Savaşlar sadece silahların namlularından fışkıran barutlar değildir. Sıkılan yumruklar haricinde, doğadan alınan tüm madde ve cisimler savaşlarda kullanılmıştır. Örneğin ilkel savaşlarda gürbüz, kalabalık nüfuslar savaşların kaderini belirlemişti.
Sonradan toplumların geliştirdiği taktikler ve kaba aletlerin yerinde kullanılması savaşın seyrini değiştirdi. Azınlıkların çoğunlukta olan nüfuslara karşı ürettikleri savaş aletleri, tekrardan kazananı belirleyen bir yol oldu.
Savaş araçlarının bu gelişimi tüm ihtişamıyla ikinci dünya savaşına kadar dönüşerek, gelişerek geldi. Böylece Japonya’da Hiroşima, Nagazaki şehirlerinde nükleer silahların kullanılmasıyla tekrardan kazananı belirleyen, savaşlarda araçların ve yöntemlerin gelişip, değiştirmesiydi.
ABD ve SSCB’nin Soğuk Savaş mücadeleleri, savaşların yöntemleriyle birlikte kapitalin varlığına uygun değişimlerle bir kez daha savaşın zamana ve çağa göre evrimini gösterdi. Değişmeyen tek savaş taktiği kas yığınların yanında bir de biyolojik savaş oldu.
Biyolojik savaş tarihte ve günümüzde ilk günkü gibi varlığını koruyabiliyor. Zirai biyolojik, antik savaş dönemlerinde su kaynaklarına karıştırılan zehirler, hayvanlar arasına bırakılan salgın hastalıklar gibi günümüz biyolojik savaş kökleri ilk çağlardan beri kullanılmıştır.
Kapital çağın sadece gelişen silahı tabii ki de bir tek biyolojik silah değil, devasa adımlarla gelişen teknolojinin, aynı ölçüde güçlü, gelişmiş siber savaşlar getirdiği gözler önündedir. Artık belki de insanların meydanlarda yüz yüze, göğüs göğüse, mertçe çarpışmalarından kaçan riyakâr insanların çağına bir adımdır.
Neticede biyolojik silahlar genelde entrikaların, yüz yüze bakan, aynı çatı altındaki düşmanların gizli silahı olmakla tanınırdı. Her ne kadar ‘Roma’nın zeki düşmanı Mithradates’ buna karşı bağışıklığını geliştirmekle çözüm arasa da genel, belirgin ve açık bir çözüm olamadı. “Kapital şehirleşme” köşe yazımda bahsettiğim gibi Moğollar ‘veba’ hastalığını biyolojik bir silah gibi savaşlarında kullanmışlardı.
Günümüz dünya savaşlarının yüz yılında ekonomik, stratejik, teknolojik, vekalet sel, siber… Her çapta galibiyeti sağlayan, başarıyı getiren, ‘her şey mubahtır’ anlayışı tabii ki de kapitallerin tekeline çomak sokmadan, savaşların evrimleştiğini göz önüne alırsak bu minvalde biyolojik ve siber tarzında silahlanmanın gelişmediğini söyleyemeyiz.
ABD gibi gelişmiş bir gücün biyolojik savaşlara karşı tedbirleri ve silahı olmadığını, düşünen hiç bir akıl söyleyemez. ‘Coronavirus’ salgınının durduk yere devasa, önlenemez bir yayılım göstermesi akıl karı değil. Özelde de Çin gibi büyük bir nüfusun bulaşıcı hastalıklara karşı eli kolu bağlanmış, tedbirsiz bir ülke olduğu da kabul edilemiyor.
Bunu söyleyebiliriz ki Çin’in sağlık yapılanması iyi bir derecede araştırılmış, önlemler düşünülmüş bu araştırmalar sonucunda ‘Coronavirus’ün Çin’e bırakıldığını, böylece ekonomisine karşı son olarak kullanılan bir silah olduğu kabul edilebilir.
Tabi bu şahsi bir görüştür ama detaylı bir incelemenin ve ABD’nin 2008 den beri Çin ve Hindistan’ın ekonomik olarak büyümesi sonucunda, ekonomik savurganlığı ve savaşları kazanmak için Amerika işgalinden kalan ‘çiçek virüs’ ü gibi, Japonya nükleer örneği gibi, saldırganlığı, gözü kara refleksleri göz önüne bulundurulduğunda ‘coronavirus’ salgınının biyolojik bir silah olarak kullanmaması için hiçbir engel görünmüyor.
Ekonomik büyümenin sınırlarını zorlayan Çin, ” Bir kuşak Bir yol” gibi yeni İpek Yolu projesi, gelişmiş silahlar üretmesi, ülke ekonomisini her yıl şaşırtıcı bir şekilde büyütmesi ile elbette tek kutuplu tahtında oturan ABD’yi karşısına alacaktı.
ABD seçmenlerinin de zaten Donald Trump’ı seçmelerinin nedeni Rusya, Çin, Hindistan gibi yükselen güçlere karşı yeni dünya düzeninde, ABD’nin tek kutuplu tahtını koruması içindi. Bu eksende Trump’ın deli dolu davranışları anlamlandırılabilir.
Neticede savaşların ekonomik boyutları birinci ve ikinci dünya savaşları da düşünüldüğünde Trump’ın saldırgan hamlelerinden, yeni güç kazanan devletlerin uzak kaçacağı biliniyordu. Yansıra dünyanın ekonomik yeni bir buhrana hazırlandığını ve bu yüzyılın savaşlarının ekonomik, ticaret savaşı olabileceğini kestirmek de kahinlik isteyen bir şey değildir.
Yeni dünya düzeninde sınırları olabildiğince zorlayan Çin, ABD’nin tüm önlemlerine, yaptırımlarına karşı durdurulamıyordu. Bariz bir şekilde de Çin ürünlerinin tercih edilmesi önemli başka bir unsurdu. Bu eksende düşünüldüğünde ‘Coronavirus’ü panik içinde dünya medyasına acele sunan ABD’dir.
Keza şüpheli, korkutucu ve supliminal açıklamalarla Çin’in tüm ürünlerinin ‘coronavirüs’ salgınını taşıyabileceğini medyaya servis eden yine ABD’dir. Hal bu olunca dünya savaşlarının ekonomik sebeplerce ya da kapital baronlarınca biyolojik bir boyuta taşınmasının belirtileri ekonominin ne kadar önemsendiğini de göstermektedir…