Unutulmaz haberlere imza attı, gazeteler, haber siteleri kurdu. Sadece bu ülkenin değil dünyanın da gazetecilerine örnek olacak bir meslek hayatı old
Yanılmıyorsam 1989 yılıydı.
Nusaybin’de bir gece yarısı… Birkaç kişiydik.
Masada hararetli bir tartışma yürüyordu.
***
Masadakilerden biri çelebi zarafetiyle çok sevdiğim ve birkaç yıl önce yitirdiğimiz Fikret Ünlü’ydü…
Diğeri ise Cuma günü Köln’de 68 yaşında toprağa verilecek olan ve o sırada 33 yaşında olan Celal Başlangıç’tı.
***
Ben Sabah Gazetesi yazarı olarak SHP Genel Başkanı Erdal İnönü’nün Güney Doğu gezisinin davetlisiydim.
Bölgeden gelen “kötü muamele” çığlıkları artınca Erdal Bey bu geziye çıkmaya karar vermişti.
İlk kez Güneydoğu’ya geliyordum. Bizlere anlatılanın çok dışında bir dünyayla ve gizlenen gerçeklerle karşılaştım.
Bir daha da o gerçeklerin peşini hiç bırakmadım.
***
Fikret Ünlü SHP’nin Genel Merkez yöneticilerindendi.
Celal Başlangıç, birkaç ay önce Cizre Yeşilyurt’ta köylülere dışkı yedirildiğini Türkiye’ye duyurarak ülkeyi sarsan genç bir gazeteciydi.
Celal, Kürt Sorununun çözümü için yapılması gerekenleri tavizsiz bir şekilde anlatıyordu.
Fikret Ünlü, ortaya çıkan zorluklara kendi zaviyesinden dikkat çekiyordu.
Nusaybin’de gece hızla akıyordu.
Ertesi sabah erkenden Mardin’e hareket edecektik…
***
Aradan yıllar geçti.
6 Kasım 2005’deki “Göller, arifeler, bayramlar” başlıklı yazıda, o geziden anlattığım bir bölüme rastladım:
“Van Gölü’nü Erdal İnönü‘yle Güneydoğu’ya gittiğimde görmüştüm ilk. Altı kişilik ufacık bir uçaktaydık. Piste gölü yalayarak konduyduk. Burdur gibi Van’ı da kimin ‘il’ yaptığını sormuştum kendi kendime. Burdur’da, şehir merkezinde inekler dolanırdı. Van ise büyük kentlerin gecekondu mahalleleri gibiydi. Ama Van Gölü’ne vurulmuştum. Burdur gibi silik gelmemişti. Hırçın, başına buyruk bir göldü. Etrafında hayranlıkla dönüp durduyduk.”
***
Celal de Nusaybin gecesindeki harareti belirleyen “dışkı haberinin” hikayesini çok sonraları yazıya dökecekti:
“’Bir kazaya kurban gitmemek’ için yazıyı bölgeden ayrıldığım gün yazdım.
Ancak, 1989’un Ocak ayında “Yeşilyurt köylülerine asker dışkı yedirdi” diye bir haber girebilir miydi?
Bu soruya ‘Evet’ demek pek kolay değildi.
Bu yüzden haber olarak değil de izlenim olarak yazdım. Dışkı yedirme olayını yazının sondan bir önceki paragrafına deyim yerindeyse ‘gizledim’. Başlığını da ‘Münferit bir işkence öyküsü’ diye attım.
22 Ocak 1989 tarihli Cumhuriyet’te, birinci sayfadan tek sütuna anonslanarak yayınlandı yazı.
Ancak korktuğum başıma gelmişti.
Sondan bir önceki paragrafa gizlediğim ‘dışkı yedirme’ olayı, köylülerin bu konuyla ilgili anlatımları tümüyle çıkartılmıştı yazıdan.
O zamanlar böyle durumlarda akla ilk gelen soru ‘Bu mesleği bırakmalı mı artık?’ oluyordu.
Değişik duyguların git-gelinde yaşarken telefon çaldı. Arayan Genel Yayın Müdürü Hasan Cemal‘di.
‘Yazın çok güzel olmuş eline sağlık’ diyordu.
Durumu anlattım, atılan bölümü aktardım ve artık gazetecilik yapmanın pek anlamlı olmadığını, bu yüzden istifa etmeyi düşündüğümü söyledim.
O da şaşırmıştı.
‘Köye bir daha girer misin?’ dedi. Hiç tereddüt etmeden ‘Evet’ deyince, ‘Sen köye git, ben de manşet yapacağım’ diye söz verdi.
Cumhuriyet’in Adana’daki bürosunda yeniden Yeşilyurt’a gideceğimi duyan herkes aynı görüşte birleşiyordu:
Gitme, senin vururlar.”
***
Celal, Cizre’den sağsalim döndü.
Haber Cumhuriyet’te manşetten yayınlandı.
Türkiye, vatandaşlara dışkı yediren resmi zihniyetten haberdar oldu.
***
Yıllar yılları kovaladı…
Fikret Ünlü ve Celal’le zaman zaman rastlaşır ya da telefonlaşırdık.
Her defasında o Nusaybin Gecesini ve o geziyi anımsardım.
***
Celal’in uzun zamandır “amansız” bir hastalıkla boğuştuğunu, bir iyi, bir kötü olduğunu biliyordum.
Sağlığını yakında izlemeğe çalışıyordum.
Ama bu kadar çabuk bizi bırakıp gitmesini beklemiyordum.
***
O beklemediğim umacı haber birkaç gün önce çıkageldi:
“Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin önceki Onur Kurulu üyelerinden, Artı TV ve Artı Gerçek’in kurucu yayın yönetmeni olan, bir dönem T24’te de yazılar kaleme almış, sürekli Basın Kartı sahibi Celal Başlangıç, bir süredir tedavi görmüş olduğu Almanya’nın Köln kentindeki bir hastanede hayatını kaybetti.”
***
Celal mesleki dürüstlüğünden hiç taviz vermedi.
Medyada derin izler bırakan bir gazeteci olarak yaşadı.
Unutulmaz haberlere imza attı, gazeteler, haber siteleri kurdu.
Sadece bu ülkenin değil dünyanın da gazetecilerine örnek olacak bir meslek hayatı oldu.
Türkiye böyle insanları hiç affetmez… Mutlaka çile çektirir.
Ona da çektirdi.
Ve şimdi o 10 Mayıs’ta Köln’de toprağa verilecek.
***
Güle güle Celal.
Çoğu insan yaşadığı topraklara borçlu ölür.
Sen, alacaklı olarak ayrılıyorsun bu dünyadan.