Ezidiler, Sivas, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Urfa ve Musul’un kuzeyindeki Şehxan Bölgesi ve buranın batısında yer alan, Suriye içlerine uzanan Sincar Dağı arasında yaşar. Afganistan ve Ermenistan’da da önemli bir Ezidi nüfus vardır. Ezidilerin ibadetleri Kürtçedir.
Dünya edebiyatında Kürtlerin sosyal ve siyasal varlıkları dışında Ezidilik ve Ezidiler, Evliya Çelebi’den (Seyahatname) Puşkin’e (Erzurum Yolculuğu) kadar pek çok seyyah ve edebiyatçı tarafından işlenmişlerdir.
Ezidiler, gerek Osmanlı, gerekse Türkiye yazını için fantastiktirler. Evliya Çelebi, onların uzun saçlarına (saçlı) dikkat çeker. Bahattin Öğel, Ezidilik ve Türklük üzerinden bağ kurar. Fahrettin Kırgızoğlu bunu destekler. Ögel, Ezidileri, Türk sayar. Öğel’e göre “Yezidi inançlı Kurmanc Türkleri’nde hala yaşatılan ve oldukça da eski olan diğer bir Türk geleneği de, saçın uzatılmasıdır.” Hayri Başbuğ’un bunu, şöyle bağlar: “Selçuklulara okçu sıfatı yanında saçlı da denildiği biliniyor.”
Ezidiler Osmanlı sarayına çağrılmazlardı. Abdülhamit bütün tarikatlara kapılarını açarken onları dinlememiştir. Daha eskilerden Ebu Suud’un Ezidilerle ilgili fetvaları vardır. Osmanlı yerine geçen Türkiye Cumhuriyeti de sultanlardan aşağı kalmamıştır.
Yezidilik, hem tarih/ edebiyat, hem siyasetçiler için fantastiktir. Onların temsili tartışılmaz bile.
Dört parçaya bölünmüş Kürt siyasetti için de Ezidiler, Kürtçe konuştukları, dualarını Kürtçe yaptıkları için ulusal kültürün sınıfsal özü sayılırlar ama diğer yandan sıra Ezidilerin temsiline gelince susarlar.
Günümüzde Ezidiler, fermanlarla anılır; bu güne kadar 73 fermana tabii tutuldular. En son IŞİD, 2 binin üzerinde Ezidi’yi katletti, 7 binini kaçırdı; bu savaş döneminde Ezidilerin kadın ve çocuklarına yapılanlar, dünyanın belleğindedir hala.
Kürt hareketi epey bir zamandır dinsel ve dilsel farklılıkları gözeten bir siyaset izlemektedir. Bu “ötekinin” sesi olma yolunda takdire şayan bir adımdır. Ancak bana göre öteki demek bile sorunludur; kelimenin kökünde, ötelenen vardır, dahası öteki, izi silinen ve bir daha, asla izine rastlamadığımızdır; o artık az da olsa bir köşede kalan, arada dinlemek istediğimizdir, kendini ifade edemeyendir, yalnızca, dinlenendir. İlerde belki de bunu ayrıntılı yazmam gerek; çünkü Batı eğitimi almış Arap entelektüellerinin tanımları, doğru tanımlar değildir. Tek özellikleri vardır; batının literatürü içinde konuşur, buradan, bir başkalık yaratırlar, bizi de ikna ederler. Neyle mi? Batı’nın gördüğü Doğu’yla! Oysa Kürtler, doğunun devletsiz halkıdırlar ve hiçbir entelektüel onların devlet olma hakkını tanımaz. En eski metinlerinden biri olan Bin Bir Gece Masallarından şimdiye kadar, gördükleri Kürt, kadını erotik, erkeği ahmak bir aksesuardır.
Şimdiyse temel sorunumuz, “öteki” denilenin temsilidir. HDP her dönem bir Ezidi vekilde karar kılmıştır. Bu anlamlıdır. Ancak bu seçimde Ezidi vekil, Azad Barış’ın yeri, sorunludur. HDP, Diyarbakır’dan, bu güne kadar, dokuzdan fazla vekil çıkartamamıştır ve Azad, onuncu sıradan listeye girmiştir. Bunun tashihi gereklidir ve bu tashihi elbette Diyarbakır yapacaktır.
Şimdi, şu an Diyarbakır’ın pek çok evinde, geceleri Dewrêşê Evdî kılamları çalınıyordur. Azad, Dewrêşê Evdî’nin kanındandır ve şimdi, tıpkı Dewrêş gibi divana çağrılmaktadır, bu divan aynı zamanda bir imtihandır. Kılamın beleğimde kalan bir kısmı şöyledir: “Kişiyane dîvana girane/ Tev ji ber Dewrêş rabun u sekiniyan ji piyane/ Dewrêş runişt li ser doşeka herba girane…”
Son satır dokunaklıdır, Türkçesi şöyledir: “Dewreş, (divanda) savaşların döşeğine oturdu.”
Bu döşek, Diyarbakır’dır.
AKP, yanına Hüda-Par’ı da alarak, ayrı bir hesap yapıyor. Yanına şeyhleri, zenginleri ve iktidarın nimetlerini sunan bürokratları alarak, Dewreşlere karşı sinsi bir siyaset yürütüyor; hiçbir şey vermeden, her şeylerini almak istiyor. CHP bugüne kadar hiç yoktu ama şimdi, bizden biriyle karşımıza çıkıyor. Bu bir seçim değil yalnızca, bu savaşların döşeği, burada Kürtlerin varlığına karar veriliyor.
Diyarbakır Kürt siyasetinin merkezidir. Toplam on iki vekil çıkartıyor ve Kürtler isterse bu sayıyı rahatça bulabilirler. Ancak, Yeşil Sol’un oyları belki bu tashihe yetmeyecektir. Burada ittifak dışında kalan Milliyetçi Kürtler, ana dili ve ibadet dili Kürtçe olan Azad’a oylarını vermeli ve bu konuda vermeyecek olanları da ikna etmelidirler. Kimi dindar Kürtler de (AKP ve Saadet Partisi’nin seçmenleri) Azad’a, oylarını vermelidir. Neden mi?
Bilinir, Abdülkadir Geylani’nin en yakın arkadaşı Şeyh Adi idi ve bu dostluk, bu dünyayla sınırlı değildi; ikisi, ahret kardeşiydi; ikisi de iki ayrı bedende boy verdi, ikisi de Kürdistan’ın engin ruhlarıydı. İkisi de Bağdat’a gitmek istedi; ikisi de Bağdat’a ilmi götürmek derdindeydi ama zamanın uleması ikisine de izin vermedi. Şunu söylediler: “Biz varız, size gerek yok.”
Geylani, süt dolu tasa, bir gül koydu, “bir gül yetmez” dedi… Geylani’ye “dağa git dediler, bir mağarada ibaret et…” Mağarada bir yılan vardı. Kırk gün sonra ulema mağaraya gidince, gördüler, yılan biat etmiş, Geylani’yle birlikte namaz kılıyor.
Aynı şeyi Şeyh Adi’ye da yaptılar. Şeyh Adi, hiç üşenmedi, okyanustaki “altıncı adaya” gidip geldi. Bir göz açıp kapamak gibi bir şeydi bu. Onun haberini alan Geylani şunu söyledi, dedi, “o bir mana sultanıdır…”
Bu seçimler, yalnızca bir seçim değildir. Ötekinden keramette isteniyor. Bu anlamda Azad, bir mana sultanlığına soyunmuştur: Garo Paylan’ın yokluğunu da elbette hissettirmeyecektir; tarihi, sahipsiz bırakılan halkının da…