Müslüm Yücel : Selim Temo’nun Se Deng (Üç Ses) adlı şiiri üzerine

Yazarlar

 

Bir ağaç ölürse bütün bir orman karanlıkta kalacaktır…

Bugüne kadar Türkçe şiirleri ve Kürtçe’den Türkçe’ye yaptığı çevirileri ile tanıdığımımız Selim Temo bir sürpriz yapıp Se Deng (Üç Ses., Agora yay., 2010) adıyla Kürtçe bir şiir kitabı ile okurun karşısına çıktı.

İki bölümden oluşan kitapta toplam kırk iki şiir yer alıyor ve  (kitapta yer alan şiirlere bakılırsa Temo, 1992 yılından beri Kürtçe yazıyor) kitabın her bir bölümü şairin “Singedevran” adını verdiği bir romandan yapılan alıntılarla açılıyor. İlk alıntıda “ji tirsen zoraktiya- çocukluk korkuları” ikinci alıntıda yaşlı bir adamın başını yana-sola doğru çevirmesi vardır ve şairin niyeti bu yaşlı adamın erdemine göre şekil alır, o da tıpkı yaşlı adam gibi (ez ji)  “ben de” diyerek başlar. 

Her iki alıntı da bizi çocukluk ve yaşlılık arasında kalan bir zaman dilimine çeker ve şair her iki yaşı anlayacak bir zaman dilimi içersinde (kırk yaşında) bize üç ses sunar; ilki çocukluğu (geçmiş), ikincisi yaşlılık (gelecek) ve en nihayet şiirin vucut bulduğu kırk yıl, şimdi’nin içinde akıp durur. Çocukluk, şimdi’nin içersindeki anılardır ve bu anılar kendi içinde bölünürler, şairin hatırladıkları ve şaire anne ve babanın hatırlattıklarıdır bunlar.

Ane ve babanın hatırladıkları masal zamanın izdüşümleridir, buradan kendinden olana- çocuğuna bakar şair ve en nihayetinde şunu duyumsarız, şairin kulağında olup biten her şey sestir; bu ses kitapta yer alan ilk şiirde (li wir) hemen kendini hissetirir: “Bibejin (söyleyin), awaz (bağırmak), demsal (mevsim), wenda (kayıp), dibeje (söylüyor)” gibi sözcüklerin tümü sese ve zamana dönüktürler.

Yine ilk şiirde şairin bütün zamanlara yayılan bildirisini de okumak mümkündür: Bir ağaç ölse, bütün bir ormanlık karanlıkta kalır. Buradan hareketle farklı çağrışımlarda ekler şair; örneğin birden iki kuş buz tutmuş bir ağaçtan fırlar. Bu kuşların gagaları kırmızıdır ve bu kuşların uçuşu, tıpkı çocukların öfkesine (hersa) benzer. Kuş ve kuşun nereden gelip nereye gittiği kitabın kilitlerinden biridir.

Örneğin “Biraxoyi” şiirinde (s. 14), şair bir dip not düşer, çocukluğun baba evi olduğunu vurgular: Bir gün evin damına çıktım, uzaktan kuşlar uçuyordu. Aslında şiirin açık bildirisi, evden birinin (gelin olarak) ayrılmasıdır. Masal zaman böylece tamamlanmıştır: Yedi kardeşin, bir kız kardeşi vardır. Buradan şuna gelir söz, anlarız, bir ses kaybolursa, tıpkı bir ağacın ölmesiyle bir ormanın karanlıkta kalması gibi, bütün sesler kaybolur ve bu ses en nihayet bizi şunu söyler: Çocukluk ve anadil. 

Selim Temo’nun Se Deng ile birlikte Toplu Şiirleri de  (2010) yayımlandı ve toplu şiirlerin üst başlığı Jübile’ydi; bu, aynı zamanda Temo’nun Türkçe yazdığı son şiirin de adı. Temo, bu şiirinde (Jübile., s. 253-256) saflığın karmaşasında açılan gözlerini güneşe bakan güllere diktiğini ima eder ve buradan, bir veda’ya uzanır.

