🔴 Türkiye’nin iç ve dış gelişmelerden dolayı bir çözülme içerisinde olduğunu belirten Mehmet Altan, ”Kürt sorunu çözülmesi gereken en temel sorunlardandır. Uluslararası konjektör değişti; ‘sen çözmezsen’ başkası başka türlü çözecektir” uyarısında bulundu.
Ortadoğu’da yaşanan savaş ve sıcak çatışma ortamı Türkiye siyasetini de hareketlendirdi. Kürt sorununun çözümüne dair son süreçte özellikle iktidar ve muhalefet kanadından yapılan açıklamalar, “yeni süreç” tartışmalarını da beraberinde getirdi. MHP Lideri Bahçeli, partisinin Meclis grup toplantısında, PKK Lideri Öcalan’ın “tecridin kaldırılması ve umut hakkının kullanılması” için Meclis’e gelerek, “örgütün lağvedilmesini” söylemesi gerektiği şartını koşarak, “Adres İmralı’dan DEM’e uzansın” dedi.
Bahçeli’nin açıklamalardan sonra başlayan tartışmalar yoğunlaşırken, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan, 43 ay sonra Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Riha Milletvekili Ömer Öcalan ile önceki gün görüştü.
Siyaset bilimci-yazar Mehmet Altan, Kürt sorununun çözümü noktasında ortaya çıkan son gelişmeleri Mezopotamya Ajansı‘ndan İbrahim Irmak‘a değerlendirdi.
‘TAVIRLARINDAN VAZGEÇMELERİ MÜMKÜN MÜ?’
Kürt sorununun çözümü konusunda son dönemde yaşanan gelişmelerin olumlu olmakla beraber sürece temkinli yaklaşılması gerektiğini ifade eden Altan, “Gerçekten demokratik bir hukuk devletinde temel hak ve özgürlükler yoluyla çok rahatlıkla çözülmesi gereken işler büyük acılara ve faturalara neden oluyor. Yine umutlarla başlayıp umutsuzlukla sona eriyor. Çünkü kuralları ve ilkeleri uygulamak yerine devlette egemen olan zihniyetin sınırlarının dışına taşımıyorlar. Şimdi bu çözüm konusunda da ‘ben değişmeyeyim, sonunda kendimi yontayım ama anlaşalım’ gibi bir tavır görüyorum. Peki bundan vazgeçmeleri mümkün mü? Bugüne kadar ki uygulamalarına baktığımızda sanmıyorum ama dış dünyanın da dayatmaları var” dedi.
‘ÇÖZÜLME DÖNEMİ YAŞANIYOR’
Kürt sorununun çözümü konusunda siyaseten ortaya çıkan tablonun bölgede yaşanan gelişmelerle doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyen Altan, “Türkiye için işler çok sıkışık. Dış politikada hiçbir şey iyi gitmiyor. Ekonomi de çöktü. Yani Türkiye bir çözülme dönemi yaşıyor. Adeta Osmanlı’nın Balkan dönemini yaşıyor ve çaresizlikten kıvranıyor. Ama değişmek de istemiyor. Yani akılla değil, krizlerle değişiyor. Gereğini ‘yapmayalım ama yapıyormuş gibi görünelim’ anlayışıyla olmaz. Hepimiz Türkiye’nin sorunlarının çözülmesini istiyoruz. Kürt sorunu da bu sorunların en temellerinden birisidir. Ama çözülebilmesi için devlet zihniyetinin değişmesi gerekiyor. Uluslararası konjektör değişti. Yani ‘sen çözmezsen’ başkası başka türlü çözecektir. Bu işi çözmeyince yerellikten evrensel hale gelir. Bölgede de fiili hale geldi. Mesela Suriye’de Rusya ve ABD bir anayasa sürecinde anlaşırlarsa ve orada da bir Rojava Federasyonu hayata geçiyorsa Türkiye bu süreçte bu tavrıyla buna müdahil olamaz. Yani bu sürecin bir parçası haline gelemez. Dolayısıyla bir sıkışıklık var. Yaşananları dış politikadaki çok ağır çıkmazlara sürüklenmenin getirdiği bir tavır değişikliği olarak nitelendiriyorum” diye belirtti.
