Acıları peşini bırakmayan bir halk olarak Kürt halkının şairler, yazarlar, sanatçılar ile kurması gereken temel ilişki her ne olursa olsun, bir acıyı, bir aşkı, bir sevinci veyahut bir kavgayı dil ve biçim olarak çok iyi anlatıyor olması, ruhumuzun derinliklerinde var olan o “sızıyı” sanki elleriyle oraya koymuş gibi kelimelere döküyor olması belki de iyi birer okuyucu, ve yanlış biçimlenmiş duygulara hapis olmamızdan ileri geliyordur.
Kürt halkı ne yazık ki ne şiire salt şiir olarak yaklaşabilir ne edebiyata ne bilime ne de sanatın diğer dallarına. Biz kitapları okurken veyahut bir resme bakarken kelimelerin arasına gizlenmiş ırkçı, faşizan, baştan aşağı egemen ideolojiyi görerek okumak, incelemek ve eleştirmek zorundayız.
Sezai Karakoç’un ölümüyle yeniden canlanan bu tartışma yıllardır İsmet Özel ile gündeme geliyor, Ece Ayhan’a kadar uzanıyor ve en nihayetinde bir bütün olarak devletlerin ideolojilerini, felsefelerini şiire, edebiyata, sanata taşındığını görmezden geliyoruz.
2. Dünya savaşından sonra edebi eserlerde büyük değişiklik yaşanmış ve bu Türkiye’ye de yansımıştır. Dünya’nın son hali tüm umutları yok ettiği bu çağda, içine kapanmış, sinizme varan öfke güzellemeleriyle, o kadar ileri gidildiği oluyor ki Kafka’da, Yusuf Atılgan’da, Bukowski’de, Oğuz Atay’da ve sayamayacağımız pek çok yazarda isimler dahi siliniyor, kavgalar-çelişkiler önemsizleştiriliyor, sonucun hiçbir şekilde değiştirilmeyeceğine inanç artıyor ve “asil yenilgiler”e övgüler düzülüyor.
Bununla beraber Türkiye’de Türk-Sünni mezhebinin edebi eserlerdeki etkisi ise gün geçtikçe daha da artıyor, devlet bu yazarlara fon ayırıyor, sadece politik bir “düşünce” paylaşıldığı zannedilirken şiire, hikayeye, sanat alanlarına bu politik görüş “sanatsal” bir şey olarak açığa çıkıyor.
Kürt halk olarak iyi bir okuyucu olmamızın önemi ise burada artıyor. Artık “kişinin görüşleri başka, şiir, hikaye, yazı” başka ayrımı silikleşiyor. İç içe geçiyor. İsmet Özel’in 70’lerden sonraki şiirleri, Sezai Karakoç’un şiirleri ve yeni dönem Murat Menteş’lerin, Muhsin Ünlü’lerin şiirleri, yazıları İslami bir fikir ile yazılıyor, “modern” olanları cumhuriyetçiliklerini ve cumhuriyet insanının ideolojilerini tüm bu yazın alanlarına zerk ediyor.
Kürdistan onlar için “dağ” imgesinden öteye gitmiyor, ve “dağ”a olan kin, Kürdistan’a ve Kürt halkına yönelik yok sayma olarak geri dönüyor.
Onun için ki bir metnin kimliğini, ideolojisini, felsefesini açığa çıkartmak bizim bireysel duygularımızdan daha önemli bir hale geliyor ve şiiri, edebiyatı, sanatı icra edenlerin yazdıkları ve çizdiklerinin kendi düşünsel, ideolojik tutumlarından ayrı olmadığı açığa çıkartmak gerekiyor.
Orhan Pamuk’a iyi yazar veyahut kötü yazar demek yerine iyi birere okuyucu olup, onun metinlerinde gizlenmiş Türkçü-aydınlanmış kişiliklerin aşklarına, hüzünlerine vehayut şehir imgelerine bakıyor olmamız gerekiyor. Çünkü çok iyi biliyoruz ki artık Kürdistan’ın kendi şairleri, edebiyatçıları, sinamacıları, sanatçıları gün be gün artıyor ve biz okuyucuları, kendi varlığımıza saldıran bu yazar takımını iyi anlıyor ve tahlil ediyor olmamız gerekiyor.
Yeni olaylar yaşandıkça açığa çıkan “kötülükleri” değil, bize asıl kötülüğü şiirlerle, edebiyatla, sanat dallarıyla, bilimle yaptıklarını yüzlerine vurmak gerekiyor. Kişilikleri, politik görüşleri ayrı yazdıklar ve çizdikleri ayrı değerlendirilmesi gerekir diyenlere, bu şairlerin, yazarların yazdıklarının altında yatan, postmodernizmi, gerçek dışı Kürdistan ve Kürt betimlemelerini, ırkçılıklarını göstermeliyiz.
Tekrar tekrar hatırlatmalıyız;
Norveç halkı Knut Hamsun’ın kitaplarını evinin önüne attıklarında Naziler yenilmişti evet ama bunu yapma cesareti gösterdiler. Hitlerin pek çok doktor danışmanı, işkenceciydi, bilim insanıydı ama Hitler yenildiğinde yargılandılar, Heidegger gibi faşizmin felsefeni yapanlar felsefe dünyasında mahkum edildi.
Biz bugün belki faşizmi yenemedik ama aklımız, felsefe, edebiyat bilgimiz, bağımsız bilime olan inancımız ile bize dayatılan devlet destekli bu şiir dünyasına, edebiyat dünyasına, sanat dünyasına, bilim dünyasına gerçekleri söylemeliyiz. Ve kendi yazarlarımıza, bilim insanlarımıza, sanatçılarımıza egemen olan bu postmodern sinizm dünyasına, imgelerine, yazım dünyasına karşı kendi bağımsız dünyamızı göstermeli ve egemen olanı teşhir etmeliyiz.