Ancak bu veda, kırgınlık değildir; bu veda belki de adı dünya olan bir kadının rüyasından bir çocuk gibi uyanmasıdır; herkese bir dil veren dünyadır kadın ve artık şair, kendi dilinde yazarak- yaşayarak, başka dillerin anlamları ile göveren gövdesini, kendi dili ile ifade edecektir. Sanki, bugüne kadar varolan, artık sası bir koku vermeye başlamıştır, bu kokuyu duyarız. 

Buradan bakıldığı zaman Jübile şiiri, kendi içinde bir muhasebeyi de beraberinde getirir. Jübile, aynı zamanda mazi anlamına da gelir ve şair maziyi tanımlar; mazi, yaşadım ve acı çektim demektir. Yaşamak, bir başka dilde şiir söylemeye dönünce tanım şu olabilir belki: Ben size yalan söyledim.

Ve bu hal, şöyle açıklanabilir: Ben, size yalan söyledim ve siz benden bunu beklediniz. Çünkü, beride sökülerek, bir ormanı karanlıkta bırakan bir ağaç vardır. Jübile’nin final olduğunu Temo, açıkça söyler. Evet, bu bir finaldir ve bu gönü kadar korku ile dekorlu trajik oyunda hep uzatmalar oynanmıştır ve şimdi artık suya dönmenin sırasıdır. Su, elma imgesi ile açıklanır. Anlarız, Se Deng aynı zamanda şairin kendi diliyle kıydığı bir nikahtır; bu nikahla, geçmişin- masalın kipinden Temo çıkacaktır. 

II

Ses, duygu ve şarin kendisi

Ses her zaman tanrısaldır. Şiir söz konusu olduğu zaman, ses metafizik bir kuşatmaya dahil olur. İlk sesler tanrısaldır; meleklerin ve tanrının sesidir; bu sesler hadım seslerdir; bunlar, bizden hep bir şeyler ister ve hatta üstümüze dökülür, yağmur ne ise bu seslerde odur. Uyarı ve coşum bu seslerden gelir. Sonra denebilir, bu sesler içe- içimize işler, güzellik bu seslerden kulağımıza değer, dışımızda olup bitenin farkına varırırz.  Tüm benlik, kulaklara gelen seslerle oluşur.

İnsanın unutamadığı seslerle de, benlik oluşur. Şairin sesi, çocukluğudur; ki belirtmek bile gereksizdir şiir, her zaman çocukluğa sirayet eder, buradan kalkar bilge adamlar. Balzac’ın kahramanı Sarrasine, Zambinella’nın sesine aşıktır. 

Temo’nun bütün sesi çocukluğundan gelir. Bu ses kitapta sıkça vurgulanır: Denge şalul, se denga gazi dikin vs. Bu sesler kimi zaman masala, kimi zaman ata da anlamını bulur. Örneğin dengbej üç sesle seslenir, aşık bülbülün sesiyle uyanır. Şairin çocukluğundaki ses ise çocukluktur; tanıdık, bildik bir vatanıdır da bu aynı zamanda, (zarokti, ew welate xemgin u nas). Vatan tıpkı çocukluk gibi yoksullaştırılmıştır, ne ararsan yoktur. Beride ise saf bir çelişki vardır: Her şey buradadır. Sesleniş burada başlar işte.

Temo, Xizani (yoksulluk) şiirinde birilerine seslenir: Çocuklar için Allah’tan korkun (s. 11).  Sitem, anlamını dilde bulur sonra; çocukluk da bir ağaç gibi sökülmüştür ve bu yüzden her taraf karanlıktır. (Buraya damın üstüne çıkan ve kuşların uçuşunu izleyen çocuğu da eklemem gerek.)  

