3 Ağustos 2014, Ezidilerin “73. Ferman” dediği soykırımın altıncı yılı. Tarih öncesi barbarların günümüzdeki temsilcisi IŞİD’in, Şengal’deki Ezidilere dönük başlattığı soykırımın etkileri hala sürüyor.
Öncelikle şunu çok iyi bilmemiz ve unutmamamız gerekiyor, 3 Ağustos 2014 günü, Kürd halkını ortadan kaldırmaya yönelik bir soykırım projesinin devamıdır.
- Ferman’da altı binden fazla insan hayatını kaybetti, beş bine yakın Ezidi kadın ve çocuk esir alınarak cinsel saldırıya maruz bırakıldı. Esir alınan binlerce Ezidi kadın; Musul, Rakka, Deyr ez Zor, Telafer ve Minbiç gibi kentlerde kurulan köle pazarlarında satıldı.
Soykırım üzerinden altı yıl geçti; fakat soykırımdan kurtulmayı başarabilen insanlar çok zor şartlar altında yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Soykırım travmalarını hayatları boyunca üzerlerinde taşıyacak olan Ezidilerin büyük bir kısmı Kuzey Kürdistan’daki kamplarda kalıyor.
3 Ağustos 2014 tarihinde Şengal ile yeniden başlayan Kürdleri soykırımdan geçirme planının güncellenmiş versiyonu, kendisini bu defa Güney ve Batı Kürdistan’da IŞİD çeteleri aracılığıyla gösterdi. 3 Ağustos, Türkiye Devleti’nin Proxy kullanarak Kürdleri tarih sahnesinden silmek için yeniden düğmeye bastığı gündür.
O günden bu yana binlerce Kürd ve dostları ve Kürd halkı ile dayanışma içerisinde direnen diğer halklar katliama maruz kalarak ölümsüzlüğe ulaştı. Osmanlı’nın günümüzdeki temsilcisi olan Türk Devleti, yüzyıl önce başladığı soykırım çalışmalarına hız verdi. Dolayısıyla Kürdler tarihi bir dönemeçte ve bir tercih yapmak zorundalar. Kendilerini yüzyıldır kandıran bir zihniyetle daha fazla yol kat edilmemesini görmek zorundalar.
* * *
19 Mayıs 1919 günü, Osmanlı’nın elit askeri kadroları, şu an olduğu gibi o günde İngiliz hükümeti ile birlikte çalışıyorlardı. Askeri gücün beyin takımında yer alan Mustafa Kemal ve beraberindekiler Küçük Asya’ya yani bugünkü deyimiyle Anadolu’ya katliam ve soykırım için indiler. Her şey bittiğinde bir Milyondan fazla Ermeni, yarım Milyona yakın Pontoslu soykırımdan geçirilmişti.
200 yıl önce 2. Mahmut ile başlayan Batılılaşma macerası / makyajı 3. Cumhuriyet ile de hüsrana uğramış İstanbul’un rimelleri akmaya başlamıştı. Yeni bir makyaj gerekiyordu. 4. Cumhuriyet 1923’de Mustafa Kemal tarafından kuruldu. Osmanlı’da oyunlar bitmiyordu. 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde Batı Dünyası’nı da kandırdılar!
1924 Kurucu Meclis ve Anayasa’ya bakarsanız orada çoğulculuğun olduğunu, günümüzde iktidarda olan zihniyetin dahi yüzde %1’de olsa temsil bulduğu bir dönem olduğunu görürsünüz. Ve o dönem aslında Batı dünyasının gözünü boyamak için İttihatçı kadroların makyajından ibaretti. Böylesi tarihi günlerden geçerken soykırımcı zihniyeti yakından tanıyan Kürdler direndiler, Osmanlı ve öncesinde binlerce yıldır iç içe yaşadığı halklar ile geliştirdiği doğal ve hukuki, maddi ve manevi anlaşmalar yok sayılırken kendilerini korumaya çalışıyorlardı.
Kürdler öz savunma amacı dışında başka bir amaç taşımayan hak arama mücadelesi veriyorlardı. Bir kardeşlik söz konusu olacak ise eşitliğin olması gerektiğini bilen Kürdler; Eşitlik, adalet, özgürlük ve barış yoksa kardeşlikte yok dediler ve isyan ettiler.. Biz binlerce yıldır bu bilinçle yaşayan Kürdistanlılar maalesef Lozan ile kandırılmayı içimize sindiremiyorduk..
Aristokrasi kaybetmeyi hiçbir zaman istemezdi. Askeri gücü de eline geçiren elitler, soykırımdan geçirdikleri halkların tüm malvarlıklarının üzerine bir kapitalist ulus devlet inşa ederek adına Türkiye Cumhuriyeti A.Ş. dediler.
Balkanlar, Trakya, Kafkasya, Küçük Asya halkları, Aşağı Mezopotomya, Kuzey Afrika ve Arap dünyasında Osmanlı’dan ayrılan ulus devletler bir bir ortaya çıkıyordu. Türkiye, İran, Irak ve Suriye adı altında toplama kamplarının inşa edildiği dönemlerdi.
İşte o dönemler de Kürdler, kendi kaderlerini kendileri tayin etmek istedikçe şiddetli baskıya maruz kaldılar. Kürdlerin son yüzyıl içinde ulusal mücadele denemeleri ve kurdukları Cumhuriyetler çok uzun süre ayakta kalamadı.
