığı ‘In Search of Mary Shelley’ biyografisini yazarken, Cambrian Times’ın arşiv sayfalarında isimsiz bir cesedin bulunduğuna dair haberin orijinalini buldu. Cesedin kimliğine dair ipuçları arasında Wollstonecraft’ın baş harflerini taşıyan iç çamaşırları ve bir erkeğe ait ipek mendil yer alıyordu. Ancak Sampson’a göre asıl önemli soru, Imlay’in neden Londra’dan doğrudan Swansea’ye gitmek yerine Bath üzerinden seyahat ettiğiydi.
Guardian’a konuşan Sampson, “Otobüs durağı, Shelley ve Mary’nin yaşadığı Abbey Churchyard’ın yanındaydı. Ancak Fanny’nin Bath’a geldiği gün Mary’nin günlüğünde bir mazeret yaratılmış,” dedi. “Kendi edebi tutkusu ve annesinin şöhreti nedeniyle açıkça kamuoyunun tüketimi için yazdığı günlüğünü çözdüğünüzde, Percy ile birlikte bir resim dersi için South Parade’e yürüyüşe çıktıklarını özellikle söylüyor. Bu, normalde hiç bahsetmediği türden bir şey.”
Sampson, bir aile yüzleşmesinin yaşandığını ve bunun Fanny’nin Percy’e olan hislerinden kaynaklanmış olabileceğini düşünüyor. “O gün Percy ile görüştüğünü varsayabiliriz çünkü Percy, Fanny’nin ölüm haberini alır almaz Swansea’ye gitti. Fanny’nin onlardan biriyle konuştuğuna dair çok fazla kanıt var. Percy’ye karşı bir zaafı olduğu da söyleniyor. Belki de bu, nihai reddedilişti.”
Sampson, Imlay’in, sıklıkla “sıradan” olarak nitelendirilen sesini Frankenstein’ın canavarının şu sözlerinde duyduğunu belirtiyor: “Ben yalnız ve sefilim. Ancak benim kadar çirkin biri beni sevebilir.”
Yeni koleksiyonun yayıncısı Rebeka Russell ise yaptığı açıklamada, Shelley’nin Bath’taki günlerine odaklanmak istediğini belirtti: “Mary’nin edebi itibarı canavarı, kocası ve elbette annesinin büyük ismi nedeniyle gölgede kaldı. Ancak o, bir kardeş, bir eş, bir anne ve toplum tarafından hor görülen ‘diğer kadın’ olarak büyük bir sorumluluk taşıyordu. Bu koleksiyon, onun da kendine ait olağanüstü hayatı olan biri olduğunu gösteriyor.”
Bu iki trajedi, Frankenstein’ın temalarına dair anlayışı değiştiriyor. Yakında Guillermo del Toro’nun yönetmenliğini üstlendiği ve Jacob Elordi’nin canavara “hayat vereceği” bir yapım Netflix’te yayınlanacak.
Roman genellikle bilimin tehlikelerine dair bir uyarı olarak okunuyor. Ancak Wollstonecraft gibi İngiltere’nin kadın haklarının önde gelen savunucularından birinin kızı olan Shelley, anneliğin etkileri ve doğumun sorumluluğuyla ilgileniyordu. Nihayetinde, annesi Shelley’yi doğururken hayatta kalamamış, 1797’de vefat etmişti.
Shelley ve Wollstonecraft hakkında yeni bir müzikal dramayı kaleme alan oyun yazarı Maureen Lennon, iki kadının da öncelikle kadınlara yönelik kısıtlamalarla ilgilendiğini belirterek, “Fanny’nin hikâyesi çok trajik,” dedi.
“Fanny doğduğunda Wollstonecraft, bebeğine bakarken hissettiği korkuyla ilgili inanılmaz bir yazı yazmıştı. Bebeğinin prensipli ve güçlü ama aynı zamanda mutlu olmasını istediğini söylemişti. Ancak bu iki amaçtan birinin feda edilmesi gerektiğinden korkuyordu.”
Percy ve Mary, Percy 1822’de boğularak hayatını kaybedene kadar evli kaldı.
/euenews/