Se Deng boyunca zerzeniş ve sesleniş iç içe geçer. Şair kendine seslenir. Bunu kimi zaman örtük, kimi zaman da kendini bir imgeye dönüştürerek yapar, açıkça Selimo, Selim Temo ya da Temoya diyerek yapar. Selimo derken, bir bedua gibi anar kendini: “Xwekuştin ji vemiri.” Kendini öldürmektie sönmüştür artık.

İkinci olarak şairin Selimo deyişinde bir zaman imi vardır: “Nava xwe bişidine.” Kemirini- belini sıkı tutmak zamanı gelmiştir ve bir kavga verme anıdır; yer, çocukluktur yine: Çocukluğun kavgasını ver! Bir sonraki kendine sesleniş, Selim Temo’da ise yıllardan beri sanki şairi aldatan bir kimse vardır; evet, bu adla varolmuştur şair, bu adla varlığını sürdürmüştür ama bu ad, bir gündüz rüyası gibidir, kendini bu adla ataya- anne, baba ve dedelere bağlamış, başka bir deyimle kendini onlara dikmiştir, kendi; zaten, bir söküktür.

Bu yüzden kendini ıspatlamak istercesine, (ez Selim Temo!) ben Selim Temo der, sanki gerçeğini herkes unutmuştur. Sadece Temo ise kalbidir şairin, orada durulanır, orada yaşar, ki bilinir, kalple ilgili olan her şey gizlidir. 

III

Atıflar!

Se Deng’de isme atıflar vardır. İsme atıfta maksat kendini açımlamaktır. Selim Temo’nun ilk andığı kimse yoksul köylülerin ve doğanın şairi olarak bilinen Yasenin’dir, ki Yasenin Gorki gibi bir yazarın bile dikkatini Troçki’den sonra çekmiş, daha çok sevgilisi Isadora ve onun dansı ile ilgilenmiştir. Çingene’dir, Yasenin.

Selim Temo’nun şiirindeki karşılığı soğuklar içinde yalnız kalan biridir. Ölmüştür ama Çingene’nin olduğu her yerde vardır, bütün dünyaya yayılmıştır. Onu, en iyi boğulmuş bir çocuğun yüzünde görebilir insan ve bu yüz acıdır hep, acı.

İkinci atıf Şıvan Perwer’dir (bir kişi değildir Şıvan, bir sestir o da). Şıvan’da  gıdasını Bınevşa Narin’den alır; Bınevşa Narin, Devreşe Evdi Destanı’nın kadın kahramanıdır; şiirdeki karşılığı sessizliktir; söyledikleri bile yıllarca erkekler tarafından dile getirilmiştir. Zin ve Siyabend yine şairin masal zamanına yaptığı atıflardır; bunlar, Kürtlerin aydınlık yüzleridir, şair, bunları anarken Geothe’den yapılan bir alıntı ile karşılar: Ronahi, ronahi, hineki din rohanahi (s. 45). (Aydınlık, aydınlık, biraz daha aydınlık). 

Kürt şairlerine yapılan atıflarda yok değildir. Ancak Kürt şairleri bir şenlik gibidir; onlar, şaire bir şiir vermezler sanki, Kürtçe yazdıkları için bir ruh vermişlerdir, divanda durmak için izin: Cigerxwin kırmızı ve yeşildir, kalbi yaralı bir seydadır; Koye, kale burçlarından seslenir, Osman Sebri, Şam’dan kalkar, şal ve şepik giyer meydana dahil olur vs. En nihayet Kürt şairlerine ve Kürt büyüklerine yapılan atıflar, bizim kara dünyamızı açtıkları içindir. 

Bunlar, ve belki de daha başka atıflar bulunabilir. Bütün bu atıflar bize şairin Kürtçe şiirde nasıl konumlanacağını bilgisini verirler mi? Belki. Bir ilk kitap için Se Deng bir yanda Yasenin ve onun dünyaya dağılmış ruhu ve diğer yandan ne istediğini bilen Kürt şairler.