Bugünkü sınırlar Kürdleri, Türkiye, Irak, İran ve Suriye ulus devletleri arasında parçalara ayırdı. Kürdlerin binlerce yıldır doğal sınırları olarak kullandığı yerlere dikenli tel örgüler çekildi, duvarlar örüldü ve sınırlara mayınlar konuldu. Çekilen sınırlar ile de Kürdler arasında iletişimi kopardıklarını sandılar!
Kürdler 1930’lu yıllarda yürürlüğe konulan Şark Islahat Planı ile soykırım sürecine maruz kaldılar. 1924 rüyası ve verilen sözler unutulmuştu. Köprüyü geçene kadar Kürdleri kullanılmışlardı. Kürdler aldatıldıklarını gördüler fakat toparlanmaları Rojava devrimine kadar ancak sürdü.
O günden bugüne tüm parçalarda yaşayan Milyonlarca Kürd, periyodik ve sistematik bir biçimde katledilmeye devam ediliyor. Dilleri yasaklanan, yaşam boyu işkence gören, travmalar ile yaşayan, tecavüze uğrayan, asit kuyularına atılan, kimyasal silah ile katledilen, köle pazarlarında satılan bir halkı öldürmeyen şey güçlendirdi.
Bugün tüm dünya Kürdlerin yüzyıldır gasp edilen haklarının savunuculuğunu yapıyor. Tüm dünyanın gördüğünü Kürdler de görmeli ve birleşmeliler. Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Ezidi, Alevi, Reya Haq, Zerdüşt, Ateist, Deist, Kapitalist, Anti-Kapitalist, Demokrat, Anti-Faşist, Ekolojist, Feminist, LGBTQİ+ tüm Kürdler, partiler ve inançlar üstü birleşmeli ve Kürdistan’ı kurmalıdırlar.
Türkiye’nin 2. Lozan dayatması Kürdlerin 74. Ferman yaşaması ve soykırımların devam etmesi anlamına gelmektedir. Kürdlerin kaybedecek bir yüzyılı daha yoktur! Bu böyle bilinmelidir. 3 Ağustos günü, Ezidilerin şahsında -Kürd ve Kadın Soykırımı Günü- olarak BM tarafından ilan edilmeli ve tanınmalıdır.
* * *
Kürdlerin Dili yasaklandı ve bugün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan lehçeleri var. Kürdistan coğrafyası ekolojik kırımdan geçiriliyor. Munzur ve Hasankeyf’te yaşanılanlar, Kürdistan’da kurulan barajlar ekolojik kırımın açık örnekleridir. Doğamız, kültürümüz, muhabbetimiz, aşklarımız, sevdalarımız, türkülerimiz, mallarımız, toprağımız, suyumuz, canlarımız çalındı, talan edildi, tecavüze uğradı.
Kürdler kimyasal silahlar ile topluca katledildi, asit kuyularına atıldı, cezaevlerinde işkence gördüler ve tımarhanelerde üzerlerinde deneyler yapıldı. Açlık ve korku ile terbiye edilmek istendiler.
Bizim kaderimiz soykırımlar olmamalı. Dünyanın tüm Kürdleri birleşmeli. Dünyanın tüm Kürdleri, Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın ve Suriye devletlerinin Kürdlere yaptıklarını her yerde teşhir etmeli.
Özellikle Avrupa, Kanada ve ABD’de yaşayan Kürdler kendilerini Kürdistan devrimi için hazırlamalı ve yetiştirmelidirler. Bizlerin poltikacıya, diplomatlara, beş veya altı dil bilen yetişmiş insana, mühendislere, doktorlara, yargıçlara, avukatlara ihtiyacı var. Kürdistan’ı yeniden inşa edecek olan biz gençleriz. Biz gençler geleceğe bu perspektif ile yaklaşmalıyız diye düşünüyorum.
Kürdler ikinci Lozan’ı istememekte haklılar çünkü ikinci Lozan yeni bir aldatmadır. Kürdler ilk meclis ve Lozan Antlaşması ile kendilerine verilen hakları bir bir kaybetti. Kürdçe ıslık çalmak dahi yasaklandı! Kürd önderler ve sembolleri, değerleri ve kültürleri toplum kırımdan geçirildi ve şu an ileri aşamalarda devam eden bir soykırım sürecini yaşamaya devam eden Kürdler önderlerini kaybetmek istemiyorlar.
Kibar şekli ile Entegrasyon, politik olarak yüzyıldır asimilasyondan geçirilen Kürdler tarihte olduğu gibi yine direnmeyi seçerek tüm asimilasyon politikalarını boşa çıkarmayı başardılar. Bu çağda başka bir Kürd gerçekliği var ve Kawa’nın yaktığı ateş Kürd kadınlarının elinde..
Son olarak, Türk Devleti dünyanın her yerinden radikal dinci katilleri paralı asker olarak toplamaya devam ediyor. Dolayısıyla Türkiye, Mülteciler, sığınmacılar ve turistler için “güvenli ülke statüsü”nden derhal çıkarılmalıdır. Türkiye’de yaşayan Ezidiler Türkiye’den ayrılmalı, Avrupa kapılarını açmalı ve Ezidileri koruma altına almalıdır. Ezidilerin “73. Ferman” da dediği soykırım bugün sadece Avrupa Parlamentosu ile Ermenistan tarafından tanınıyor.