‘DEĞİŞMESİNLER AMA…’
Kürt sorununun olası çözümü karşısında geçmiş dönemlerdeki yaşanan deneyimlerden ders çıkarılması gerektiğini söyleyen Altan, “Kürt meselesinin ağırlığı çok önemli ama mağduriyetlerin hepsi hallolmadığı vakit hiçbir sorunun çözülemeyeceğini bilincinde olmak lazım. Yani ‘değişmesinler ama işi çözsünler’ demenin bir anlamı yok. Çünkü değişmeyince çözüm yolunu gördük. Değişme nedir? Evrensel hukuka ihanet etmemedir. Yani olumlu olarak değişen bir şey var ama bu temkinin gerçekten inançlı ve umutlu bir hale gelmesi için ilk olarak evrensel hukuk kurallarının nasıl işletileceğini görmek lazım. Yüzyıldır sorunlarını çözememiş, yüzyıldır demokratikleşememiş bir cumhuriyette bu süreç bu açıdan önemlidir. Bir şeyler oluyor ama büyük bir temkinle yurtdışındaki gelişmelerle başa çıkılamadığı için çok büyük bir sıkışıklık var. Dilerim bundan çok kalıcı ve olumlu bir yere gidilebilir. Gidilmezse de hayat kendi yolunda ilerleyecek ve Türkiye’yi kaale almayacak. Onu da bilmemiz lazım” diye konuştu.
‘KAVGA EDİLENLE BARIŞILIR’
Yapılan açıklamaların yanı sıra iktidar kanadının çözüm karşısında tek taraflı bir tutum sergilediğine dikkat çeken Altan, gerçek bir çözüm için iktidarın mevcut tutumundan vazgeçmesi gerektiğine işaret etti. Altan, “Yani ‘ben bir şeyler yapacağım ama muhatabımı dinlemeden, muhatabımla konuşmadan bunu kendim şekillendireceğim’ anlayışı hakim. Kavga edilenle barışılır, ben kendi kendime barışamam. O zaman kavga ettiğimi dinlemeden yahut muhatabım kimse kim ‘ben onun dışında muhatap oluşturacağım’ kurnazlığıyla olmaz. Bu işin gereği hukuk devleti ve demokrasidir. AB standartlarıdır. Kürtlerin oyunu alamayan hiç kimse iktidara gelemiyor. Kürtlerin oyunu alamayan yerel iktidarda seçim kazanamıyor hesabı mı yapılacak yoksa gerçekten bu devletin gerçek bir demokratik hukuk devleti olması için mi bu sorunu çözeceğiz? AYM kararlarını dinlemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Demirtaş, Kavala içeride ve bu konu da AYM, AİHM kararları varken biz neyi, nasıl konuşacağız? Yine bütün cezaevlerinde bir infaz yasası belası var. İnsan temel hakları üzerinden infaz yasası mahkumun kimliğine bakmaz ve herkese eşit uygulanır ama bugün ki siyasal iktidar infaz yasasını infaz etti. Cezaevlerinde birçok hasta tutuklu var. Yine 30 yıl yatan bir şair var ve hala cezaevinde değil mi? Kötü halli deyip tutuyorlar ve eziyet etmeye devam ediyorlar. Mesela bu kişi çıkmadan Kürt sorunu hallolur mu?” diye sordu.
‘UMUTLUYUZ’
Altan, Kürt sorunuyla beraber ülkede yaşanan tüm sorunların asıl çözümünün mevcut iktidar yapısının değişimiyle sağlanabileceğini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerçekten evrensel hukuku, temel hak ve özgürlükleri olan demokratik bir devletin yapması gerekenleri yapacak mısınız yoksa eski reflekslerle işler sıkıştığı için yeniden oldu gibi mi yapacaksınız? Bu temkini, tereddüttü ve yüzyıllık süreçte hep bu anlamda çok ağır faturalar ödeyip çok az bir ilerleme sağlandı. Kürt sorunundaki en temel sorunlardan birisi anadil değil mi? Bu temel ve hak özgürlüklerin gereğidir. Temel hak ve özgürlükler ne demek? İnsan olma vasfından doğan devredilemez haklarım var. Yaşam hakkı, düşünce hakkı, konuşma hakkı, anadil hakkı gibi doğal haklar. Umutluyuz, bir değişiklik var ama bu sefer aynı tuzağa düşmeden ve bir siyasi ikbal ve dış dayatma mecburiyetinde kalan birisinin çaresizliği içerisinde ipleri kaçırmadan gerçek bir hukuku, demokrasiyi oluşturmadan bu işlerin çözülemeyeceğinin de altını çizmek lazım.”