IV

Şiirin dili ve biçimi

Selim Temo, başta da söylediğim gibi Türkçe’ye yaptığı çevirilerle biliniyordu; Kürt Şiiri Antolojisi ve kimi Kürt yazarlarının roman ve öykülerinin çevirisi. Yazar ve şair olarak Selim Temo, Türkçe yazan bir Kürt şairi olarak dikkat çekiyordu. Se Deng bu anlamda Selim Temo’nun kendi diliyle bir ilk eseri olarak da dikkat çekiyor. Se Deng, Türkçe şiirlerini bildiğimiz için bize zaman zaman bir çeviri duygusu veriyor.

Örneğin Türkçe yazılmış ve Uğultular kitabında yer alan uğultu imgesi ile Se Deng kitabındaki (deng) ses imgesi birbirine koşut bir yapı arzederler. Buradan bakıldığı zaman her ne kadar Türkçe ile bir Jübile yaptığını söylese de, bunun tam anlamı ile bir jübile olmadığı söylenebilir.  Söz aynı sözdür ama ses değişmiştir. 

 

Se Deng dil olarak bir arayışı ifade eder. Örneğin Terzerima’larda (s. 4-9) batı şiiri ve onun kalıpları ile Kürtçe söyleme denenmiştir. Ayrıca Klasik Kürt şiirin beyitler halindeki söyleminden (özellikle, bir şiirde, Qewye Yekimin., s. 43) örnekler de vardır. Se Deng şiirin nasıl söyleneceği hakkında garip bir arayış duygusunu okura iletir. Kitapta bir kaç seçenek vardır çünkü; terzerima, serbest şiir ve beyit ve haiku. 

Ancak bu nazım biçimlerinin kullanımında aksaklıklar vardır. Örneğin terzerimalar; terzerima, İtalyan ve Fransız edebiyatı içersinde gelişmiş, Türk edebiyatına ise Servet-i Fünun ile girmiştir; şiirler, üç dizeli bentlerden oluşurlar; ilk üçlükte birinci ve üçüncü dizeler uyaklıdır; ikinci üçlükten sonra her üçlüğün orta dizesi, sonraki dizenin birinci ve üçüncü dizesiyle uyaklıdır.

Bir nevi şiirin kafiye sistemi zincir gibidir, işlenir, kendi içinde döner: a b a – b c b- c d c- d e d- e. Sanırım Selim Temo, şiirin adını yalnızca terzerima koymuş. Düzenli bir nazım biçimi olarak Kürtçe bir terzerima örneği vermek (gibi bir dert söz) konusu değil; ayrıca bildik, terzerimalar da son bir dize ilk üç üçlük birbirine bağlanırken Temo, salt üçlükler halinde adı terzerima olan bir şiir yazmıştır.  Benzer bir durum kitapta yer alan haykuyen bihare (s. 57) adlı şiir için de geçerlidir; üçlü dizelerle yazılan- söylenen, 17 heceden (5-7- 5) oluşan lirik şiirlerdir haikular. Selim Temo yine adı haiku olan bir şiir söyler. Haikuları diğer şiirlerden ayıran dinsel olana ağırlık vermesidir ve ana tema genelde mevsimlerin değişimidir.

Selim Temo’nun seneler sonra üç ses ile karşımıza çıkması zaten, Kürtçe şiir okurları için bir mevsimin değişimidir. 

V

Kürtçe şiire ilgi her zaman oldu. Ki zaten Kürt edebiyatı denildiği zaman Kürt şiiri akla gelir. Bütün çaba ve enjeksiyonlara rağmen Kürtçe romanın emeklediği, hikayenin kendi yatağı içinde genişlediği ve şiirin her koşulda okur bulduğu bir zamanda Temo’nun Kürtçe şiir söylemesi bize iki şey söyler: İlki, bundan sonra kendisi ne yazacak, ikincisi şu an yazdıkları yeni kuşak Kürt şairlerini ne kadar etkileyecek.     

 

İlginizi Çekebilir

Temel Demirer : İmparatorluğun Trump’lı Encamı
Osman Özçelik : Yûûûh!..

Öne Çıkanlar