Urfa belediyesi, hiçbir zaman bir belediye olmadı. Urfa belediyesi bir rant kapısıdır. Son elli yıldır da Urfa, bir rant yeridir. Belediyeyle ilgili ilk duyduğum şey şu olmuştur: Ağzı olan yer. Urfa’da belediye, ağzı olanların yediği bir yerdir.
Bu ağzı olup yiyenler insanlıktan nasibini almamış kimselerdir; ne tarihe, ne kültüre ne bir siyasete inanırlar. Bunların bildiği tek şey ranttır. Sağlam bir avukat, sahici bir siyaset adamı şöyle bir incelemelerde bulunsa, şunu görecektir: Her belediye başkanın bir yakını mutlaka inşaat işleriyle meşguldür; bunlar, yalnızca inşaatta yapmazlar, bunlar rant yerler, ihalelerle geçinirler. Bir de sırtlarını iktidara verdiler mi, birden aşiret reisi, ağa, büyük baba kesilirler… Etraflarında kalabalık gördüler mi de delirirler, ne oldum delisi olurlar. Bu benim tanık olduğum yetmişli yıllardan beri de böyledir; en iyi olduğu CHP döneminde bile Urfa’nın simgesi olan Ermeni Kilise’sine şirket deniliyordu, belediyenin ambarı olmuştu; Erbakancı tayfa burayı camii yaptı!
Refah Partisi’yle başlayan AKP’ye devam eden süreçte de belediye Allah ve peygamberi ağzından düşürmeyen ama haram yemeyi kendilerine sevap sayan bir güruhun eline geçti. Refah Partisi’yle başlayan rant, AKP’yle tavan yaptı. Bunlar kentin dokusuyla oynadılar. Şimdi sularla boğuşan balıklı gölün dört bin yanı ağaçlıktı; ceviz, dut, incir ve salkım söğütler vardı. Balıklı gölün suyu içilen bir suydu. Abdest alınan bir suydu ve hatta hacılar Urfa’ya uğramadan gitmezdi. Rantçılar bu yapıyı, bozdular; ağaçları yok ettiler, iki güzelim gölü çay bahçesine, kebapçı dükkânlarına boğdular. Dinlenilen bir sayfiye yeri olan göl civarı, artık et kokusundan girilmez bir hale gelmişti; parsellediler… Gölün ön tarafında devasa güzellikte Ermeni evleri vardı; bu evlerin bahçesinde mutlaka kuyu ve dut ağaçları olurdu. Bu evleri zorla istimlâk ettiler, hepsini otellere kibrit fiyatına sattılar… Kentin çok kültürlü yapısını Türk ve İslam adına yağmaladılar. Urfa Kalesi ve civarının doğal yapısını bozdular. Mahalle diye bir şey bırakmadılar, otlağa çevirdiler. Urfa’nın demografisiyle de oynadılar, Suriye Savaşı’yla yedi yüz elli bin göçmeni Urfa’ya yerleştirdiler; yıllardır bir arada yaşayan Kürt ve Arap nüfusunu, birini diğerinden fazlalaştırmak için kalkan yaptılar. Evler, yollar, yetmedi. Devasa apartmanlar yaptırdılar, avlulu evlerimizi yok ettiler. Eski Urfa evlerini talan ettiler, bunlar yapay yemeklerin sergilendiği restoranlara dönüştürüldüler…
Bir yıl önce gittiğim, her sokağını, her mahallesini bildiğim şehri yok etmişlerdi. Şimdi bir sel felaketi var ve sabahtan beridir, bu felaketle ilgili görüntüleri izliyorum, tanıdık kimselerle sohbet ediyorum… Öyle bir sel vurmuş ki, Nisan ortalarında ortaya çıkan yılan bile sokaklara hücum etmiş…
Sel, bir afettir ama ihmallerde, bize çok şey söylüyor; selde, şu ana kadar on dört kişinin öldüğünü öğrendim. Maddi kayıplarınsa haddi hesabı yok. Buna meydan veren bir hukuk sistemi var: Rant! Belediye şehre yol yapmamış, meğer eşe dosta, yandaşa rant alanları açmış. Selle bu rant ortaya çıktı…
Balıklı Göl civarındaki tahribatın nedeni, ağaçlardan yoksun bırakılması ve suyun akışının engellenmesidir. Balıklı Göl efsanesi vardır, İbrahim ateşe atılmış ve ateş su olmuştur; dört bir yan ağaca belenmiştir… Orası, bir akarsudur… Gölün bir canı vardır, gölü her gün canına bir kurşun sıkarsanız, böyle olur.
