Merdan Dirlik: İç Savaş Düzenlemesi Olarak Etki Ajanlığı Yasası

Yazarlar

Etki ajanlığı yasası, Türkiye gibi ülkelerde devletin güvenlik odaklı bakış açısıyla şekillendirdiği bir denetim mekanizması olarak öne çıkmaktadır. Bu yasa, demokratik itirazları bastırmanın yanı sıra sivil toplumun devlet kontrolünde tutulmasını hedefleyen kapsamlı bir kontrol aracıdır. Küreselleşen dünyada, liberal demokrasilerin krize sürüklendiği bir dönemde, ulus-devletlerin kendini koruma refleksiyle bu tür düzenlemelere başvurması, devletin bireyler üzerindeki hâkimiyetini artırırken toplumdaki direnci zayıflatmaktadır.

Bu yasal düzenleme, demokratik normlara ve hukuk ilkelerine aykırı bir yapıyı ortaya koymaktadır. Ceza hukukunun “kanunilik” ilkesi, “kusursuz ceza olmaz” ilkesi ve cezaların şahsiliği gibi evrensel ilkeleri ihlal edilmektedir. Bu yasa, “suç” tanımı yapmaksızın geniş ve belirsiz ifadelerle bireyleri potansiyel olarak “ajan” veya “casus” olarak damgalayabilecek bir mekanizma sunmaktadır. Özgür ifade alanları, sivil toplum örgütleri ve bireylerin hak taleplerini savunma faaliyetleri devletin güvenlik tehdidi olarak nitelendirilmektedir. Bu yaklaşım, ifade özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü gibi demokratik hakları ciddi şekilde tehdit etmekte, bireyleri ve sivil toplum aktörlerini keyfi bir baskı altında tutmayı hedeflemektedir.

Etki ajanlığı yasasının özelde Kürt sorununa yönelik bir baskı aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Kürt sorununun giderek küresel bir boyut kazanması ve Kürt diplomasisinin güçlenmesi ihtimali, bu yasayı Türkiye için stratejik bir baskı aracı hâline getirmektedir. Kürtler, uluslararası alanda güç kazanarak diplomatik bağlarını genişletme çabası içerisindeyken, etki ajanlığı yasası bu süreci engellemeyi ve Kürt direnişini kriminalize etmeyi amaçlamaktadır. Böylece, Kürt meselesini küresel düzlemde bir demokratikleşme sorunu olarak ele alabilecek çevreler ve sivil toplum aktörleri bu yasa yoluyla devlet tarafından susturulmaya çalışılmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde Kürt sorununun çözülmesi gerektiği düşünülürse, bu yasa bu sürecin önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir.

Modern demokrasilerde, ulus-devletlerin kendini koruma çabası, küreselleşmenin etkisiyle yoğunlaşırken, “sürekli savaş” kavramına dayalı bir güvenlik anlayışı topluma dayatılmaktadır. Etki ajanlığı yasası, devletin kendini sürekli tehdit altında göstererek demokratik süreçleri askıya aldığı ve toplumsal muhalefeti bastırdığı bir güvenlik rejimini kalıcı kılmaktadır. Bu yasa, bireyleri ve kurumları devlete mutlak itaat içinde tutmayı, en küçük bir itirazı “tehdit” olarak değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, liberal demokrasilerin dayandığı toplumsal direnç odaklarını zayıflatmakta, bireylerin hak taleplerini ifade etmelerini ve sivil toplum hareketlerini ciddi anlamda baskı altına almaktadır.

Yabancı ajan yasaları, bireylerin bilgi alma özgürlüğünü kısıtlayarak toplum üzerinde sürekli bir tehdit algısı yaratmakta, devlete sınırsız denetim yetkisi vermektedir. Liberal demokrasinin dayandığı şeffaf yönetim ve bireysel özgürlük ilkelerini derinden zedeleyen bu yasalar, uluslararası kurumlar tarafından da eleştirilmektedir. Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü ve ACLU gibi kuruluşlar, bu yasaların demokratik toplumun temel haklarına yönelik bir tehdit oluşturduğunu ve ulus-devletlerin küresel normlarla uyum sağlamasını zorlaştırdığını belirtmektedir. Devletlerin kendini koruma refleksiyle geliştirdiği bu yasalar, iyice silikleşen liberal demokrasi için de büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Diğer bir ifadeyle, çözüm üretme kapasitesini yitirmiş, dolayısıyla sonu gelmeyen krizler karşısında büyüyen direnişlere karşı sonu gelmeyen bir iç savaş yasasıdır bu.

Sonuç olarak, etki ajanlığı yasası, sivil toplumun direncini kırmayı ve bireylerin hak taleplerini baskı altında tutmayı hedefleyen, devletin her alanda mutlak kontrol sağlama arzusunu ortaya koymaktadır. Bu düzenleme, devletin güvenlik kaygıları bahanesiyle demokratik süreci askıya aldığı bir sistemin kapılarını aralarken, bireylerin ve toplumun iyice zayıflayan liberal demokrasiyi ayakta tutan direncini kırma amacını taşımaktadır. Diğer tarafta, liberal demokrasi ile güvenlik ve bireysel özgürlükler arasındaki dengeyi sağlayan devleti de dönüşüme uğramayı amaçlamaktadır. Bu tür yasalar, demokrasiyi askıya alan ve toplumsal direnci yok etmeyi ve devleti bir iç savaş rejimine dönüştürmeyi amaçla gündeme getirilmektedir.

“Herkes sussun, susmayan casustur” yasası. Tek hedefi var: Herkesi iktidar ajanı hâline getirmek. Başka bir deyişle, herkesin her an casus olarak lekelenme imkânını iktidara teslim eden düzenleme. Kimin ajan olduğu kimin olmadığı kanunların değil devletin bileceği iştir yasasıdır.

Türkiye’yi ve coğrafyasını da içine alan yeni bir Takrir-i Sükûn yasasıdır. Kürtçeyi bilmediği için yaşama hakkı yok sayılan ve idama tabi kılınan Kürt’ün yanına, demokratik degerlere sahip çıkan Türk’ün de idam fermanı ile teslim alma yasasıdır.

İlginizi Çekebilir

Yangında ölen 5 çocuğun annesi: Hiç yardım almadım
DEM Parti’den kayyıma karşı İçişleri Bakanlığı önünde açıklama

Öne Çıkanlar