Meral Şimşek: Cesaret Bulaşıcıdır

Yazarlar

Kişinin istemi dışında gerçekleşen saldırı olarak tanımlanan tecavüz kime, hangi koşulda, kim tarafından uygulanırsa uygulansın, tecavüze uğrayanda ağır travmalara neden olur.

Toplumların sosyolojik yapıları ve namus algıları yaşanan tecavüzlerin büyük çoğunluğunun gizlenmesine ve travmaların büyümesine sebep olur. Bu saklama durumunda, eğitim seviyesinin ya da statünün pekte önemi yoktur. Namus kirliliği kriterleri çocuk yaşta dayatıldığı için, kişi bu algı ile şekillenir. Hal böyle olunca utanma duygusu ve kirlenmişlik inancı susmalara neden olur. Çünkü birçok toplumda tecavüzcüden çok, tecavüze uğrayan ayıplanmış ve cezalandırılmıştır. 

Tecavüz, gerçekleşme koşullarına göre birçok başlık altında mercek altına alınabilir. Ancak değinmek istediğim işkence tecavüzleridir. Dünyanın her neresinde, hangi zaman diliminde yaşanmış olursa olsun, işkence tecavüzlerinde, aşağılama ve kirlenmişlik duygusunu yaşatıp, buna bağlı olarak kişinin direncini kırma esas hedeftir. İşkenceci, kişi üzerinde her türlü insanlık dışı muameleyi deneyip, hala direncini kıramayınca, indirekt ya da direkt tecavüzlere başvurur. 

İşkence mağdurlarıyla konuşulduğunda, işkencenin bütün detaylarını verdikleri ama tecavüzlerden ise hemen hemen hiç söz etmedikleri gözlenir. Esasında işkenceci tam da bu noktada hedefine ulaşmış olur. Çünkü tecavüz mağduru, yaşatılmak istenen aşağılanma ve buna bağlı gelişen utanma ve iğrenme duygusunun en zirvesine ulaşır. Bu suskunluk içsel bir acıya, sonrasında sonuçların çok daha ağır olduğu travmalara dönüşür. Hatta tecavüze uğrayanların bazıları hayat boyu bir daha cinsel temasta bulunamaz, çoğu da sağlıklı bir cinsel yaşam sürdüremezler. 

İşkence tecavüzleri sonrası, yüzlerce intihar vakası gerçekleşmiş ancak, çok azında intiharın gerçek sebebi ortaya çıkmıştır. Tecavüzlerin saklanmasının sebepleri uzunca listelerle açıklanabilir ancak genel çerçevede birkaç başlık altında toplanırlar. Kadınlarda çoğu kez, dayatılan bekaret algısı, bekaret zaten öncesinde yoksa da kirlenmişlik inancıdır.

Erkeklerde ise olay çok daha trajik bir boyut kazanır. Erkeğe biçilen misyonlar yüzünden, tecavüzün dillendirilmesi kadınlara nazaran ne yazık ki çok daha zorlaşır. Bu sebepler sonucu oluşan susmalar yüzünden, işkence tecavüzüne uğramışların matematiksel hesaplaması ne yazık ki imkansızlaşmaktadır. 

Tecavüzlerin sıkça ve topluca yaşandığı 12 Eylül dönemi mağdurlarının bir kısmı bugün konuşmaya başlamış olsalar da gerçek istatistikler çok daha korkunçtur. Araya giren zaman ve tecavüze uğrayanların ilerleyen yaşları gerçeklerin söylenmesinde büyük etkendir. İnsanoğlunun biyolojik gerçeği ele alındığında, cinsel yaşamın aktif olduğu dönemler bellidir.

Hal böyle olunca, bu dönem içinde bulunan mağdurlar, yaşadıklarının tolum dışında, en çok partnerleri tarafından öğrenilmesini istemezler. Bu yüzden bu aktif dönem içerisinde bulunanların konuşması, bu süreci atlatmış olanlara nazaran çok daha zordur. Ki açıklamaları yapanların yaş aralıklarına bakıldığında bu çıkarımın yadsınamayacağını göstermektedir. 

Gel gelelim “90” mağdurlarına. Ne yazık ki 90’larda yaşananların gerçek çetelesinin tutulması daha uzun yıllar süreceğe benziyor. 80’lerin mağduriyetini; ebeveynlerine ve topluma yaşatılanlarla zaten yeterince yaşamış olan çocukların gençlik dönemleri 90’lara denk düşmektedir. Teknolojik gelişmelerin hızlandığı bu dönemlerde işkencenin uygulanış sistematiği de bir adım daha geliştirilmiş ve insan bedenine uygulanacakların yaratabileceği hasar çok daha rahat hesaplanmaya başlanmış, işkence modellerine teknolojik seçenekler eklenmiştir. Psikolojik olarak zaten zorlu bir çocukluk evresinden geçen bu nesil bir de akıl almaz işkencelere maruz bırakılarak, benliklerinde büyük yaralar açılmıştır. 

Hakkında onlarca dosya oluşturulan hatta hükümetin kabul etmek zorunda kaldığı JİTEM’de çoğu kayıt dışı olan gözaltına almalarda gerçekleşen bu uygulamalar ne yazık ki henüz bütün boyutlarıyla ortaya çıkarılmamıştır. Özel eğitimli işkenceciler tarafından uygulanan bu vahşete bir de örgüt itirafçılarının eklenmesi olayın vahametini daha da büyütmüştür. Bu durum işkenceye uğrayan açısından daha ağır sonuçlara sebep olmuştur. Hele ki tecavüzlerin bu itirafçılar tarafından gerçekleştirilmesi ruhsal tahribatları bir üst kademeye taşımıştır. 

Elbette tecavüzlerin saklanmasındaki tek etken bu saydıklarımızdan ibaret değildir. Bazı vakalarda sebepler farklılık göstermiştir. Dönem itibari ile çok fazla ölüm yaşanmaktaydı ve bu ölümlerin tamamı vahşi müdahaleler sonucu gerçekleşiyordu. Bu ölümlerin esas sebeplerinin farkında olanların bazıları kendi yaşadıklarını hiçe sayarak, tecavüzleri yaşanan vahşetin bir parçası olarak görmüş ve yaşananların dramatize edilmemesi gerektiği inancıyla susmuşlardır. Çünkü onların bakış açısına göre işkencelerde yaşanabilecek vahşetin bilinmesi, toplum üzerinde umutsuzluğa ve direnme gücünün kırılmasına sebep olacaktı. Keza bu da kaçınılmaz gerçeklerden biriydi. 

Geçmişin karanlığının aydınlanması adına 90 mağdurlarının da konuşmaya başlaması en temel gerekliliklerdendir. Yaşatılanların travmalarının, nesiller arası olumsuz aktarıma sebep olduğu gerçeği bir an önce görülmelidir. Aksi halde dönemsel olarak toplu vahşetlere dönüşen bu zulüm büyümeye devam edecektir.

Unutulmamalıdır ki cesaret bulaşıcıdır ve domino etkisi yaratmakta üstüne yoktur!

 

İlginizi Çekebilir

Çetin Çeko: Türkiye-İsrail yakınlaşması Kudüs’ün Kürt siyasetini nasıl etkiler
Uğur Güney Subaşı: Yerli ve Milli Yellowstone!

Öne Çıkanlar