Abide Kavşağı’ndaki felaketin altında devasa bir rant yatıyor. Alt ve üst geçidin bulunduğu yere ilk kazma, 2012 yılında vuruluyor. Açılış yapılıyor, herkes davet ediliyor, devlet Urfa’ya akıyor. Projeyi ucuz bulanlarla, pahalı bulanlar arasında tartışma bile çıkıyor; ihale açıyorlar; ihaleler Urfa’da formalitedir; kime vereceklerini biliyorlar ama formalite yerine gelsin, hatta, kavga, dövüş bile olsun istiyorlar… Alt geçidin yapım ihalesini adı bile hakkında bilgi sahibi olmamıza yeten Miraç- Yol alıyor. Bu firma, “millet bahçeleri de” yapıyor. Dönemin belediye başkanı, şimdi Meral Akşener’in yardımcısı Eşref Fakıbaba! Üst geçidi de Gürbağ isimli bir firma yapıyor. Sahibi, Halil Bağıban, Erdoğan’dan ödül alıyor. Büyük iş adamı!
Urfa’da yıkılan yolların da ayrı ayrı hikayeleri var. Toprak üzerine asfalt dökülmüş. Bu yol, Hilvan- Bozova arasındadır. Urfa- Adıyaman arası da yine böylesi bir yola sahiptir. Yolları sadece güzel görünüyor, şimdi, selle, yollar yıkıldı. Selle, yıkılan yola yol denilir mi? Rant olunca denilir.
Sel, deprem; bunlar doğa olaylarıdır. Dünyanın her yerinde olur. Ama bunları bir felakete çeviren iktidardır. Sen doğaya hükmetmek istersin ama doğanın da bir ruhu vardır, bir aklı, bir beyni vardır. O da konuşur. Herkes bilir, kent merkezinden cavsak, karakoyun, mance, sırrın ve kara köprü gibi dereler vardı, akarlardı. Bu dereleri yaşatmak yerine öldürmeye çalıştılar. İnsanlar su ararken, bu dereler yok edildi. Şimdi selle, eski dere yatakları canlandılar. Urfa, Adıyaman ve hatta Antep Fırat’ın şehirleridir. Buralarla dalga geçilmez. Bilimi, tekniği yok sayarak, doğaya bu kadar müdahale edilmez. Dere yatağında ev yaparsan, evini ya sel basar, ya deprem sarsar; sen buradan para kazanırsın ama birileri, senin iki kuruş karın için ölür; buna, hukuk dilinde cinayet denir.
Bir felaket oldu ama hala Urfa belediye başkanı istifa bile etmedi. Dönemin belediye başkanı çıkıp bir açıklama yapmadı…
Biz Urfa’da, çocukluğumuzda kedilerle, köpeklerle, ağaçlarla, derelerle kardeş gibi yaşardık.
Sizler, rant sahipleri, kardeşlerimizi öldürdünüz ama şunu bilin, hiç biriniz, balıklı gölün kenarındaki bir ağacın yere düşmüş kuru dalı bile değilsiniz. Allah’a ve doğaya inanmayan; Allah’ı ve doğayı paraya çevirenler, çocuklarınıza üzülüyorum, utanacaklar sizden… Urfa’yı sizden alacağız bir gün…