Asgari ücret işçi sınıfının geçmişten günümüze kadar önemli bir mücadele alanı olmuştur. Önemlidir çünkü her ne kadar da ekonomik olarak görülse de aynı zamana siyasal bir mücadele alanıdır asgari ücret.
Burjuva devletinin temel görevlerinden birisi de kapitalistlerin, işçiler karşısındaki kar’ını koruması ve yükseltmesidir. İşçi sınıfın kazanılmış haklarından bir olan asgari ücret temelde kapitalistin bir işçiye canının istediği ölçüde saatilik ya da aylık ücret edeyemeyeceği anlamına geliyor yasal olarak. Geçmişten bugüne kadar uzayan çalışma süreleri ve ücretlerde ise en azını vermeye meyilli kapitalistlerin karşısında 8 saatlik çalışma hakkı ve asgari ücret uzun mücadeleler sonucunda elde edilmiş haklardır.
Ancak yoğun mücadeler sonucunda kazanılan bu haklar, yenilgi zamanlarında veyahut mücadelenin örgütlü bir şekilde verilmediği günlerde devlet her zaman için kazanılan hakları budamayı görev bilir. Asgari ücrette de göstermelik verilen bu zammı Marx Kapital’inde şöyle açıklamıştı:
“2 şilinlik bir haftalık ücret alan bir insanın ücreti 4 şiline çıkarsa, ücret hadi yüzde 100 oranında artmış olur. Bu da ücret hadindeki bir artık olarak ifade edilirse, çok muhteşem bir şey gibi görünür, oysa gerçek ücret miktarı, yani haftada 4 şilin açlık sınırı ücreti olmaya devam eder. Dolayısıyla, ücret hadindeki kulağa yüksek gelen yüzdelerin sizi yanıltmasına izin vermemelisiniz.”
Temeli buradan aldığımızda hala açlık sınırının altında yaşadığımızı görmeliyiz ve bu artışın bir kandırmaca olduğunu bilmeliyiz. Çünkü Marx’ın “emek gücü” olarak iktisada soktuğu bu terimin tam anlamıyla, bir işçinin emek gücü ile ürettiği metaların-malların, emek gücüne verilen ücret ile neyi ne kadar alabilmesiyle ilgili olduğunu kavramak kapitalist bir toplumun temel taşlarını anlamaktan ileri gelir.
Tam burada her kapitalist emek gücünü kiralarken mümkünse asgari ücretin bile altında kiralamaya kalkar çünkü temel kar biçimlerinin bir tanesini de buradan sağlar.
Tam bu noktada asgari ücret meselesi sadece ekonomik değil bir taraftan da politik bir tavır takınmanıza neden olur. Temel soru: Ücretleri en aşağı çekmeye çalışan bir kapitalistin mi yoksa emek gücünün karşılığını almaya çalışan bir işçinin mi yanındasınız?
Tam burada bir liberalin en az 100 yıllık sorusu gündeme gelir; asgari ücret artarsa, kapitalistin giderleri de artar ve böylece ürünlerdeki fiyatta artmaz mı?
Kapitalizmde bir metanın-mal’ın değerini üretimden pazarda satışa kadar geçen sürede üstüne eklenen ekstra girdilerle oluştuğunu düşünmek burjuva iktisatçılarının çarpıtılmasıdır.
Marx kapital’de metanın-malın değerini şöyle açıklamıştır;
“Bunların üretimi sırasında, insan emek-gücü harcanmıştır, bunlarda insan emeği cisimleşmiştir. Hepsinde ortak olan bu toplumsal özün kristalleri olarak bakıldığında, bunlar değerdir- meta değeridir.” (Marx, 2004: 50). “Metaların değerleri, üretimlerinde kullanılan emek-zamanı ile doğru orantılı ve kullanılan emeğin üretken gücüyle ters orantılıdır.”
Tam burada ücret-fiyat ve kar’ı birbirine karıştıran liberaller, emek gücüne verilen ücretin yükselmesine de anlamsız bir savaş açmış olmaktadırlar.
Asgari ücret konusunda tutum olarak farklı iş kollarıı da düşünülerek;
a) Asgari ücret, işçilerin bulunduğu şartlar da göz önüne alınarak herkesin yeteneğine göre ve her iş koluna ayrı ayrı belirlenmesi
b) Asgari ücret komisyonlarında gerçekten işçilerin içinden çıkan, işçi temsilcilerinin olması
c) Tüm tartışma süreçleri halka açık olarak canlı yayınlarla sunulması ve kararların tekrar işçi sınıfının onayına sunulması gerekliliği açıktır.
Devlet tüm bu süreçlerde kapitalistin tarafında olmayı şeklen dahi olsa bırakması, patronları korumak adına yasakladığı protesto haklarının, genel grev haklarının önüne geçmemelidir.
Sürekli olarak gündemde tuttuğu bölgesel asgari ücret uygulamasını Kürdistan üzerinde uygulamayı, Kürt halkının yoksulluğunun üzerine bir de böyle uygulamalarla daha da baskı altına almayı acilen gündeminden çıkartmalıdır!